|
| | Vampir Alımları | |
|
+5José Ruiz Relevé Raymond Lawrence Darchélia Chapell Nina Forbes Joseph Mark Strauss 9 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Joseph Mark Strauss
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 259 Mücadele Tarafı : From the darkest pit, i come. RP Sevgilisi : My Countess, Pure beauty... Claudia Johannes Varjus
| Konu: Vampir Alımları Perş. 07 Ekim 2010, 12:04 | |
| Sihir dünyasının kanlı üyeleri olan vampirlerin arasına katılmakta fena bir fikir değil, öyle değil mi? O zaman, aşağıdaki formu doldurun bakalım. - Kod:
-
[size=11][b]Karakterin Tam Adı:[/b] [b]Daha Önce Vampir Karakter İle Deneyiminiz(varsa süre):[/b] [b]Günlük Aktiflik Süresi: [/b] [b]Neden Vampirizm?:[/b] [b]Örnek Rol Oyunu(yeni dönüştürülmüş bir vampirin ilk avını yaptıktan sonrasına kadar olanları anlatan):[/b][/size]
En son RàzìèL StormFury tarafından C.tesi 13 Kas. 2010, 20:43 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | Nina Forbes Vampir
Kayıt tarihi : 30/10/10 Mesaj Sayısı : 11 Mücadele Tarafı : Vampirleer
| Konu: Geri: Vampir Alımları C.tesi 30 Ekim 2010, 02:15 | |
| Karakterin Tam Adı: Nina Forbes Daha Önce Vampir Karakter İle Deneyiminiz(varsa süre): Daha önceki bir rp sitesinde, toplam 6 ay Günlük Aktiflik Süresi: 3-4 saat Örnek Rol Oyunu(yeni dönüştürülmüş bir vampirin ilk avını yaptıktan sonrasına kadar olanları anlatan):- Spoiler:
Puslu, soğuk, kiminine göre ürkütücü, kimine göre sıradan bir gece.. Ormanın derinlikleri her zamanki gibi sırları barındırıyor. Nina ağır adımlarla ormana doğru yürüyordu.Aklında hep aynı düşünce vardı, Naptım ben?.. Kollarını birbirine kavuşturmuş, endişeli ve birazda ürkmüş gözlerle yürümeye devam etti.Nereye gittiğini bilmeden yürüyordu.Sonunda bir ağaç dibinde durup olduğu yere çöktü ve sırtını ağaca yaslayıp başını ellerinin arasına aldı.Rüzgar altın sarısı saçlarını uçuşturuyordu.Yine aynı şey geçti kafasından, Naptım ben?.. Yaptığı şey sadece beslenmekti.Avlanmak ve beslenmek.Sıradan vampirler için süregelen ve normal bir durumdu bu ama yeni dönüşen bir vampir için hiçte öyle değildi.Nina biraz önce bir kızı öldürmüştü.İstemeden yapmıştı bunu çünkü o bir karıncayı bile incitemezdi.Yapmalıydı, yapmak zorundaydı ve yapmıştı.Yaşamak için beslenmesi şarttı.Yaşamak? Sahi yaşıyor muydu Nina? Başını kaldırıp gözlerini kıstı.Artık yaşamıyordu, bir ölüydü o.Vampirdi.. Bundan sonra sonsuz bir yaşama mahkum olmuş bir vampirdi. Her düşünce sanki beynini yiyip bitiriyordu.Bi an başını geriye atıp gözlerini kapattı.Halbuki ne kadar da iyi gelmişti o kızın kanını içmek.İçerken kanın her hücresine nufüz ettiğini hatırlıyordu.Yeniden doğmak gibiydi bu.Son damlasına kadar içmiydi o kızın kanını? Ne önemi vardı ki, zaten kız ölmüştü.Öldürmek.. Nina ve birini öldürmek.. Hala inanamıyordu yağtığına, öldürmek zorunda mıydı o kızı? Ama kendine hakim olamamıştı çok açtı ve içebildiği kadar kan içmeliydi.Hep böyle mi olacaktı peki? Her acıktığında birileri mi ölecekti? Tekrar gözlerini açıp deri ceketine daha sıkı sarındı.Burda kimse onu bulamazdı nasılsa, biraz kestirmeliydi.Ağacın dibine uzanıp gözlerini kapadı.Uyuyamıyordu ama uyumalıydı.Uykusu gelinceye kadar bekleyecekti nasılsa..
