Aimée Guerlain Slytherin V. Sınıf
Gerçek Adı : Pırıl. Kayıt tarihi : 15/01/11 Mesaj Sayısı : 29 Mücadele Tarafı : Kırmızı Ruj Belirgin Özellikleri : Cazgır
| Konu: Aimée. C.tesi 15 Ocak 2011, 04:06 | |
| Oyuncunun Adı: Pırıl. Oyuncunun RP Deneyimi: Dört beş yıl. İstenilen Sınıf: IV. Karakterin Tam Adı ve Soyadı: Aimée Guerlain Karakteristik Özellikleri: Onun için şımarık ve tatminsiz diyebilirsinz. Beyni sürekli entrika ve kötülük üretiyor ama o bu halinden çok memnun. Ukala ve kendini beğenmiştir. O, zorbalık eden, karşısındakine hükmeden alaycı ve soğuk bir cadı olabilir. Sonra da 250 derece sıcaklığında kızgın bir fırına dönüşebilir. Zehir gibi alaycı bir kinle nefret edebilir. Ve şiddetli bir tutkuyla sevebilir. Öfkeli bir ölüm meleği gibi çığlık atabilir ya da sevecen bir kumru gibi fısıldıyabilir. Emin olabileceğiniz bir şey var o hiç bir zaman kendi halinde renksiz bir insan değildir. Hırsı ve azmi sayesinde ise atlayamayacağı engel yoktur. Sevdikleri: Maddiyat, şamata, rekabet, entrika...Sevmedikleri: Başarısızlık.Örnek Rol Oyunu;- ^^:
Aimée, gecenin sahibiymişçesine yağmurun ıslattığı sokaklarda yürüyordu. Aslında bu sokakların sahibi gerçekten de kendisiydi. Los Angeles şehrinin bu bölümü onun bölgesiydi. Yüzünü serin yağmura doğru kaldırarak Landerest restoranını geçti. Caddeye çıktığında kırmızı ışığı önemsemeden yürümeye devam etti. Bir ford torino, caddenin tam ortasındaki kıza çarpmamak için acı bir fren yaparak kızın dizlerine birkaç santim kala durdu. Sürücünün kornaya asılmasına fırsat kalmadan Aimée araburun kaportasına parmaklarıyla vurdu. Adamla gözleri karşılaşınca konuşmaya gerek kalmadan anlaştılar: Kendi bölgende değilsin. Adam durumu anladı ve Los Angeles’te yeşil yanarken beklemek normal bir şeymiş gibi sabırla arkasına yaslandı. Ancak Aimée kaldırıma ayağını attıktan sonra yoluna devam etti. Aimée, McAleon Parkı’na doğru yöneldi. Yorgundu ve gücü iyice tükenmişti. Karton kolilerin altında uyuyan evsizler kafalarını uzatıp kıza baksalar uyuşturucu aldığını sanabilirlerdi. Ama eğer kızın bu gece aslında neler yaptığını bilseler acaba ne düşünürlerdi? Genç kız, gerçek kimliğini öğrenirlerse korkup kaçarlar mı yoksa ondan yardım mı isterler, diye merak etti. Bir kahkaha attı, sesi yağmur taneleri kadar hafifti. Banklardan birinin altında bir hareket oldu. Parkta yatıp kalkan evsizlerden birinin üzerindeki karton parçası kaymıştı. Aimée durup evsiz adamın üzerinde yeni öğrendiği birkaç büyüyü çalışmak için, içinde ani bir istek duydu. Banka oturup altında yatan evsiz serseriye kinle baktı. Bunu gerçekten yapmak istedi. Ama içindeki dürtüye teslim olmayıp göle giden yolda daha da hızlı yürümeye başladı. Asfalt yol, yağmur yüzünden fok balığı derisi gibi kaygan ve parlaktı. Gölün ortasındaki devasa fıskiye, gökten inen yağmuru yerine iade etmek ister gibi var gücüyle havaya su fışkırtıyordu. Wilsre Bulvarı’na yaklaşınca gözleri kendiliğinden sokağı taradı. Trafik az, ama