|
|
| Büyücü/Cadı Alımları | |
|
+15Robin Fernald Bella Lazêrniã Mainley Raina Leubia Eduard Bernand Cleveland Veroniqué Bélanger Stefan Miroslav Mischa Moreau Anechka Pheodora Dratshev Mark Rutledge Patiencé Valéntia RàzìèL StormFury Antje Brunhilde Dominique Lûthien Anvir Bertholes Marcus Leonard Clayton 19 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Marcus Leonard Clayton
Gerçek Adı : Quaresma. Kayıt tarihi : 29/10/09 Mesaj Sayısı : 193
| Konu: Büyücü/Cadı Alımları Çarş. 06 Ekim 2010, 16:19 | |
| İşsiz mi olmak istiyorsunuz? Bunu isteyeceğinizi pek düşünmüyor olsakta, yine de herkes seçiminde özgür, öyle değil mi? Kararınızdan eminseniz, aşağıdaki formu doldurmaya başlayabilirsiniz.
- Kod:
-
[size=11][b]Karakterin Tam Adı:[/b] [b]Günlük Aktiflik Süresi:[/b] [b]Örnek Rol Oyunu:[/b][/size] | |
| | | Anvir Bertholes Büyücü
Kayıt tarihi : 13/08/10 Mesaj Sayısı : 31 Mücadele Tarafı : nötr.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Cuma 29 Ekim 2010, 21:13 | |
| Karakterin Tam Adı: Anvir ''Horace'' Bertholes. Günlük Aktiflik Süresi: (belirsiz) Örnek Rol Oyunu:- Spoiler:
Rollergate Apartmanı’nın çatısı masallarda anlatılan Harpy yuvasından farksızdı. Her yerde dik duran inşaat demirleri, bu kadar yüksekliğe rağmen otların savrulduğu bir alan. Karşıdan hedefin bulunduğu iş merkezini gören bu yüksek çatıya üstüm Clive ve ben işverenlerimiz tarafından verilen giysi ve silahlarımızla çıkmıştık. Zihinsel transformasyon dışında hep düşük çeneli olan üstüm, yine çenesini açtı ve uzun uzun planı anlatmaya başladı. ‘’Vincent, beni dinle. Şimdi çatıdan iş merkezinde gördüğümüz altı nöbetçiyi-ikisi kapıda olmak üzere-haklayacağız. Bak, görüyor musun? İş merkezi ile bulunduğumuz çatı arasında bir elektrik hattı var. Hatta bağlanmış yalıtkan kancalı halkalar ile karşıya geçeceğiz ve bodrum kısmına kadar kimi görürsek görelim temizleyeceğiz. Anladığını umuyorum, sonrasında da yaşlı cadalozun zihniyle uğraşacağız, işin en zor kısmı. Haydi hazırlan!’’ Clive’dan aldığım emir ve direktifler dizisi sonrası uzun namlulu, dürbünlü silahlarımızın başına geçtik. Çatının kenarına monte edilmişlerdi, her şekilde görülmeleri mümkündü fakat çatıdaki görevimiz uzun sürmeyeceği için bunda da bir sakınca görmedik. Zamanımızın kısa olduğunu bildiğim için iş merkezindeki hedeflere hızlıca göz gezdirdim. Clive üçten geriye saydı ve ateş! Yukarıdan aşağıya doğru susturuculu tüfeklerimizle ateş ettik, hemen akabinde daha ufak yapıdaki otomatik silahları ve diğer bazı şeyleri aldıktan sonra kancalardan tutunarak elektrik hattından karşıya doğru uçmaya başladık. Bu, resmen birinin zihnine girerken boşlukta süzülmek gibi bir şeydi. Yalnızca biraz daha fazla acı. Derken, elektrik hattı bizim ve silahlarımızın net ağırlığına dayanamayarak aşağı indi, bunu hissedebildim. Clive önce davranarak çatının kenarına tutundu, fakat ben çatının hemen altındaki pencereden odaya doğru uçtum. Gayet sert bir şekilde yere çarptığım için sol omzumun çıktığını hissedebiliyordum, hafif de olsa bir sızlama vardı omzumda. Ulaşacağımız kişinin adamları yukarı çıkmaya başlamadan odadaki masanın kenarına yaslandım ve çıkan omzumu yerine getirebilmek üzere bazı hareketler yaptım. Kemiklerin birbirine çarpmasına benzer bir sesin sonunda, omzum yerindeydi. Sızısı da hafiften geçtikten sonra otomatik silahımı alarak ayağa kalktım ve odaya girmeye çalışan iki kişiyle o an karşılaştım. İkisi de yere yığıldıktan sonra ayağımla silahlarını öteye attım, kapanan kapıyı açarak merdivenlere yöneldim. Fakat bir gariplik vardı. En üst katın merdivenlerindeydik ve çatıya açılan kapıda görevliler hareket etmek veya çatışmaya girmek yerine zihinsel etkileşim içerisindelerdi. Bir dakika.. Hatırladım, güç birliği! Güç birliği denilen olay, birkaç kişinin birlikte yaptığı bir zihinsel transformasyon sırasında ruhlarını bedenlerinden tamamen ayırması ve ruhlarını tamamen zihnine girdikleri kişinin hizmetine sunması. Bir kişinin bu tür bir etkileşimde de ne kadar ruhu zaptedebileceği kişisel gücüne bağlıydı ve bu etkileşimin anlamı ruhların kontolünü alan kişinin fiziksel ve zihinsel işlevlerini normalden iki-üç kat daha iyi gerçekleştirebiliyor olmasıydı. Fakat bu şekilde gerçekleşen bir transformasyon uzun süreceğinden, uzun süredir burada olmalıydılar. Yani varlığımı biliyorlardı. Birden, ruhlarını bağışlayan üç dört kişi merdivenlere yığıldı ve çatı kapısına yakın olan adam gülümsedi, gözlerini açtı. Bana tekrar baktı ve bir bok yığınına bakarcasına tiksindi, ardından sinirlendi ve çığlık atarak üzerime doğru yöneldi, tam zıplayacakken çatı kapısını kırarak giren Clive herifi yere mıhladı. Hızla aşağı inerek diğerlerine ateş etmeye başladı ve beni de peşinden sürükledi. Anlamıyordum; hem nasıl bu kadar bir çalçene, hem de nasıl bu kadar soğuk bir asker olabiliyordu?