| |
| | | Joseph Mark Strauss
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 259 Mücadele Tarafı : From the darkest pit, i come. RP Sevgilisi : My Countess, Pure beauty... Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Vampir Alımları C.tesi 30 Ekim 2010, 02:35 | |
| Onaylandı, rütbeniz veriliyor. | |
| | | Darchélia Chapell Slytherin VI. Sınıf
Gerçek Adı : Ilgaz Yaş : 30 Kayıt tarihi : 23/10/10 Mesaj Sayısı : 95 Mücadele Tarafı : Death Belirgin Özellikleri : Have a Devil. RP Sevgilisi : My Passion Léonide
| Konu: Geri: Vampir Alımları C.tesi 30 Ekim 2010, 10:54 | |
| ◊ Raymond Lawrence ◊ Çok oldu sayamam ama her sitede mutlaka bir tane vampir karakterim oluyor. ◊ Ne kadar gerekirse gününe göre değişir.
' Kalk bakalım! ' Tenime vuran rüzgarı hissedebiliyordum. Gözlerimi açmak isterken içime dolan acıyla bir an inledim. İnlememle beraber duyduğum ses benim boğazımdan geliyordu. Bir an hislerime yenik düşerek hırlama sesimi arttırdım. Boğazım yanıyordu. Neredeydim? Mavi gözlerimi açtığımda önüme düşen bir tutam siyah saçı üfleyerek geriye savurdum. Bedenim soğuk zeminde yatıyordu. Gözlerimin önünde duran bir çift ayağa baktım. Neden buradaydılar? Ayakların sahibi önüme doğru eğilerek gülümsedi. Kızın tatlı tavırları bana hiç hoş gelmiyordu. Boğazımdaki yanma hissi dışında hiçbir şey düşünemiyordum. Lysender neredeydi? Ruhumun içinde onu hissedemiyordum; ama aslında kendi ruhumu bile hissedemiyordum. Tek hissedebildiğim kan isteğiydi. Ellerimi soğuk zemine dayıyarak doğruldum. Kaslarım eskiden olduğundan daha güçlü ve daha çevikti. Bana neler olmuştu. Bir anda gözlerim köşede duran asama kaydı. Ona uzandığımda kız hızla önüme geçerek ellerini iki yana salladı. Yukarı kıvrımlanmış dudakları aralanarak ' Artık onu kullanamazsın. Benimle gel. ' diye buyurdu. Neler olduğunu anlamaya çalışırken etrafa göz attım. Karanlık bir odaydı. Yerde su bitikintisi vardı. Duvarın köşesinde bozulmuş musluk hala suları yere damlatıyordu. Musluğun biraz ilerisinde asam duruyordu. Oda ufak penceresiyle bir mahsene benziyordu. Peki, benim burda işim ne? Kız daha fazla dayanamayarak koluma girdi. Ufak kollarını kaslı kollarımda bir anda kırabileceğimi düşündüm; ama sonra kızın beton gibi soğuk ve sert teninin hissedince bundan vazgeçtim. Beni mahsenden dışarı sürüklerken hiç zorlanmıyordu. Sanki çocuk oyuncağıymış gibi koca bedenimi sürüklüyordu. Ona uymaktan başka çarem yoktu.
Mahsenden çıktığımızda yukarı doğru dik merdivenler vardı. Merdivenleri tahmin bile edemeyeceğim bir hızla çıktım. Sona ulaştığımızda bizi bekleyen on tane kız gördüm. Bunca kızın arasında ne aradığımı merak edecek vakit bulamadan kokularını aldım. Taze kanlarının kokuları bütün odaya yayılmıştı. Burun deliklerime dolan bu koku bütün bedenimi sardı. Gözlerim tahmin edilemez bir hal aldı. Mavi gözbebeklerim büyürken etrafı kırmızılaştı ve ne oldumu şaşırarak saniyesinde bir kızın üzerine atladım. Diğerleri bundan korkmak yerine eğlenmiş gibi gülüşüyorlardı. Dayanamadım. Dişlerim boynundan içeri girerken derisinin yıltılmasını hissedebiliyordum. Duramadım. Kız için artık her şey bitmişti. Çok kısa bir sürede bedeninde bulunan bütün kanı kaybetmişti. Ağlayamıyordum; ama gözlerimin kurluğu üzülmediğim anlamına gelmiyordu. İçime açlık hissiyle beraber derin bir üzgü de yerleşmişti. Artık ruhu olmayan bir hayat çalıcıya dönüşmüştüm.