tehlike çoktu. Wilsre, genç kızın bölgesinin sınırını çiziyordu. Büyükannesinin evine gitmek için düşman topraklarından geçmek zorundaydı. Otobüs durağının yanındaki köşede, gölgelerin arasında, düşman çetenin kızlarından oluşan bir klika sabırsızca bekliyordu. Otobüsten inecek yaşlı bir kadını tuzağa düşürme planları kuruyor gibi görünüyorlardı. Avları, St. Mungo’da yerleri temizleyen bir hademe veya Los Angeles’in batısındaki bir restoranın bulaşıkçısı da olabilirdi. Aimée adımlarını yavaşlatmadan yürümeye devam etti. Başını yukarıda tutarak kızların üzerine doğru ilerledi. Kızlar önce bir bakış attılar, sonra bir tane daha ve sonra da Aimée’yi görmemiş gibi yaparak yavaş adımlarla otobüs durağından uzaklaştılar. Aimée kızların korktuğunu hissetti. Yüzüne bir gülümseme yayıldı. Ünü hala öyle büyüktü ki bu belalı emolar bile ondan çekiniyorlardı. Kendinden emin ve havalı bir yürüyüşle kızları geride bıraktı, topukları kaldırımın üzerinde epey bir gürültü çıkarıyordu. Kızların hayran gözlerle kendisine bakması hoşuna gitmiş, yüzlerindeki meraklı ifadeyi de etmişti. Aimée onlar gibi solgun renkli kanvas pantolon, dar bir tişört ve erkek arkadaştan ödünç alınmış pendletonlar giymemişti. Üzerinde dar, kırmızı bir elbise vardı, ayaklarında da gayet yüksek topuklu ayakkabılar. Yağmur yüzünden elbisesi vücuduna daha da yapışmıştı. Adımlarını yavaşlattı. Bu sefer kırmızı ışıkta durdu, emo kızlara onlardan korkmadığını göstermeliydi. Los Angeles’teki en zorlu çetenin üyesi olmak hoş bir şeydi. Dokuzuncu cadde’de yaşayan eski çetesine hala bağlıydı. Elindeki yara izlerine ve dövmelerine göz attı. Emo kızları gerçek kimliğini bilseler acaba neler yaparlardı? Kızlara pis pis sırıtmak için arkasını döndü ama onlar caddenin sonuna doğru hızla uzaklaşmışlardı bile. Yeşil ışık yandı. Aimée karşıya geçerken yavaş ve tembel bir gök gürlemesi havada dolanıp toprağı titretti. Başını kaldırıp merakla göğe baktı. Los Angeles’te gök gürlemesi sık rastlanan bir şey değildi ve genç kız şimşeklerin ışıklarını görmek istiyordu. Bir kere daha gök gürledi ama etrafı aydınlatan bir ışık kümesi yine görünmedi. Yağmur hızlanmış ve hava soğumuştu. Aimée daha hızlı yürümeye başladı. Bir araba yerdeki suları etrafa sıçratarak geçti, yol ıslak olduğu için tekerleklerinden hışırtılar çıkıyordu. “Ammy.” Yağmurun içinden çok yumuşak bir ses duyuldu. Aimée durdu ve arkasına baktı. Sadece Achille onu Ammy diye çağırırdı ve düşman çetenin bölgesinde öldürüleli bir sene olmuştu. Ses deminki kızlardan gelmiş olabilir miydi? Cesaretlerini toplayıp karşısına çıkmaya mı karar vermişlerdi? Yağmurla iyice perdelenmiş gölgeleri araştırdı. Islak yaprakların parlak yüzeylerinden pembe-mavi neon ışıkları yansıyordu. Aimée’nin aklı düşman çetenin kızlarında değildi. Achille’yi düşünüyordu. İçinde uyanan özlem yüzünden şaşkındı. Aradan bir sene geçmesine rağmen hala nasıl bu kadar güçlü bir özlem duyuyordu? İlk kez onun yanında hissettiği o