En üst kattan itibaren aşağı inmeye başladık. Ben merdivenlerde karşıma çıkanları gravyer peynirine çeviriyordum, Clive ise pompalı tüfeğiyle yere çiviliyordu. Oh hayır; merdivenlerde bir grup daha görmüştüm şimdi, çatıdakiler gibi bir etkileşim içerisindelerdi. Clive fazla bekletmeden herkesin yoğunlaştığı kişinin kafasını dağıttı, ben de diğerlerini tarayarak yoluma devam ettim. En alt kata gelmiştik şimdi, aldığımız talimatlar ve verilen bilgiler doğrultusunda görevin gidişatını belirleyen yaşlı cadının bodrum katında olduğunu tahmin ediyorduk. Ve bodrum katına doğru yol almaya başladık. Clive bodrum kat merdivenlerine inerken direktif verdi yine. ‘’Vincent, dikkat et. Birinci kat boştu, hepsi bodrum katında gizlenmiş olabilirler. Şimdi, bina planına bakarsak..’’ Bina planına bakılırsa bodrum, ileride ana hedefimizin bulunduğunu tahmin ettiğimiz odaya doğru giden iki uzun dehlizden oluşuyordu. Planı gördükten sonra aşağı indik, soldaki dehlizden ilerideki ışığa doğru yürümeye başladık(diğer dehliz büyük metal bir kapıyla kapanmıştı). Ara sıra sağ ve sol taraflarda kapılar görüyorduk, fakat silahımızın eklentileri dahilinde olan fenerlerle öylesine bir baktığımızda göze çarpan bir şey olmuyordu. Dakikalar geçti, ışık gittikçe yaklaştı ve bir oda oradan yavaş yavaş seçilmeye başladı. Odaya doğru koşar adım ilerlemeye başladık ve birden o odadan adamlar fırladı. Ani bir hareketle duvarlardaki kapılardan birine gömüldüm ve oraya saklandım, fakat Clive bu sefer çabuk davrananamamıştı, omzundan vuruldu. Onun saniyeler içinde kevgire dönüşmemesi için, yaralanmam pahasına onu ordan çektim ve yanıma aldım. Nasıl olsa bana şimdilik lazımdı, onu göz ardı edemezdim. Onu yanımda tutmaya devam ettim ve ara sır kapıdan kafamı çıkararak odaya doğru ateş ettim. Odanın girişindekileri hallettiğime kanaat getirdikten sonra yavaşça destek olarak Clive’ı kaldırdım, ona destek olacak şekilde odaya ilerliyordum. Cesetlerin üstünden geçerek, Clive’ın sağladığı yavaşlıkla odaya vardık. ‘’Neden sus sus işareti yapıyorsun! İstediğim gibi de konuşurum işte!’’ Clive’ı hemen odanın girişine oturttum ve hiç tereddüt etmeden içeri girip yaşlı bunağın yanındaki elemana ateş ettim. Adam hızlıca yere yıkıldıktan sonra kadın zihinsel etkileşim için davrandı, fakat ben ellerine ateş edince bir kedi gibi ciyaklamaya başladı. Cevabını bildiğim hâlde kendimi, kendime şu soruyu sormaktan alıkoyamadım kadının zihnine ekip arkadaşımla girmeye başlamadan hemen önce. Kim , neden yardım eder ki bu yaşlı cadıya?
Rutin bir şekilde, her zamanki gibi yıldızlarla dolu o boşlukta yüzüyorduk üstüm Clive’la birlikte. Zihnin kapılarına ulaşılmadan önceki son yolun üzerindeydik. Gittikçe hızlanıyor, ilerideki beyaz kütleye ulaşmaya çalışıyorduk. İşte o kütle; bütün hayâlgetirenler arasında ‘’Anne’’ olarak bilinen yaşlı cadalozun beynindeki giriş kapısıydı. Kontrolün kendisinde olduğu zihninin, hayâl dünyasının kapısı. Bizim onun zihnine ulaşmak istememizin sebebi ise Anne’nin hayâlgetirenlerin kralı olarak nitelendirilen Harlaus’a karşı gerçekleştirdiği ihanet idi. Kral Harlaus uzun yıllar süren araştırmaları sonucu, kişinin zihnine girme anından itibaren başlayan zihinsel transformasyon(aktarım) sırasında gerçekleştirilmesi mümkün olan obsesyon olayının(ruhsal-zihinsel kavramda beden kontrolü); obsedör kişi, yani zihin içerisinde bedeni kontrol edebilecek kişinin obsesyon sırasındaki aksaklıklarını ve obsesyon olayının gerçekleşmemesinin sebebini bulmuştu. Zihinde obsesyon olayının gerçekleşmemesinin sebebi ise; demateryalizasyon(algılanabilen bir şeyin algılanamaması, yani bedensel gerçekliğin ruhsal gerçekliğe dönüşmesi) durumunun kontrol edlilen kişinin zihninde yeterli gerçekliği sağlayamaması ve bu durumdan ötürü ektoplazma(obsedör kişiye ait partiküller, madde)nın kontrol edilen kişinin zihninde yer bulamamasıydı. Kral Harlaus bu olayına tersine çevirerek(materyalizasyon) zihinde ruhsal ve bedensel olarak bulunmayı başarmış, zihin aracılığıyla bedeni kontrol edebilmeyi mümkün kılmıştı. İşte ‘’Anne’’ olarak bilinen cadalozun çaldığı da buydu, bu işlemin nasıl sürekli hâle getirilebileceği. ‘’Anne’’ kendisi gibi usta hayâlgetiren adamlarıyla birlikte bir gece yarısı Harlaus’u basmak üzere saraya girmiş, kralın adamlarıyla birlikte bir çatışmaya girmişti. Adamları hızlı ve sessiz bir şekilde temizledikten sonra kralın odasına girmiş, temassız bir şekilde zihinsel transformasyonu(telefonlardaki bluetooth gibi) deneyerek başarıya ulaşmış ve kralı alt etmişti, sırrını da çalmıştı. Ve Kral Harlaus onu yakalayan, sırrı geri alıp Anne’yi öldüren kişilere büyük ödüller vaat etmişti günler önce. Yani üstüm Clive ve ben, Kral Harlaus’a bağlı olarak çalışan ödül avcılarıydık.
Yıldızlarının arasından süzüldüğümüz bu koca siyah boşluk, bizi gittikçe çekik gözlü hainin zihin kapısına yaklaştırıyordu. Biz üstümle orada ruhsal olarak bulunsak da; havayı, içinde bulunduğumuz boşluğu ve yaşanabilecek çeşitli değişimleri hissediyorduk. Ve bize bahşedilen bu fiziksel algılardan biri de gerçekleşmiş gibiydi, havada bir değişim hissettim. Bizden başka hareket eden birileri varmış gibi. Bir an için kafamı hafifçe geriye çevirdim ve baktım, geriden belli bir düzen sağlamış beş-altı tane duman kutlesi yaklaşıyordu. Clive’ı hemen dürttüm ve arkamızı işaret ettim, bir an için bütün krallık düzeninin içine de etmiştim fakat bunun bir şuan için önemi yoktu(Hayâlgetirenlerde krallık düzeyinde usta-öğrenci, kral-ast, üst-ast ilişkisi çok önemlidir, katıdır). O da arkasına bakarak suratını astı, rahatı kaçan bir ihtiyar gibiydi. Biz süzülmeye devam ederken yüzünü bana döndü ve konuştu. ‘’Vincent, bu gelenler Anne’nin zihnen ayık kalmayı başarmış adamları! Onlar da etkileşimimize katılmayı başarmış, eğer bizden önce Anne’nin zihin kapısına ulaşırlarsa güç birliği oluşur ve o kapıdan asla geçemeyiz! Şimdi, bunu sana daha önce hiç öğretmedim. Tek şansın ve kısa bir süren var. Süzülmeye devam et ve odaklanabildiğin kadar odaklan, elinde biriken ve patlamaya hazır bir güç düşün. Onu odaklandıkça büyüt, büyüt ve gücü benliğinde hissettiğinde bırak kendini. Aynı yüzerken birden kendini salıp dönmek gibi, kendini sol tarafa doğru hafifçe çevir ve Anne’nin zihin duvarını kır!’’ Anne’nin adamları peşimizden sürüklenirken odaklanmaya başladım. Hain bunağın zihniyle aramızda pek uzun olmayan bir mesafe kalmıştı, bundan dolayı gittikçe odaklanıyor ve gücü kendimde hissetmeye çalışıyordum, güçle bir bütün olmaya çalışıyordum Uzakdoğu felsefelerindeki gibi. Yaklaştığımız hedef ve arkamızdan sürüklenenlerle mesafemiz gittikçe azalmışken, hazır olduğumu fark ettim. Hemen ardından Clive’ın dediğini uyguladım -o da benle aynı anda uygulamıştı-, bir kasırga gibi hızla dönmeye ve hızla ilerlemeye başladık. Saniyeler içerisinde Anne’nin taştan, bembeyaz zihin duvarına çarptık ve orda bir matkap edasıyla döndük, duvar dağılmaya başlayınca biz de yavaşlayıp savrularak durduk. Biraz önce peşimizden gelen duman yığınları da durdu ve dağılmaya başladı, aynı hain bunağın dağılan ve ortalığı dumanlarla kaplayan zihin kapısı gibi. Her yer bir duman bulutundan ibaret olunca çevre kısa bir süre için sessizleşti, ardından duman kütleleri kaybolarak yerini Anne’nin dünyasına bıraktı…