Not : Kabul edilirse açacağım.
| |
| | | Joseph Mark Strauss
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 259 Mücadele Tarafı : From the darkest pit, i come. RP Sevgilisi : My Countess, Pure beauty... Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Vampir Alımları C.tesi 30 Ekim 2010, 20:30 | |
| Onaylandı, karakteri açıp bana ulaştığınız takdirde rütbeniz verilecektir. | |
| | | Raymond Lawrence Vampir
Gerçek Adı : Ilgaz Yaş : 30 Kayıt tarihi : 30/10/10 Mesaj Sayısı : 33 Mücadele Tarafı : Death Belirgin Özellikleri : Yakışıklı, Çapkın
| Konu: Geri: Vampir Alımları C.tesi 30 Ekim 2010, 21:17 | |
| Kontum rütbem. Karakterim açıldı. ^^ | |
| | | José Ruiz Relevé Vampir
Kayıt tarihi : 30/10/10 Mesaj Sayısı : 13 Mücadele Tarafı : Çıkarları Belirgin Özellikleri : Susuz, Aç ve Öfkeli
| Konu: Geri: Vampir Alımları Paz 31 Ekim 2010, 00:10 | |
| Karakterin Tam Adı: José Ruiz Relevé Daha Önce Vampir Karakter İle Deneyiminiz(varsa süre): 5 ay [b]Günlük Aktiflik Süresi: Yeterince Örnek Rol Oyunu(yeni dönüştürülmüş bir vampirin ilk avını yaptıktan sonrasına kadar olanları anlatan):- Spoiler:
1910/İspanya
Gürültü içerisindeki sokakta insanlar tek bir noktaya bakıyordu. Gözler açılmış, ağızlardan tek bir nida çıkıyordu “Aaa” bu nida insanların neden bu kadar hayret ettiklerini anlamaya yetmiyordu belki ama baktıkları yerde olayın iç yüzü gözler önüne seriliyordu. Üç tane yakışıklı genç yerde yatmış üzerlerinde bulunan beyaz gömleklerinden sızan kan ile tüm bakışları üzerlerine çekiyorlardı. Gösterişten yoksun sokakta insan topluluğunun uzağında karanlık bir köşede beliren iki tane adam insanlara uzaktan bakıyor ve sırıtıyorlardı. Böyle bir görüntü karşısında gülmeyi başarabilen caniler arkalarını dönerek karanlık sokağa girdiler. Büyük, demir çöp konteynırın hemen yanında ellerini yüzüne örtmüş ve yere çökmüş genç bir adamın yanına geldiklerinde içlerinden en iri yarı adam konuştu sessindeki soğukluk kim duysa tüylerini ürpertecek durumdaydı “Aferin José, senden bu başarıyı beklemiyorduk” hırıltılı kahkahaları sokakta yankılanırken yerde ellerini yüzüne kapatmış genç ellerini indirdi ve iki adama baktı. “Bana bunun olacağını söylemediniz” dedi sesindeki korku ellerinin titremesine yetiyordu. İri yarı adam yanındaki arkadaşına döndü “Görüyor musun Jack, bu aşağılık herif ona eşsiz bir güç verdiğimize minnet etmiyor ve bizi sorguluyor” durdu bakışları José’ye döndü ve diz çöktü. İğrenç nefesi José’un burnunda değişik bir koku bırakıyordu José bu kokuyu aldığında biraz daha açlık ve susuzluk çekiyordu “Acaba bu güç için bize saygı duymayan bu parlak çocuğu, öldürsek mi?” iri yarı adam son kelimelerinin üstüne bastırarak söylemişti arkadaşına bakarak. Jack son kelimelerle yüzündeki iğrenç gülümseme yerini hırıltıya ve açlığa bırakmıştı. José bu durumdan kurtulmak için ne yapacağını düşünmeye başlamıştı bile, bu iki adam onu ormanda bulup değiştirene kadar zaman herkes gibi ona da adaletsiz davranıyor hızlı geçiyordu ama şimdi her şey değişmişti artık zaman yavaşlamış düşünceler en ince ayrıntısına kadar benliğine işliyordu.