tatlı sevgiyi tekrar yaşamak için neler yapmazdı. Hogwarts’a geçiş yapalı iki seneden az olmuştu ve okuldaki çocuklar genç kıza gülümsemekten ve onu dansa kaldırmaktan daha fazlasını yapmıyorlardı. Koridorlarda yürürken kendisine baktıkları hissedebiliyordu ama bakışları karşılaşırsa hemen başlarını çeviriyorlardı. Belki de gözleri veya dudaklarının kıvrımları, içindeki gangsteri ele veriyordu. Achille, jaguara benzediğini söylerdi; dişlerini göstermesi gülümseme değil tehdit anlamına geliyordu. Büyük olasılıkla etrafındaki erkekleri istemeden korkutup kaçırıyordu. Daha yavaş yürüyerek en ufak bir sesi bile kaçırmamaya çalıştı. Yağmur damlaları yapraklara, çimenlere ve arabaların üzerlerine vuruyordu ama duymak istediği ses başkaydı. Achille’nin anısı zihninde acımasızca yankılanıyordu. Öldürüldüğü gece neden düşman topraklarına gittiğini hiç anlamamıştı. Onu kaybetmiş olmak içini çok fazla acıtıyordu. Achille deli dolu bir tipti ama yanında çetei olmadan düşman bölgeye girmek onun için bile fazla loco bir davranıştı. Neden böyle yapmıştı? “Ammy.” Bu sefer ses gayet netti, arkasına döndü. Uzun ve kaslı genç bir adam sokak lambasının arkasında dikiliyordu. Yavaşça kıza doğru yürümeye başladı. Ani bir rüzgar genç adamın siyah yağmurluğunu havalandırınca arkasında iki tane dev kanadı varmış gibi göründü. Sokak lambasının sarı ışığının altına girince Aimée küçük bir çığlık attı. “Achille?” Parıltılar saçan koyu renk gözleri, çıplak elmacık kemikleri ile ataları Mayalar gibi güzel ve cesur görünen Achille karşısında duruyordu. Genç kızı yağmur altında uzun bir süredir görünmeden takip ettiği için parlak siyah saçları ıpıslaktı. Aimée son bir senedir rüyasında Achille’yi sık ık görüyordu ve bazen kendisine seslendiğini sanarak uyanıyordu. Achille daha da yaklaştı. Görünüşü normalden biraz farklıydı. Achille gibi ama Achille değil. Saçı eskisinden daha uzun, cildi daha soluktu ve zayıflamıştı. Aimée, delikanlının ela gözlerine baktı; sokak lambasının ışığı çok parlakmış gibi gözlerini kırpıştırıyordu. Zihninin bir parçası karşı koysa da elini Achille’nin sağ yanağındaki yara izine doğru uzattı. Yağmur damlalarıyla ıslanan cildi sıcacıktı. Achille, hayatta? Beyni bir açıklama bulmak için uğraşıyordu. Cenaze sırasında tabutun kapağı kapalıydı. Cesedini görmemişti. Polis ve adli tıp bir hata yapmış olabilir miydi? Belki de onun yerine çetenin başka bir elemanı gömülmüştü. Aklından çeşitli ihtimaller geçti. Belki de Achille tanık koruma programına alınmıştı. Bu olasılık Achille’nin mantıksız davranışlarını açıklıyordu. Cenazeden sonra annesi ve üç küçük erkek kardeşi yeniden Yunanistan’a yerleşmişlerdi. “Burada ne yapıyorsun? Tanık koruma programına mı alındın?” diye sordu, aralarına giren her şeyden nefret ediyordu. “Hayır, Jaguar ben gammaz değilim.” Her zamanki gibi gülümsemeye çalıştı ama dudakları katılaşmış ve bu alışkanlığını kaybetmiş gibiydi. Aimée’nin içine aniden bir üzüntü yumağı oturdu. Achille