| |
| | | Dominique Lûthien Slytherin IV. Sınıf
Kayıt tarihi : 19/08/10 Mesaj Sayısı : 346 Mücadele Tarafı : W.T.C. RP Sevgilisi : Peace.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Cuma 29 Ekim 2010, 21:29 | |
| | |
| | | Antje Brunhilde Cadı
Gerçek Adı : EkinSu #2 Yaş : 28 Kayıt tarihi : 05/11/10 Mesaj Sayısı : 18 Mücadele Tarafı : Ponny'ler. Belirgin Özellikleri : Deliiiğ. RP Sevgilisi : EBC.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Cuma 05 Kas. 2010, 22:33 | |
| | |
| | | RàzìèL StormFury Vampir Kontu
Kayıt tarihi : 03/10/09 Mesaj Sayısı : 360 Mücadele Tarafı : Countess RP Sevgilisi : My unholy blessing, Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Cuma 05 Kas. 2010, 22:56 | |
| | |
| | | Patiencé Valéntia Cadı
Gerçek Adı : Ilgaz Yaş : 31 Kayıt tarihi : 07/11/10 Mesaj Sayısı : 7 Mücadele Tarafı : Taylor
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Paz 07 Kas. 2010, 07:49 | |
| Patiencé Valéntia İki üç saat. Darchélia Chapell benim. ^^
| |
| | | Mark Rutledge
Gerçek Adı : Furkan. Yaş : 29 Kayıt tarihi : 13/08/10 Mesaj Sayısı : 31 Mücadele Tarafı : Hogwarts. Belirgin Özellikleri : Her zaman uykuluymuş gibi görünür.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Paz 07 Kas. 2010, 10:00 | |
| Başvurunuz onaylanmıştır. | |
| | | Anechka Pheodora Dratshev Cadı
Kayıt tarihi : 11/11/10 Mesaj Sayısı : 7 Mücadele Tarafı : - RP Sevgilisi : Nope.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Perş. 11 Kas. 2010, 13:56 | |
| Karakterin Tam Adı: Anechka Pheodora Dratshev Günlük Aktiflik Süresi: 2-3 Saat Örnek Rol Oyunu:
- Spoiler:
Sinirden gülerek atmıştı kendini bakanlıktan dışarı.Kendisinden sadece 3 yaş küçük olan birini nasıl toy görebilirdi bir insan. Onu salak veya saf falan sanıyor olmalıydı bakanlıktakiler. Bunu direk söylemeseler de haraketlerinden anlaşılıyordu.Ama daha birşey bildikleri yoktu.22 yaşında, ilk başvurusunda direk almazlardı herkesi bakanlığa.O alınmıştı ve belki de buydu hepsinin karın ağrısı.Garip bir şekilde onu süzmeleri, açığını ararcasına ağzından çıkan her lafı takip etmeleri Bess'n hoşuna gitmişti.Ama aradıkları açığı vermeye niyeti yoktu.Toplantı bittiğinde sırıtarak salondan ayrılmış ve bu da ardındakilerin sinirini oldukça bozmuştu.Ofisine uğrayıp paltosunu aldıktan sonra çantasını koluna takarak keyifle bakanlıktan ayrıldı.Akşam teslim etmesi gereken çeviriler dışında işi kalmamıştı.Şimdi gidip,havadar ve aydınlık bir yerde bir şeyler içmek istiyordu.Bu ruh haliyle domuz kafası ve üç süpürge fazla kasvetli kalacaktı. Bu yüzden yönünü Balyumruk Şekerci Dükkânına çevirdi. Buraya gelmeyeli uzun zaman olmuştu ve en son geldiğinden beri işleten kişin değiştiğini duymuştu.Duyduğuna göre yeni sahibi Hogwartstan bir iki sene önce mezun olmuş genç bir bayandı. Bu ara etraftan duyduğu bir şeydi bu. Hem merak hemde duyduğu güzel bir tatlının özlemi ile dükkana geliverdi hemen. Sokağın başında bir yerlerde heyecanla konuşan bir iki çocuğun sesini duyabiliyordu -Kartımı sen aldın biliyorum, ver geri! Diğeri ise umursamaz bir şekilde çikolatasını yiyordu -Bir büyücü kartına bile sahip olamayanla kavga etmeyeceğim Kapıyı aralayıp içeri bakındığında kimseyi göremedi.Ama içerisinin düzeninden ve temizliğinden birilerinin burayı daha yeni toparladığı belliydi. Sessizce cam kenarındaki bir masaya oturdu ve dışarıyı izlemeye başladı.Nasılsa birileri birazdan gelir siparişini alırdı.O zamana kadar önce dışarıyı, sonra dükkanın yeni halini inceledi.Eskisinden biraz farklı ama oldukça dikakt çekici ve modern olmuştu.Şekerleme makineleri, raflar, örtüler, aksesuarlar... Sanki her bir parça ayrı parıldıyor insanın içindeki neşeye neşe katıyordu.Mini lunaparak tadı veren bu yeri seviyordu. Sınavlardan sonra mutluysa yada umutluysa buraya gelir arkadaşları ile eğlenir tüm sıkıntısını atardı.Genelde melankolik ve yalnız kalmak istediği zamanlarda üç süpürgeyi tercih ederdi.Onu geçmişinden ayıran tek şey etrafında o dostlarından çok azının kalması, kalanları da çok sık görememesiydi.Ellerini masanın üzerinde kavuşturup etrafı izlerken bir anda aklına gelmiş olacak ki hemen çantasını açtı ve evden çıkarken kapının önünde bulup toplantıdan sonra bakarım diyerek çantasına attığı mektuptu.Mühürün olduğu yeri hafifçe kazıyıp kağıdı kaldırdı ve içindeki parşömeni okumaya başladı merakla.
| |
| | | Dominique Lûthien Slytherin IV. Sınıf
Kayıt tarihi : 19/08/10 Mesaj Sayısı : 346 Mücadele Tarafı : W.T.C. RP Sevgilisi : Peace.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Perş. 11 Kas. 2010, 17:27 | |
| Rütbeniz verildi, iyi rp'ler.^^ | |
| | | Mischa Moreau Cadı
Gerçek Adı : Zeeynep . Kayıt tarihi : 15/08/10 Mesaj Sayısı : 18 Mücadele Tarafı : Tarafsız.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları C.tesi 13 Kas. 2010, 18:53 | |
| Karakterin Tam Adı: Mischa Moreau {isim değişimine başvuruldu} Günlük Aktiflik Süresi: Hafta sonları, dilediğim kadar. Örnek Rol Oyunu: Tık. | |
| | | RàzìèL StormFury Vampir Kontu
Kayıt tarihi : 03/10/09 Mesaj Sayısı : 360 Mücadele Tarafı : Countess RP Sevgilisi : My unholy blessing, Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları C.tesi 13 Kas. 2010, 19:25 | |
| | |
| | | Stefan Miroslav Büyücü
Kayıt tarihi : 13/11/10 Mesaj Sayısı : 69 Mücadele Tarafı : Rilius. Belirgin Özellikleri : Kadim Drautia, kara büyücü.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları C.tesi 13 Kas. 2010, 21:54 | |
| Stefan Miroslav. İki saatten uzun süre. Icarus Vidor, diğer karakterimdir.
Mümkünse rütbemin 'Kara Büyücü' olarak verilmesini istiyorum. Foren Alator ile bir kurgumuz mevcut. | |
| | | RàzìèL StormFury Vampir Kontu
Kayıt tarihi : 03/10/09 Mesaj Sayısı : 360 Mücadele Tarafı : Countess RP Sevgilisi : My unholy blessing, Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları C.tesi 13 Kas. 2010, 22:09 | |
| - Stefan Miroslav demiş ki:
- Stefan Miroslav.