José durumu değerlendirirken kanlı dişlerini önünde duran iri yarı adamın boynuna sapladı. Kan hafif buruksu tadı tüm hücrelerine can veriyordu sanki kalbi daha hızlı atıyor çölde susuzluktan ölmek üzere bulunan bir adamın suyu bulması kadar ihtiyacı olmuşça çekiyordu. Güçlü kılıyordu boğazını hafifçe yakan bu tat ama içmeye devam ederken yan tarafından gelen tehlikeyi sezdi ve kanının son damlasına kadar içtiği önündeki adamı elleri ile itekledi. İri yarı adamın hareketsiz vücudu karşı duvara çapması ile büyük bir gürültü çıkardı ve yere düştü José yerden biranda fırladı ve önünde oturduğu çöp konteynırın üzerine zıpladığında Jack’in ellerinin rüzgârını hissetti. José önünden geçek Jack’in arkasından yakalı ama Jack iri yarı arkadaşı kadar hazırlıksız değildi José ısırmak için dişlerini boğazına geçirmek üzereyken üstündeki adamı atmak için sırtını duvara çarptı. José çarpmanın etkisi ile vücudundan birkaç kemiğin kırıldığını zannetmişti çünkü duvardaki tuğlalar dökülmüştü ama hiçbir şeyi yoktu hatta üzerinde durduğu adamın boğazından akan ince kan sızıntısı onu daha güçlü kılıyordu. José ince çizikten akan kanın akışını bile görebiliyordu hatta kan zerreciklerin ilerleyişini bile gözlerindeki değişim onun havadaki toz zerreciklerini bile görmesini sağlıyordu. Ellerini Jack’in boğazına doladı ve sıkmaya başladı, nefessiz bırakmak istiyordu ama Jack bundan etkilenmiyordu ve sürekli üzerinden José’yi atmaya çalışıyordu. Düşmek üzereydi José ve son bir hamle ile dişlerini saçından tutmak için uzattığı eline sapladı Jack’in. Jack acı içinde çığlık atmıştı José fırsattan yararlanarak iki elini Jack’ın kafatasına koydu ve bastırmaya başladı. Büyük bir nefret ve canilikle, kafatası parçalanmıştı. Beyni elinde vücudu yavaşça çöken adamın cesedinin yanında durdu. Ellerindeki kan ve kalıntıları adamın üzerindeki elbiselere sildi ve diğer iri yarı adamın yanına gitti. Adam ölmüştü José adamın yanına eğildi ve kulağına “Bana bu gücü vermekle hiç iyi bir şey yapmadın aptal, hiç iyi yapmadın” iri yarı adamın üzerindeki güzel deri ceketi çıkardı ve kendi giydi. Ölmüş olan adama bakarak “Nasıl oldu? Çok yakıştı değil mi?” dedi ve kahkaha atmaya başladı. Karanlık sokakta ilerlerken ayakkabılarının altında bıraktığı kan izleri ile karanlıkta kayboldu…
1913/İspanya
Kırmızı uzun bir elbise, üzerindeki altın işlemelerinden belli ki asil bir beyefendi yüzündeki gülümseme ile tüm genç bayanların ilgisini çekiyordu. Adam yürüyüşü ile de birçok insanın dikkatini çekiyordu bir asil edası ile yürüyen adam tüm asilzade insanlar tarafından selamlanıyor bakışları üzerine topluyordu. Genç adamın asilliği bir yana bakışlarındaki keskinliği insanları ürpertiyor ve ona bir gizim katıyordu. José İspanya sokaklarında ilerlerken ileride gördüğü bir ressamın yanından geçerken adamın şaheserlerinin ne kadar göz alıcı olduğunu keşif etti. Adamın yanına yaklaştı “Merhaba” adam elindeki kâğıdı ve boya kalemini elinden bırakmadan José’ye baktı ve “Merhaba Efendim, buyurun bir portrenizi yapıyım, bu güzel yüzü yüzyıllar boyunca görsünler” José kısık bir sesle ‘Görecekler’ dedi. Ressam “Efendim?” José “Bir şey yok, çok sevinirim portremin yapılmasına ama bir ricam olacak benim şatomda yapar mısınız? Hem sizin gibi bir sanatçıyı şatomda ağırlamış olurum, ne dersiniz?” Adam şaşırmış ama bir o kadarda sevinmişti nede olsa büyük bir şatoda değeri bilinecek ve güzel bir yemek eşliğinde sonsuz hürmet görecekti.