son bir yılını gülümsemenin zayıflık işareti sayıldığı bir yerde mi geçirmişti? “Peki, ne oldu sana?” Daha fazla konuşamayacaktı. Alt dudağı titremeye başladı ve bir sene önce cenazede dökemediği gözyaşları aniden serbest kaldı. Achille kollarıyla kızı sardı. Sıcaklığı ile soğuk tenini ısıttı. Aimée; “Ağlamıyorum, yağmur yüzünden.” diye yalan söyledi. Bu durumda bile güçlü kız rolünü oynamalıydı. Achille kızın gözyaşlarını öptü. Aimée geri çekildi. “Neredeydin?” İçindeki özlem öyle güçlüydü ki sesi sabırsız ve öfkeli çıkmıştı. “Kayıptım.” “Kayıp mı? Bu ne biçim cevap?” “Sana geri geldim. Önemli olan bu. Bizi hiçbir şeyin ayıramayacağını hep söylerdim zaten.” “Yani polislerle anlaşma mı yaptın? Kimi ele verdin?” Genç adam arkasını döndü ve Aimée o anda anladı ki Achille’de arkadaşlarını gammazlamayacak kadar çok onur vardı. Eğer birini ele vermişse bu sadece çeteye uyuşturucu satan adam olabilirdi. Sadece Achille böyle bir şey yapacak kadar güçlüydü. Ve tabii ki başına bu kadar büyük bir bela almışsa saklanması gerekiyordu. Aimée anlayışlı bir tavırla başını salladı. “Her neyse, artık burdasın. Nerede kalıyorsun?” Achille cevap vermedi. “Çetedeki diğer çocuklarla mı takılıyorsun?” büyük ihtimalle herkesin evinde kısa sürelerle kalarak hayatını devam ettirmeye çalışıyordu. Bu düşünce aklına gelince sinirlendi. Neden kimse Achille’nin döndüğünü kendisine haber vermemişti? Achille konuşmaya başlamak üzereyken gök gürledi ve delikanlı olduğu yerde sıçradı. Bakışlarını tekrar Aimée’ye çevirdiğinde yüzü korku doluydu. “Gitmeliyim.” Sesi Aimée’nin daha önce hiç duymadığı kadar ürkek çıkmıştı. “Gitme!” diye atıldı. “Benimle eve gel.” Ama Achille şimdiden uzaklaşmaya başlamıştı bile. “Gelemem. Bir yere yetişmem gerekiyor.” “Nereye?” Aimée, delikanlının yüzündeki ifadeden nefret etti. Achille eskiden hiçbir şeyden korkmazdı. Şimdi bu kadar ürkek olmasının sebebi neydi? Yeni bir şimşek çaktı ve yer sallandı. Achille’nin yüzündeki korku ifadesi o kadar güçlenmişti ki genç kızın da kalp atışları hızlandı. “Neler oluyor? Benim görmediğim bir şeyi mi görüyorsun?” “Hayır.” Yalan söylediği gözlerinden açıkça okunuyordu. Aimée; “Anlat bana.” Diye fısıldadı. “Seni korurum.” Achille koşmaya başladı. “Bekle!” Achille durdu ve geri koştu, gülümseyerek Aimée’ye baktı, ardından; “Yakında görüşürüz.” diye bağırdı. “Ortalık daha sakin olduğunda.” “Şimdi ne var ki?” Aimée sorusuna cevap alamayınca bacaklarına hakim olamadı ve Achille’nin peşinden koşmaya başladı. Bir şimşek daha çaktı ve yeri salladı. Achille köşeyi döndü ve parka giden kaldırımda son hız ilerledi. Bir su birikintisine dalan Aimée, Achille’nin arkasından bağırmaya devam etti; “Neler oluyor? Seni korkutan nedir?” Achille, bulvarın trafiğine dalmıştı. Aimée de peşinden gidiyordu ama korna çalarak gelen bir kamyonun altında kalmamak için durdu ve sıçrattığı sudan korunmaya çalıştı. Kamyon geçip gittikten sonraysa Achille gözden kaybolmuştu.
| |
|