İki saatten uzun süre. Icarus Vidor, diğer karakterimdir.
Mümkünse rütbemin 'Kara Büyücü' olarak verilmesini istiyorum. Foren Alator ile bir kurgumuz mevcut. Rütbeniz verilmiş olup gerekli açıklama yapılmıştır^^ | |
| | | Veroniqué Bélanger Cadı
Gerçek Adı : Ecc. Kayıt tarihi : 13/11/10 Mesaj Sayısı : 16 Mücadele Tarafı : Rilius, evet. Belirgin Özellikleri : Güzel, kurnaz, kendinden emin. RP Sevgilisi : Arasın, dursun.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları C.tesi 13 Kas. 2010, 23:28 | |
| x Veroniqué Bélanger. x Yeterince. x Freja Feodora, Desdemona Kælgrad, Venus Wheel. 3'de benimdir. | |
| | | RàzìèL StormFury Vampir Kontu
Kayıt tarihi : 03/10/09 Mesaj Sayısı : 360 Mücadele Tarafı : Countess RP Sevgilisi : My unholy blessing, Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları C.tesi 13 Kas. 2010, 23:43 | |
| | |
| | | Eduard Bernand Cleveland Yazar
Gerçek Adı : Eqe#2. Kayıt tarihi : 06/11/10 Mesaj Sayısı : 6 Mücadele Tarafı : *-*
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Paz 14 Kas. 2010, 17:21 | |
| Karakterin Tam Adı: Eduard Bernand Cleveland Günlük Aktiflik Süresi: 30dk. Örnek Rol Oyunu: Bu ekkarakterim. -Seçmen Şapka'dan bakabilirsiniz.- Sebastian Théodore asıl karakterim.-
2 Rütbeli olabilir diye düşündüm :C | |
| | | Dominique Lûthien Slytherin IV. Sınıf
Kayıt tarihi : 19/08/10 Mesaj Sayısı : 346 Mücadele Tarafı : W.T.C. RP Sevgilisi : Peace.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Paz 14 Kas. 2010, 18:24 | |
| - Joseph Mark Strauss demiş ki:
- Rütbeniz verilmiştir.
| |
| | | Raina Leubia Cadı
Gerçek Adı : Ilgaz Yaş : 31 Kayıt tarihi : 14/11/10 Mesaj Sayısı : 11 Mücadele Tarafı : Stefhan Belirgin Özellikleri : Ölümcül
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Ptsi 15 Kas. 2010, 20:22 | |
| Raine Leubia Aktifim işte ya Ilgaz ben ılgaz diğer karkaterimden birine bakıverirsiniz. ^^
En son Raina Leubia tarafından Ptsi 15 Kas. 2010, 20:30 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | RàzìèL StormFury Vampir Kontu
Kayıt tarihi : 03/10/09 Mesaj Sayısı : 360 Mücadele Tarafı : Countess RP Sevgilisi : My unholy blessing, Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Ptsi 15 Kas. 2010, 20:29 | |
| Rütbeniz veriliyor ancak bu üyelik ile karakter kontenjanınızı doldurdunuz. Bundan sonraki karakterlerinize rütbe verilmeyecektir. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Perş. 18 Kas. 2010, 19:49 | |
| Matthew Howell Tatillerde 4-5 saat, yıl içinde neredeyse hiç. - Spoiler:
"Aaaah! Kes şunu!"
Bu sözcükler bir çığlık gibi fırlamıştı dudaklarından dışarı. Sanki içlerine birer kalp yerleştirilmiş gibi zonklayan şakaklarını ovdu başını öne eğerek. Acı öylesine yoğundu ki, bir süre bakışlarını yerden ayıramadı. Acı her dalgada daha da artıyormuş gibi zihninin kıyılarını dövüyordu. Saçlarının dibinde biriken terin birkaç damlası yüzüne doğru akmaya başlamıştı bile. Odada duyulan tek sesin kendi sık nefesleri olduğunu düşünürken, başka birinin nefeslerini daha duyarak bakışlarını kaldırdı. Julian'ın yüzü de ter içindeydi. Acaba onun da mı canı kendisininki kadar yanmıştı... Muhtemelen, diye yanıtladı içindeki bir ses. Kasılmış yüz hatlarından, Darius'a doğru yönelmek için ileri çıkan arkadaşlarını durdurmak için kaldırdığı kolunu hareket ettirmeden öylece soluk soluğa durmasından anlaşılabiliyordu bu. Acaba göreceği şeyleri tahmin etmiş miydi, diye sordu kendi kendine. Daha sonra ise çok daha acımasız bir soru şekillendi zihninde. Acaba karşısındaki seherbaz görebileceklerini hayal edebilir miydi...
Solukları ağır ağır düzene girip başındaki ağrı gözlerini birkaç saniyeden daha uzun bir süre açık tutmasına izin verecek kadar hafiflediğinde başını dikleştirerek Julian'a baktı Darius. "Gördüğün şeylerin hepsini, tahmin edebileceğin gibi, ben de gördüm Julian. Çektiğin acıyı ben de çektim. Daha önce ise çok daha fazlasını yaşadım. Sizlere bundan tek kelime etmedim, çünkü peşinde olduğunuzun sadece bir seri katil olduğunu bilmek sizi çok daha güvende tutacaktı."
Dudaklarının arasından çıkanlar o anda söylemesi gerekenlerdi. Elbette bütün bunları istiyordu, yani karşısındaki adamlar zaman zaman en içten düşüncelerini paylaştığı, kendisine dertlerini anlatan, birlikte içip birlikte keyif aldığı adamlardı. James de Julian da barına yaptıkları ziyaretler arasında birkaç günden uzun aralıkların bulunmasına izin vermeyen dostlarıydı. Ama diğer taraftan, içindeki ikinci bir sesin varlığını da inkar edemezdi. Bu ses daha derinlerden geliyordu. Daha az duyulması bu nedenleydi. Oysa bu sesin kaynağı kalbinin en diplerine gömdüğü arzularıydı. Anahtarı elde etmek istememiş miydi? Anahtarı elde etmek ve o gücün kaynağından intikamını almak için onu kullanmak istememiş miydi? O gücün kaynağını çıktığı kapıların ardına kilitleyip anahtarı yok etmek değil miydi en derin arzusu... Bunları derinlere gömmek zorundaydı, çünkü ziyaret edildiği zamanlarda zihninin bu düşüncelerden arınmış olması gerekiyordu. Bunları derinlere gömmek zorundaydı, çünkü bunu yapmazsa yüzeye daha çok yaklaşıp seslerini daha yüksek ve daha etkili duyururlardı. Bunları derinlere gömmek zorundaydı, çünkü bunu yapmazsa eskiden olduğu özgür adam değil, tutkularının esiri bir köle olurdu.
Söylediklerinden karşısındakilerin nasıl anlamlar çıkardığını umursamıyordu. O ana kadar bir şekilde karşısındakilerin güvenini kazanacağını düşünmüştü. Bir şekilde bu sorgudan bilgi vermeden çıkacağını ve arayışına bir sonraki adımından devam edeceğini. Ama zihnine korkunç bir düşünce sızdı çatlaklar barındıran duvarların arasından. O korkunç düşünce zihnini esir aldı bir süreliğine. Simyacı ile ilgili bildiği her şeyi tarttı kafasının içinde. Kendi durumuyla karşılaştırdı. Acı dolu, ama bastırılmış, kısık bir feryat çıktı dudaklarının arasından. Başını öne doğru eğerek ellerini terden ıslanmış olan saçlarına daldırdı. Zihnini kaplayan düşünceler, Julian'ın tekrar tekrar gördüğü görüntüyle ilgiliydi. O görüntüler bir perdenin arkasındaymış gibi görünmüş, sesler anlaşılmayacak kadar boğuk duyulmuştu. Oysa o görüntüler konuşmalarla doluydu. Tek tarafa ait konuşmalarla.