17:45 Exaltar Şatosu
“Yemekler olağanüstüydü Bay José” dedi ressam Piere, José hafif tebessümü ile ressama döndü büyük holde yürürlerken “Ah, çok sevindim yemekleri beğendiğinize” Piere “Ama siz bir şey yemediniz Bay José” kısık gözlerle adam dönen José bakışları kadar sesside soğuk bir şekilde “Ben yemeğimi sonrada yesem olur, siz hiç merak etmeyin, kendime güzel bir ziyafet çekeceğim”
| |
| | | Charmine Châtillon Model ve Oyuncu
Kayıt tarihi : 31/10/10 Mesaj Sayısı : 12 Mücadele Tarafı : -
| Konu: Geri: Vampir Alımları Paz 31 Ekim 2010, 14:37 | |
| - Charmine Rutherford - İlk defa ciddi bir şekilde vampir karakter oynatacağım. Karakterlerim genelde öğrenci olur. - 3 ile 5 saat arasında değişebiliyor.
- Spoiler:
Kana susamış bir çift göz bana doğru dönüyordu şimdi. Büyük bir lanet okudum. Kalbim hızlı hızlı çarpmaya başlamıştı. Acaba duyuyor mudur? diye geçirdim içimden. Sonra orada ne olduğunu hatırlamıyorum, biri hızla bana doğru geldi ve boynum kırıldı; aç bir şekilde gözlerimi açtığımda ormandaydım.
Tenime vuran soğuk rüzgarı, yattığım zeminin soğukluğunu hissedebiliyordum. Boğazım yanıyordu, nedenini algılayamıyordum. Nefes aldım, aslında buna ihtiyacım olduğundan bile emin değildim. İçime çektiğim koku boğazımdaki yanma hissini daha da fazla hatırlattı bana, kim olduğumu, neye dönmeye başladığımı da. Soğuk zeminden destek alarak doğrulmaya çalıştım. Güçsüzdüm, beni güçlendirebilecek tek şey ise kandı. Kendi yeteneklerimin farkına vardığımda yaşamak için bir insana ihtiyaç duyacağımı biliyordum. Ve havadaki bu koku bir insanın buraya doğru gelmekte olduğunu belirtiyordu, ya da iki. Hayır, ben böyle bir yaratık değildim, olamazdım. Babamın ölümüne sebep olan ırka dönüşemezdim, dönüşmeyecektim. İnsanlardan olabildiğince hızlıca kaçıp bir yerlerde çürüyecektim. Zaten artık bir ruhum yoktu, bedenden çoktan çıkmış, gitmişti. Çürümek ne kadar acı verecekti ki? Yanında durduğum ağaca tutunarak ayağa kalktım. Bir soluk daha.. Her ne kadar kaçmak istesem de koku beni cezbediyor, kendine daha da çok çekiyordu. Bu düşünceyi beynimden uzaklaştırmaya çalıştım, kesinlikle yapmayacaktım. Ama olmadı, olmuyordu. Soluk almayı kessem bile atan iki kalbin sesi, damarlarında dolaşan kanın sıcaklığı beni onları öldürmeye, kanlarını içmeye çekiyordu. Her ne olduysa kontrolümü kaybettim, doğamın gereğine uyup kendime hakim olamadım. Boğazım yanıyor, her adımımda kan beni daha çok çekiyordu. Daha çok hızlandım, tek istediğim kanlarını içmek, karnımı doyurmaktı. Derinlerde biri adımı bağırdı, boğuk bir ses. Durmadım. Koştum, daha hızlı. Yaklaştıkça arzularım artıyor, kendimi daha çok kaybediyordum. Sonunda kadının boynuna yapıştım. Kız kardeşimin.. Ama şimdi çok geçti. Cansız bedeni, önümde, soğuk zeminde uzanıyordu. Ne yapacağımı bilemez bir halde gözyaşlarımla birlikte bedenini bir çukura attım. Yeni, ölü bir hayata giriş yapmıştım. Babamın nefret ettiği bir kişiliğe bürünmüş; insanların canını alan ruhsuz bir şeytan olmuştum.
- Bu arada Lilith Spreuthe diğer karakterimdir. ^^
| |
| | | Joseph Mark Strauss
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 259 Mücadele Tarafı : From the darkest pit, i come. RP Sevgilisi : My Countess, Pure beauty... Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Vampir Alımları Ptsi 01 Kas. 2010, 14:29 | |
| Üzgünüm lakin rol oyununuz istenilen düzeyin altında olmasından dolayı başvurunuz reddedilmiştir. | |
| | | José Ruiz Relevé Vampir
Kayıt tarihi : 30/10/10 Mesaj Sayısı : 13 Mücadele Tarafı : Çıkarları Belirgin Özellikleri : Susuz, Aç ve Öfkeli
| Konu: Geri: Vampir Alımları Ptsi 01 Kas. 2010, 20:16 | |
| Affedersiniz benim Role oyunumda mı geçerli? | |
| | | Joseph Mark Strauss
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 259 Mücadele Tarafı : From the darkest pit, i come. RP Sevgilisi : My Countess, Pure beauty... Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Vampir Alımları Ptsi 01 Kas. 2010, 23:13 | |
| Özür diliriyorum, başvurunuz kabul edilmiştir. Rütbeniz veriliyor. | |
| | | Aleksandre Lucien Chapell Vampir
Kayıt tarihi : 01/11/10 Mesaj Sayısı : 21 Mücadele Tarafı : vampir
| Konu: Geri: Vampir Alımları Ptsi 01 Kas. 2010, 23:23 | |
| Karakterin Tam Adı:Aleksandre Lucien Chapell
Daha Önce Vampir Karakter İle Deneyiminiz(varsa süre):Yaklaşık 2 yıl
Günlük Aktiflik Süresi:Vize dönemlerimde azalır belki ama günde en az 2 saat olurum
Örnek Rol Oyunu(yeni dönüştürülmüş bir vampirin ilk avını yaptıktan sonrasına kadar olanları anlatan) :
Elindeki meşaleyi havaya kaldıran rahip haykırırcasına bir sesle bağırarak söylevine başlamıştı. Meşalenin ateşleri karanlıkta kötücül bir parlaklıkla dalgalanıyordu. Kalabalık gurup karşılarındaki dağın ürkütücü görüntüsü ve rüzgârın ürkütücü melodisi ile olan korkusuyla savaşıyordu. Rahip korkudan açıkça titreyen birkaçına döndü hiddetle. “Siz! Tanrının bizimle olduğuna inanmıyor musunuz? Öyleyse bu korku niye? Teslim olacaksınız… Onları yenmenin tek yolu budur. İnsani bedeninizin zaaflarını unutun. İzleyin şimdi beni.” Kalabalık rahibin etrafına toplarken rahip önündeki odunları alevlendirdi odunların üzerine taşlar yerleştirdi ve taşlar akkor hale geldiğinde onların üzerinden geçip gitti. İnanılmazdı ama sadece yürümüştü. “İşte Kutsal Babamızın gücü budur!” Sözlerini meşaleyi kaldırarak vurguladı. Sonra da sıkı bir eğitime başladılar. Öylesine yorucu bir çalışma sürdürüyorlardı ki sonunda bir kişi dayanamayıp ölmüş bunun korkusuyla da birkaç kişi görevden ayrılıp aforoz edilmişti. Çılgın rahibin etrafındaki o kalabalık giderek azalıyor ama aynı ölçüde elitleşiyordu. Artık korku bilmiyorlardı. Ölümden korkmuyorlardı. Kutsal babalarının vaadi olan cennet için her şeye hazırlardı. Sonunda savaş için hazırdılar. Yine karanlık bir gecede rüzgârın melodisini dinleyerek yola koyuldular. On yiğit karanlığa kamufle olarak gizli gizli tırmanmaya başlamışlardı. Yolları gördükleri tüm eğitimden daha zorluydu. Ne büyücüler gibi çomaklarla numaralar çevirebiliyorlardı ne de vampirler gibi ölümsüzlerdi. Ama kalplerinden aldıkları güçle dayanacaklardı. Öyle ki bu dirençleri vampir kontunun ilgisini de çekecekti.