Simyacı da kendisi gibiydi, birçok açıdan benziyordu bar sahibine. İkisi de o güç tarafından ziyaret edilmiş, ikisi de ele geçirilmişti. Onun sırrını dünyanın kalanından saklamakla yükümlüymüş gibi hissediyorlardı. Diğer taraftan, aralarında iki belirgin vardı. Birincisi, Darius'un bastırılmamış bir öldürme güdüsü yoktu. İkincisi ise, Simyacı Anahtar'ın nerede olduğunu biliyordu, ancak Darius henüz bu bilgiye sahip değildi.
Rüyalarında duyduklarından anlayabildiği kadarıyla, rüyalarını ziyaret eden güç Simyacı'nın cinayetlerini yaratacağı karmaşanın başlangıcı olarak kullanacaktı. Buna rağmen, cinayetlerin Bakanlığın gözüne bu kadar batmasından memnun değildi. Anahtarı en ufak bir tehlike anında olduğu yerden kaçırıp yeni bir konuma saklayabilecek yeni birine ihtiyacı vardı, çünkü o güne kadar bu görevi yapmakla yükümlü olan Simyacı hem BGT, hem de Seherbaz Bürosu tarafından aranan ünlü bir seri katile dönüşmüştü. Bu yeni hizmetkar Darius olacaktı. Yeni hizmetkar olduğu zaman ilk görevi Anahtar'ı eski konumundan alıp yeni bir yere saklamak olacaktı. Bu onun için tek bir anlama geliyordu. Anahtarı ele geçirmek...
Oysa şimdi, kendisi de Bakanlık'ın gözünün önündeydi. Bu sorgudan kurtulsa bile, barında sürekli bir Bakanlık çalışanı içki içiyor olacaktı. Dükkandan ayrıldığı zamanlarda, Diagon Yolu'nda bir Bakanlık çalışanı bekleyecekti. Dükkan kapandığında ve büyücü uyumak için yukarıdaki küçük dairesine çekildiğinde, karşıdaki binalardan birinde, odasındaki en ufak bir hareketliliği gözleyen bir Bakanlık çalışanı olacaktı. Belki de onların gözünde Simyacı'dan daha önemli hale gelecekti, onları Simyacı'ya ulaştırabilecek tek yol olduğu için. Bu yüzden Anahtar'ı saklama görevini hiçbir zaman elde edemeyecekti. Hiçbir zaman.
Alt dudağının iç kısmını ısırdı canını yakacak kadar. Nefesleri az da olsa sıklaşırken, alt çene kemiği istemsizce titriyordu. Başı hala avuçlarının arasındaydı. Saç diplerine biriken ter damlaları, avucunun dış kısmından bileğine doğru akıyordu. Kapalı haldeki gözlerini açtı başını kaldırarak. Tüm bu süre zarfında kendisini izleyenler tek bir kelime bile etmemişti. Sözlerini devam edecekmiş gibi bitirmemişi olsa da bir şeyler söyleyeceğini sezdiklerini düşündü bar sahibi. Onlara öfkeyle baktı. Biraz önce Scott'a yaptığı gibi onlardan birine saldıracağını düşünen birkaç kişinin ellerinin asalarına uzandığını gördü gözünün ucuyla. Bilmediği bir nedenden ötürü bu ona çok komik gelmişti. Öylesine komik gelmişti ki, bastırdığı gülüşünün dudakları arasından yavaş yavaş sızmasına mani olamadı. Gülüşü belirginleştiği zaman kendisini tutmayı bırakıp bir kahkaha attı. Öyle derin bir kahkaha idi ki bu, büyücünün bedeni sarsılıyordu. Birkaç saniye süren bu kahkahası neşeden yoksundu. Bar sahibi bir süre daha gülmeye devam etti. Sonra ise kendine tekrar hakim olarak bakışlarını kaldırdı. Aklını yitirip yitirmediğini anlamaya çalışanlara baktı tekrar.
"Her şeyi anlatacağım." dedi düşüncelerini toparlayarak. Elinin tersiyle kahkahası sırasında gözlerinin kenarında biriken yaşları sildi. Öncelikle, kendine güvenmelerini sağlayacak şekilde tanıklık edecek birini çağırtmalıydı. Burada deli damgası yemesi hiç hoş olmazdı. Özellikle de kendisi için bu kadar önemli bir konuyu anlatırken... "Bayan Killingsworth'u buraya çağırmalısınız." dedi sakince. Bütün bu olan biteni duymasını istediği biri daha vardı. "Bayan Orflaith'i de, lütfen." diye ekledi. Sonrasında ise durumu onlara kendi aralarından birinin anlatması gerekiyordu. Bunun içinse biçilmiş kaftan biraz ötesinde duruyordu. Olayların başlangıcından beri konuyla ilgili tek bir kritik kelime bile etmemiş olan Esrar Dairesi Başkanı'na baktı. "Onlar gelince, James, senden bize yönettiğin dairenin 'Anahtarın Laneti' diye adlandırdığı dosyadakileri anlatmanı istiyorum."
|
| | | Bella Lazêrniã Mainley Büyücü
Kayıt tarihi : 13/11/10 Mesaj Sayısı : 6 Mücadele Tarafı : kendi çıkarları
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Perş. 18 Kas. 2010, 20:51 | |
| Karakterin Tam Adı: Trillian McCanie Günlük Aktiflik Süresi: Genel olarak günde üç saat. Örnek Rol Oyunu: Vampir alımlarında vardı. | |
| | | RàzìèL StormFury Vampir Kontu
Kayıt tarihi : 03/10/09 Mesaj Sayısı : 360 Mücadele Tarafı : Countess RP Sevgilisi : My unholy blessing, Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları C.tesi 20 Kas. 2010, 00:20 | |
| | |
| | | Robin Fernald Büyücü
Kayıt tarihi : 08/11/10 Mesaj Sayısı : 34 Mücadele Tarafı : Arcanum. Belirgin Özellikleri : Disiplinli, programlı.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları C.tesi 20 Kas. 2010, 00:36 | |
| Robin Fernald. (İsim değişiyor.) Üç saat ve fazlası. Stefan Miroslav. ^^ | |
| | | RàzìèL StormFury Vampir Kontu
Kayıt tarihi : 03/10/09 Mesaj Sayısı : 360 Mücadele Tarafı : Countess RP Sevgilisi : My unholy blessing, Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları C.tesi 20 Kas. 2010, 00:48 | |
| | |
| | | Ophelia Damned Cadı
Yaş : 29 Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 6 Mücadele Tarafı : Z.A.Y. Belirgin Özellikleri : Cesur ve her şeye dayanıklı RP Sevgilisi : 7/24 pm var ;)
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları C.tesi 20 Kas. 2010, 16:30 | |
| Karakterin Tam Adı: Ophelia Damned Günlük Aktiflik Süresi: (Belirsiz) Örnek Rol Oyunu:
- Spoiler:
İşte yine herkes toplanmış, konuşuyordu. Her zamanki gibi onsuz... O her zaman yalnızdı. İnsanlar ondan nefret ederdi, çünkü herkesi terslerdi. 17 yaşındaydı, hiç sevgilisi olmamıştı, hatta bir arkadaşı bile olmamıştı, en azından "gerçek" bir arkadaşı. Arkadaşlara ihtiyacı yoktu ki. O kendine yetiyordu. Zaten arkadaşı olması yorucu bir şeydi değil mi? Onu dinlemek, tavsiye vermek falan filan. O bunları düşünürken yakında duran iki kızın kendine bakıp konuştuklarını gördü. "Şu kız, Kaoru, onun yanında şu ana dek kimseyi görmedim." "Evet ben de. Hatta sesini bile duymadım." Onlara korkunç bir bakış attı. "Ah bu tarafa bakıyor..." "Hadi eteğini kaldırıp kaçalım! Hahahaha!" "Hahahha!" Bunu cidden yapacaklarmış gibi görünüyorlardı. Tabi Kaoru'nun attığı ikinci korkunç bakış onları engelledi. "Ahmaklar..." diye mırıldandı. "Eh, seninle dalga geçmelerini istemiyorsan azıcık daha onlar gibi olmalısın değil mi?" Arkasını döndü. İşte oradaydı. Okulun en popüler çocuğu Tsuna. Ağzını açtı ve günlerdir merak ettiği soruyu sordu: "Neden benim peşimde dolanıyorsun? Senden hoşlanmıyorum. Ölsen de kurtulsam..." Galiba son sözler biraz fazla gelmişti, çünkü duyma mesafesinde olan herkes dönüp ona bakakalmıştı. 