Lucien gurubun lideriydi çünkü guruptaki herkesten daha çabuk sivrilmişti. Ancak onu kızgın taşların üzerinde yürüten günlerce açlığa dayandıran şey Katoliklerin o körü körüne inançları değildi. Öldürmeye ve kan dökmeye meraklı vampirlerden tek farkı insan olması olan manyaklardan da değildi. Onu burada tutan varlığına güç veren tek şey vardı. Aşk… Sevgilisi bir vampir tarafından kandırılmış ve dönör yapılmıştı. Saf bir aşkla vampire bağlanıp bir gece kendisini terk etmişti. Nereye gittiğini öğrendiğinde şok olmuştu. Sevdiği kadına ulaşamadığı için de vampire ulaşıp onu öldürmeye karar vermişti. Böylece o deli rahibin hayalindeki elit grubun lideri olmuştu. Gruptakilerin çoğu artık canından can bildiği dostlarıydı. Günlerce süren savaşlarda omuz omuza bir mağaradan diğerine geçtiler. İlk ele geçirdikleri mağarada tam on vampiri öldürmüşlerdi. O mağara artık onların meskenleri olmuştu. Tıpkı vampirler gibi geceleri ortaya çıkıyor ve lanet mağaralarından dışarı çıkacakları sırada onları avlıyorlardı. Savaşlar elbette zorluydu. Günler birbirini kovalarken en sonunda gruptan sadece beş kişi kalmışlardı. Ama ona, zirveye çok yaklaşmışlardı. Öyle ki en tepede vampirler tarafından korunan mağarasında kimisi dönüşmüş kimisi ise sadece beslenmek için kullanılan kadınlarla alem yapan Kont artık başını mağarasından çıkarıp planlar kurmaya başlamıştı. Haklarında olan her şeyi gizlice araştırmış ve sonunda Lucien’in kim olduğunu öğrenmişti. Hala dönör olarak kullandığı güzeller güzeli Bertha’nın zavallı aşığı olduğunu ilk duyduğunda beyninde kusursuz bir plan şekillenmişti bile…
Her geçen gün vampirler azalıyordu ve Lucien kendini artık zaferin sarhoşluğuna bırakmış en büyük payın peşindeydi. Artık sevgilisine kavuşma günü çok yakındı. Dostlarına dönerek bunu müjdeledi, tabi uygun şekilde. “Gördüğünüz gibi artık gücümüzü tanıdılar ve ondan saklanıyorlar. Artık bu zayıf iblislerle uğraşmayı bırakıp lanetli oluşumun liderini avlama günümüz geldi. Bu gece dönüyoruz. Dinlenelim. Yarın büyük gün olacak.” Diğerleri itiraz edecek oldular çünkü onları göndüren rahibe ettikleri yeminde hergün gün doğumuna kadar savaşacakları da vardı. Ancak günlerdir tek yaptıkları her gün gün doğumuna kadar dolaşmaktı. Bu gerçekle yorgunluklarını hatırlayıp insanlığın zayıflığına düştüler ve mağaralarına çekilip uykuya daldılar. Ertesi günün akşamı Lucien gözlerini açtı ve kıvrıldığı yerden kalkıp hareketlendi. Kendisini her zamankinden oldukça farklı hissediyordu. Daha güçlü, daha zindeydi. Gözleri eskisinden daha iyi görüyordu sanki. Kim bilir belki de bir ilahi güç gece gelip onları kutsamıştı. Dostlarının hala uyuyor olduğunu görünce şaşırdı. “Haydi, sizi uyuşuklar. Bir günlük tavizle rahibin sözlerini unuttunuz mu? Bugün büyük gün! Kalkın. Ben kime…” Sözleri bir yutkunmayla bölündü. Dostlarının hepsi öldürülmüştü. Kanlarının kimi hala yerlerdeki oyukları dolduruyordu. Gözlerine biriken yaşları silmeye çalışarak onlara yaklaştı. Sonra bir an kan gölcüklerinden birinde kendi yüzünü gördü. Yüzü eskisinden daha beyazdı ve dişleri sivrilmişti. Vampir tek hayatta bıraktığı kişiyi dönüştürmüştü. Duvarda ise kanlarla bir yazı yazılmıştı.