'Bu doğru, O okulun en popüler çocuğu. Ona bunu söylemem hataydı. Ah, Tanrım... Bugün tamamen kabus gibi olacak!' "E-eh eğer rahatsız oluyorduysan bunu söyleyebilirdin. Aha-ha!" Elini başının arkasına koymuş kafasını kaldırarak gülüyordu. "Hımph. Söylüyorum işte. Uzak dur benden." Çantasını omzuna hoplattı ve Tsuna'nın şaşkın bakışlarına aldırmadan dolapların olduğu koridora doğru ilerledi, ama dolabına gitmek yerine depoya gitti. Burası onun düşünme yeriydi. Ders zili çaldığında oturduğu yerden kalktı ve dolabına gitti. Açtığında dolaptan toplu iğneler ve raptiyeler döküldü. Ve bir not. 'Sen ölsen de hepimiz kurtulsak!' Tam kağıdı buruşturacakken omzunun üstünden bir ses: "Ah! Üzgünüm, benim yüzümden..." İşte, yine oydu. Eli yine başının arkasında, üzülmüş gibiydi ama sırıtıyordu. İtiraf etmeliydi ki bu ona ayrı bir hava katıyordu. İfadesiz bir suratla Tsuna'ya baktı. Tsuna da ona. "Nasıl böyle ifadesiz bakıyorsun, anlamıyorum?" Aha yine gereksiz bir şey söylemişti işte. Onu görmezden gelip dolabından ihtiyacı olan şeyleri aldı, sınıfa yürümeye başladı. "Beni iplemiyorsun galiba? Her neyse. Sanırım o notu yazan benim arkadaşım o yüzden..." "Herkes senin arkadaşın değil mi zaten?" Tsuna birden şaşırdı, ama sonra kendini toplayıp gülümsedi. "Şey, arkadaş değil de tanıdık desek daha doğru olur." "Neyse umrumda değil zaten. Beni takip etme, uzak dur." Hiç takmadan: "Neden insanlara böyle davranıyorsun? Yani, o notu yazan arkadaşım seninle aynı sınıfta ve bir kez bile sesini duymamış. Biraz sosyal olsan daha iyi olmaz mıydı?" dedi Tsuna. "Bundan sanane ki? Sana beni rahat bırak demedim mi?" Sinirlenmişti. Tsuna'nın dönüp gideceğini sanıyordu ama gitmedi. Onun yerine duymamış gibi yaparak Kaoru'ya: "Eh öyleyse seni sınıfa götürmeliyim şimdi. Hadi eşyalarını al da gidelim. Yoksa azar işiteceğiz." Kaoru şaşırdı. "Hö?" Tsuna ona bakarak güldü. "Aha-ha hadi dedim, gidelim!" Bu Kaoru'ya bir şeyi fark ettirdi. Tsuna asla onun peşini bırakmayacaktı. "Boşuna çaba harcıyorum değil mi? Gitmeyecekisn..." "Aynen öyle! Hadi, gel! Gelsene." Kaoru pes etti ve ona doğru yürüdü. Tam sınıfa doğru yürümeye başlamışlardı ki Tsuna, Kaoru'yu çekiştirmeye başladı. "Hayır, hayır. Bu taraftan! Seni bir yere götüreceğim!" Hayır olamaz, ne yapmaya çalışıyordu bu çocuk? "Hey, hey, HEY!" Sürüklenmeye devam ederken Tsuna'ya baktı. Çok hoş görünüyordu. Aslında Kaoru, kendinsine itiraf edemese de ondan hoşlanmıştı. Onun kahverengi gözleri ve simsiyah saçları çok çekici geilyordu ona. İlk defa Tsuna'ya düzgünce bakınca fark etmişti bunları. Tsuna kendisine döndüğünde, Kaoru kızararak başını çevirdi. "Geldik!" dedi Tsuna. Yemyeşil ağaçların olduğu bir yerdi. Okulun arkasındaki koruluğun o kadar da derin olmayan kısmıydı burası. Kaoru nedense utanmıştı. Tsuna'nın kendini götürdüğü yere oturdu. Sohbet etmeye başladılar. Heyecanlıydı. İlk defa böyle bir şey yaşıyordu. İlk defa birisiye normalce sohbet ediyordu. Bu yüzdendi... Değil mi? Ya da belki kendini bu şekile avutuyordu. İlk defa aşık olduğunu anlamıyordu veya anlamak istemiyordu. Aslında son birkaç gün çok eğlenceliydi. Bu çocuk peşinde dolaştığı için miydi? Bunları düşünürken aynı zamanda Tsuna'nın sorduğu sorulara kaçamak cevaplar veriyordu. "En sevdiğin renk ne?" "Turuncu." "Hangi mesleği istiyorsun?" "Manga-ka." "Hğeee! Resimlerini görebilir miyim?" "Hayır." "Ama neden?" "İstemiyorum." Eğleniyordu, evet. Hem de çok. Hatta bir ara soğukluğu bırakıp gülmeye başladı. "Ahaha! Bu gerçekten oldu mu?" Tsuna afallamıştı. 'Sanki bir ineğin kanguru doğurduğuna şahit oluyormuş gibi bakıyor.' Diye kendi kendine salakça bir yorum yaptı Kaoru. "Ne? Ne oldu?" Tsuna kendine geldi. Yüzüne her zamanki sırıtışını yerleştirdi ve yine güldü. "Aha-haha! İlk defa güldüğünü görüyorum. Gülünce çok güzel oluyorsun." Kaoru bayılmak üzereydi. Tsuna ona güzel demişti! Ama, dur! O ne zamandan beri böyle bir şeyi takıyordu ki? Kıpkırmızı yüzünü tekrar yere çevirerek. "Kes sesini! Hiç de güzel değilim." dedi bağırarak. "Hayır öylesin." Tsuna ise doğal davranıyordu. Ah, doğru. O bunu her kıza kolaylıkla söylüyordu, değil mi?Nedense bu düşünce Kaoru'yu sinirlendirmişti. "Her kız için söylediğin bir şeyi bana söylemeni istemiyorum!" "He?" Tsuna ona bakakaldı. Bir süre ona mal gibi baktıktan sonra bir canlılık belirtisi gösterip Kaoru'nun 'Öldü mü bu?' düşüncelerini cevapladı. "Ah yoksa... Kaoru? Ciddi misin?" Ne demek istiyordu? Ne konuda ciddi miydi? "İnanamıyorum. Evet öyle! Kaoru... Eğer emin değilsen... Hımm. Hayır sormalıyım..." Neyi? Neyi soracaktı? "Sen ne-?" "Kız arkadaşım olur musun Kaoru?" Hö? Bu da neydi böyle? Ciddi miydi bu? Yok yok. Kesin şakaydı. "Ne yapmaya çalışıyorsun? Benimle dalga geçmeye mi? En baştan sana güevenmemeliydim! Aynı diğerleri gibisin!" "Hayır! Kaoru... Ciddiyim. Lütfen, kız arkadaşım ol!" Kaoru'nun zaten kırmızı olan yüzü -sanki mümkünmüş gibi- daha da kızardı. O cidden ciddiydi yani! Yüz ifadesi tamamen ciddiydi ama yine de sırıtıyordu. Birkaç saniye - yaklaşık yarım dakika-öyle kaldılar. Sonunda Kaoru: "Ben... Şey... Bilmiyorum. Yani şey yeni tanıştık ve bir erkek arkadaş istediğimi sanmıyorum..." 'Bir arkadaş istediğimi sanmıyorum.' diye ekledi içinden. "Eh öyleyse bir umut var! Vazgeçmeyeceğim! Hadi arkadaş olalım öyleyse. Ama unutma, daha sonra tekara teklif edeceğim. Haha!" Kaoru şaşkınlıkla Tsuna'ya baktı. 'Vazgeçmeyeceğim!' sesi hala kafasında yankılanıyordu. Utangaç bir şekilde gülümsedi. "Peki... Ben... Düşüneceğim." Tsuna bir zafer hareket yaptı ve güldü. Kaoru da ona bakıp güldü. O sırada zil çaldı. Öğlen olmuştu. "Vay! O kadar oldu mu ya?" Tsuna ayağa kalkıp elini Kaoru'ya uzattı. Kaoru uzanıp onu tuttu ve o da ayağa kalktı. Kafeteryaya giderken konuşuyorlardı. Yemek alıp çatıya çıktılar. Tsuna'nın arkadaşları oradaydı. Bayağı kalabalıktılar. "Heey! Yanınıza geliyoruz! Hey, bu Kaoru. O da bizimle yiyecek." "Selam Kaoru, ben Eiji." "Memnun oldum." "Ben Haru!" "Ben Kyoko memnun oldum!" İnanamıyordu. Birkaç saat önce yanında bir tek insan bile istemezken şimdi çevresinde bir sürü vardı. Tsuna ona bakıp gülümsedi. "Biraz sosyal olmak iyiymiş, değil mi? Alış bunlara. Artık hep bizimlesin." Kaoru yeni arkadaşlarının gülümseyen ve yemek yiyen suratlarına baktı. "Sanırım öyle..."
| |
| | | Dominique Lûthien Slytherin IV. Sınıf
Kayıt tarihi : 19/08/10 Mesaj Sayısı : 346 Mücadele Tarafı : W.T.C. RP Sevgilisi : Peace.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Paz 21 Kas. 2010, 12:22 | |
| - Joseph Mark Strauss demiş ki:
- Rütbeniz verildi.^^
| |
| | | Elyssa Lizzié Raymond Cadı
Yaş : 29 Kayıt tarihi : 21/11/10 Mesaj Sayısı : 16 Mücadele Tarafı : Karanlık Belirgin Özellikleri : Gözlemci.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Paz 21 Kas. 2010, 17:40 | |
| Elyssa Lizzié Raymond Belli değil. - Spoiler:
Sımsıcak güneş ışınlarının derimi delip geçercesine içime işlediğini hissediyordum. Çıplak ayaklarımda, parmak aralarıma kaçan kum tanelerinin gıcırtısı, tenimi hülyalı bir şekilde gıdıklar nitelikteydi. Attığım her adımda arkamda bıraktığım ayak izleri artıyordu. Fakat sarhoşçasına yürüdüğüm güzergahtaki adımlar düzgün değil, bir sağa bir solaydı. Talihsiz bir şekilde ayakkabımın toğuğu kırılınca, ayaklarım kumla buluşmak zorunda kaldı. Aslında bu zorunluluk hoşuma bile gitti diyebilirim. Hani topuğum kırılmasa bile ayakkabılarımı çıkarıp o eşsiz sıcaklığa erişirdim. Elbisemin eteklerini topladım ve sağ elimde tutuşturdum. Böylelikle daha rahat yürüyebilecektim.
Deniz dalgaları ayaklarıma vurduğu an suya kavuşmuş toprak misali bir serinleme ve ferahlama hissettim. İleriyi görmezcesine yürüdüğüm yolun, yüz bilemedin yüz elli metre ilerisinde bir baraka duruyordu. Kafamı kaldırıp barakayı farkettiğimde ona yöneldim. Belki yiyecek, içecek ve hatta konuşacak birkaç insan bile bulabilirdim orada. İki gündür ne bir lokma yemek ne de bir damla su girmişti ağzıma. En son bir grup arkadaşımla paraşüt gezisinde olduğumu hatırlıyorum. Gözümü açtığımda bu adada yalnız başıma buldum kendimi. İki gündür tüm adayı geziyor beni rahatça bulmaları için işaretler bırakıyordum fakat beni bu cehennem çukurundan kurtarmaya gelen bir kahraman olmamıştı henüz. Bu kadar mı değersizdim yahu? Yaşayıp, yaşamadığımı dahi merak etmemişler miydi? Yoksa o kendi başının çaresine bakar deyip, kafalarını yastıklarına rahatça yaslayıp binlerce rüyalara mı dalmışlardı?
Esas sorun ben buradan nasıl kurtulacaktım!? Koşar adımlarla barakaya ilerliyordum. Yaklaştıkça ahşaptan yapılmış bir yapıt olduğunu farkettim. Huzurlu bir yer olmalı... Ürkek adımlarla hatta merakla karışık tatlı bir korkuyla kapıya yöneldim. Gönlümde bir çarpıntı vardı. Neyle karşılaşacağımı bilmeksizin kapıya yavaşça tıkladım. Ses yoktu. Kulağımı kapıya dayayıp -ah peki tamam biliyorum hiç hoş bir davranış değil.- içerde biri var mı anlamaya çalışıyordum. Kapıyı tekmelercesine vurup "Heey! Kimse yok mu?" diye bağırdım. İçerde oluşan tıkırtıdan sonra kapıyı on üç- on dört yaşlarında, sarışın, kehribar renkli gözleri olan, kısa boylu ve zayıf bir kız açtı. Onu karşımda görünce rahatlama duygusu bütün vücuduma yayılmıştı. Bir çocuk olduğuna göre kesinlikle bir ailesi de vardır. Gözlerini kırpıştırarak bana baktı. Tanrı aşkına hiç insan görmemiş gibi bakıyordum kıza. Fakat şöyle ki, benim ürkek , sıkılgan tavırlarım ond zerre kadar yoktu. Nasıl yani? Kocaman bir adada -galiba- tek bir ev var. Kimsenin buralara uğramadığına yemin dahi edebilirim. Kapıyı çalanın kim olduğunu düşünüp telaşa kapılmadı mı?
Kapıya dayadığı elini çekip; "İçeri geçsene." dedi. Sesi havayı okşar gibi çıkmıştı. Bu kızda ne çok güzellik vardı böyle. Kirpikleri upuzun ve kıvraktı. On dört yaşlarında bir sıfata sahip olmasına rağmen vücut hatları yerli yerinde, kalıbı oturmuş taş bir hatun gibiydi. Kendinden emin tavırları ise ona hayranlığımı kat ve kat arttırıyordu. Elimde tuttuğum ayakkabılarımı -neden yanımda taşıyorsam artık- kapı eşiğine bırakıp içeri doğru adım attım. Oturma odası olarak kullanılıyor olmalıydı. Birkaç kanepe duvar diplerine yerleştirilmiş, ortada bir masa... Garip bir şekilde evlerimizin baş köşesine oturttuğumuz televizyon yok burada. Ben odayı incelerken kız umursamaz tavrıyla bir kanepeye oturup kitabını okumaya başladı. Etrafında garip eşyalar vardı. Parlak bir çubuk, helezon bir şapka... Oyun oynayacak yaşı geçmiştir diye ummuştum, yanılmışım.
"Buradan -kurtulmamın diyecektim fakat kırılır diye düşünerekten- nasıl çıkabilirim, acaba?" dedim gözlerimi kıza dikerek. "Geldiğiniz gibi bayan." dedi bir süreliğine kafasını kitaptan ayırıp bana bakarak. Aman bilmişlik de taslarmış! "Ahh, yırtık bir paraşütle geri dönemem." dedim meraklı bir tınıyla. "Ayda bir gemi geçer buradan." dedi tam gülecekken sevincimi kursağımda bırakan bir cevap verdi." Ve o gemi dün geçti." Tanrım! Yani yirmi dokuz gün bu adada mı kalacaktım? Bana bunun bir eşek şakası olduğunu söyleyin. Nerede kameralar? "Ne yani?" dedim telaşla. O ise her zamanki rahatlığıyla "Yirmi dokuz gün benimlesin. Aslına bakarsan yalnızlıktan sıkılmaya başlamıştım." dedi balık tutmuş bir adam sevinciyle. Yalnızlıktan mı? Bu ıssız adada yalnız başına mı? Aklını yitirmiş olmalı! "Bir ailen vardır diye düşünmüştüm." dedim. "Vardı bir zamanlar." dedi ve elindeki çubuğu sallayarak bir şeyler mırıldandı. Homurdanarak söylemesine şaşırdığım birkaç küfür sarfetti. "Harfi harfine doğru söylüyorum. Anlayamıyorum." dedi. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sordum. "Şu büyüyü deniyorum ama olmuyor." dedi hayıflanarak. Büyü mü dedi o? Bu kadarı da fazlaydı artık. " Büyü mü?" aslında bu durum gittikçe ilginçleşiyordu. Ben bir yazardım ve bu konu oldukça ilgimi çekmişti. "Şu asayı bir tutar mısın?" dedi ve kitabı yere fırlattı. Asa öylemi? "Nesin sen?" dedim alayla. "Büyücü." dedi ciddiyetle. Saçmalıyor muydu yoksa ben anlama güdümü mü kaybetmiştim?
Birden bire kapı ardına kadar paldır güldür bir sesle açıldı. Ben arkaya sıçradım. Kız ise elimden asayı kapıp iki adamın karşısına dikilmişti. Bu ne cesaret. Kendimi bir film setinde gibi hissediyordum. Garip giyinimli adamlar, onların ellerinde de asa denilen şeylerden var. "Sylina!" diye kükredi uzun boylu adam. "Ne istiyorsunuz benden?" dedi ağlamaklı bir sesle kız. Imm, Sylina imiş adı. Adının ne önemi var burayı fena halde hararet bastı! "Kolye nerede?" dedi diğer taraftaki adam. Yanındakiyle tezat bir şekilde kısasık ve tombuldu. Sylina korkuyla inliyordu, ben ise olayı çözmek için didinip duruyordum. Her hücreme kadar. Evet, evet her hücreme kadar korkuyordum. "Neden bahsettiğinizi anlamıyorum." dedi Sylina. Uzun boylıu adam Sylina'yı saçlarından tutup havaya kaldırdı. Kız hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kimdi bunlar? Ne kolyesi? Sizi pislik beş kuruş etmez herifler! O daha bir çocuk. "Zümrüt kolyeden bahsettiğimi biliyorsun seni küçük cadı." diye böğürdü adam. Cadı olamayacak kadar masum bir kız o. Ama sen tam bir ahmaksın. Zümrüt kolye mi dedi o? Hani şu benim doğduğumdan beri boynumda taşıdığım kolyeye benzer bir şey mi? Sylina hiçbir şey demiyor adamda kızı tokatlıyordu. Daha fazla acı çekmesine dayanamayarak pıstığım yerden çıktım ve sesimin korkusuz çıkmasını umarak "Bunu mu arıyorsunuz?" dedim zümrüt kolyeyi elimde çevirerek. Et görmüş aç köpekler gibi bakıyorlardı. " Ver onu bana!" dedi sırık olan. "Sen aklını mı kaçırdın! Bu anneannemim yadigarı." dedim. Aklını yitiren bendim galiba. Elindeki asayı salladı ve kolye elimden onun eline uçuverdi. Ne b*klar dönüyordu burada? Kolyeler uçuyordu öyle mi. Bunu Kyla!ya anlatsam beni tımarhaneye kapattırırdı.
"Senelerdir bunu arıyoruz. Karanlık lord - bunu duyunca kız çığlık attı.- bize buradan enerji yayıldığını söylemişti. Her zaman olduğu gibi yine haklı çıktı." dedi ve kahkaha attı. Beynim olanları irdelemekte güçlük çekiyordu. Büyücüler, asalar, uçan kolye, karanlık bilmem ne. Nasıl bir kurmacanın içindeydim ben! Kısa boylu adam "Anneanem demiştin değil mi, adı ne?" diye sordu merakla. Cevap vermeli miydim? Sylina'ya baktım göz ucuyla, korkudan deliye dönmüştü."Lizzié" dedim. Göbek adımıda oradan alıyordum zaten. Karşımdaki iki adan ürkek ve şaşkın gözlerle bana baktılar. "Sen Lizzié'nin torunu musun? Ona zerre kadar benzemiyorsun." dedi iğrenerek. Uzun olan " Bunu Karanlık Lord'a söylemeliyiz." Kolyeyi elinde sektirerek "Burada işimiz bitti hadi gidelim." dedi fakat kısa olanı gözlerini bana dikmişti. " O da bizimle gelmeli." dedi. Tam ben hiçbir yere gelmiyorum diyecekken Sylina "Hayır! O bir muggle. Rahat bırakın onuu. İstediğinizi aldınız gidin buradan!" diye bağırdı. Lugatıma bir de muggle eklenmişti. Ne hoş. "Ne olduğunun bir önemi yok. ve bence o çok güçlü bir büyücü. Fakat bizim dünyamızdan uzak tutulmuş nedense. Bu kolyeye ancak güçlü büyücüler dokunabilir." dedi. Önce muggle şimdi ise büyücü. Ben kendimi insan sanıyordum (!)
İki büyücü beni aralarına aldılar ve kollarımdan tuttular. Birden bir girdabın içinde gibi hissettim kendimi. Ya da bizi içine çeken bir kara delik mi vardı? Sanırım şimdi ölüyordum ve bu yol bana hiçte cennet gibi görünmüyordu. Ya Ra! günahlarımı affeyle...
| |
| | | Dominique Lûthien Slytherin IV. Sınıf
Kayıt tarihi : 19/08/10 Mesaj Sayısı : 346 Mücadele Tarafı : W.T.C. RP Sevgilisi : Peace.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Salı 23 Kas. 2010, 14:39 | |
| - Dominique Lûthien demiş ki:
- Joseph Mark Strauss demiş ki:
- Rütbeniz verildi.^^
| |
| | | Essence O'shéliâ Cadı
Gerçek Adı : Pırıl. Kayıt tarihi : 16/01/11 Mesaj Sayısı : 8 Mücadele Tarafı : Morfin Belirgin Özellikleri : Hassas RP Sevgilisi : Aldatıldı.
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Paz 16 Ocak 2011, 18:14 | |
| | |
| | | RàzìèL StormFury Vampir Kontu
Kayıt tarihi : 03/10/09 Mesaj Sayısı : 360 Mücadele Tarafı : Countess RP Sevgilisi : My unholy blessing, Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Paz 16 Ocak 2011, 19:49 | |
| | |
| | | Anan Zaa
Kayıt tarihi : 26/02/11 Mesaj Sayısı : 1 Mücadele Tarafı : ananzaaaaaaaaaa
| Konu: Geri: Büyücü/Cadı Alımları Çarş. 16 Mayıs 2012, 15:03 | |
| | |
| | | | Büyücü/Cadı Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|