“Bana Gel Oyuncak…”
Öfkeyle bir yemin daha etti. Vampire kendisine bu gücü verdiğine pişman edecekti. Ucunda ölüm bile onu öldürecekti. Ayrıca onun gibi olmayacak sadece hayvanlarla beslenecekti. Buna günlerce dayandı ama her geçen gün açlığı büyüyor ve insan etine olan hasreti artıyordu. Sonunda bir gün en tepedeki ine ulaştı. Her şey bitecek sanıyordu… Oysa kurulmuş tuzaktan habersizdi. Zayıf sarı ışık eşyaların üstüne belli belirsiz vuruyor, belli kısımlar vuran ışıkla aydınlanırken, çoğu kısmı karanlıkta kalıyordu. Vampir işte bu karanlık noktalarda dolaşıyordu. Lucien’in hassaslaşan gözleri ışığın alanına girdiğinde yerini buluyordu ama beslenmediği için onun kadar hızlı değildi ve oraya vardığında çoktan yer değiştirmiş oluyordu. Vampir onu sanki bir tuzağa doğru götürür gibi sürekli kaçıyor ve düz bir hatta ilerliyordu. Bunun bir tuzak olduğunu anlamak için zeki olmak gerekmezdi. Ancak umursamıyordu artık. Daha kötü ne olabilirdi ki? Belki hatalı mamulünü yoketmek isteyecekti ki bunu içten içe istiyordu zaten. Lanet herifin aklından geçenlerden habersizdi oysa. Vampir bugün birini öldürecekti evet ama bu şampiyonu Aleksandre değildi. Tahmin ettiği gibi vampir onu tuzağa düşürmüştü. Bulunduğu odanın yanında küçük bir odaya girmiş ve kaybolmuştu. Arkasından kapı kilitlendiğinde saldırı için hazırlandı. Gaz lambasının ışığı artık yoktu. Sadece pencereden görünen dolunayın ışığı vardı aydınlatan. Vampirin kokusunu ararken burnuna başka bir koku geldi. Tatlı ve cezbedici bir kokuydu bu. Kan kokusu… Sonrası hakkında tek hatırladığı aynada gördüğü haliydi. Tırnakları ve dişleri uzamış çökmüş gözleri şeytani bir hale dönüşmüştü. Kendisini durdurmaya çalıştı ancak buna gücü yoktu. Anın sarhoşluğu ile her şey kararmış ve uyandığında korkunç görüntü ile karşılaşmıştı. Sevgilisi Berha’nın parçalanmış boynu ve korku dolu gözleriyle… O görüntü ondan sonra Lucien’i bir daha terk etmemişti. Sonradan adının Lestat olduğunu öğrendiği vampir kendisini hizmetkâr olarak almıştı. Gidecek bir yeri olmadığı için teklifi kabul etmekten başka şansı olmamıştı. Onun emirleri doğrultusunda tekrar ve tekrar öldürmüştü. Zamanla bundan zevk bile almaya başlamıştı ama bir sorun vardı. Geceleri gözlerinin önünde ilk cinayeti olan Bertha ve diğer masum mugglelar o korkunç halleriyle ona bakıyorlardı. Her gün o görüntülere yenisi ekleniyor ve Lucien giderek daha dengesizleşiyordu. İlk önce bunun Lestat’ın oyunu olduğunu sanmış ve bir gece uyurken onu kazıkla öldürmüştü. Ancak olan tek şey o lanet herifin de görüntülere eklenmesiydi. Bu olaydan sonra anlamıştı ki bunu durduramazdı. Öldürdüğü bedenlerin ruhlarını da kendi içine hapsediyordu sonsuza dek. O halde onlara istediği görüntüyü verecekti. Lestat’tan hipnoz konusunda öğrendiklerinin de yardımıyla ortaya gülümseyen cesetler çıkmıştı.
| |
| | | Joseph Mark Strauss
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 259 Mücadele Tarafı : From the darkest pit, i come. RP Sevgilisi : My Countess, Pure beauty... Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Vampir Alımları Ptsi 01 Kas. 2010, 23:44 | |
| Başvurunuz onaylanmıştır. Rütbeniz veriliyor. | |
| | | Icarus Vidor Vampir
Gerçek Adı : Léonide. Kayıt tarihi : 02/11/10 Mesaj Sayısı : 113 Mücadele Tarafı : Çoğu zaman bir çıkar meselesi, her insanda olduğu gibi. Belirgin Özellikleri : Belli zamanlarda dengesiz olabiliyorum.
| Konu: Geri: Vampir Alımları Çarş. 03 Kas. 2010, 00:24 | |
| Karakterin Tam Adı: Icarus Vidor. Daha Önce Vampir Karakter İle Deneyiminiz: Bir buçuk sene kadar. Günlük Aktiflik Süresi: Belli olmuyor fakat girdiğimde en az 4 saat. Örnek Rol Oyunu:- Spoiler:
'Sen...' Damarlarına yayıldığını hissettiği acı verici zehirle sırtını soğuk duvara dayadı. 'Sen bana ne yaptın?' Karşısındaki zalim gözlere bakmaya dayanamayarak vücudunu saran titreme nöbetini geçirmek amacıyla gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Neler oluyordu? Vücudunda her kasına, her uzvuna yayılan bu acının, katlanılamaz işkencenin sebebi neydi? Bedenini saran ikincil titreme nöbetiyle yere doğru kayıp otururken, bakışları istemsizce tekrar korkutucu adamın gözlerine kaymıştı. 'Hayatını ele geçirmiş olan güçsüzlüğünün, iradesizliğinin farkına varabiliyor musun şimdi?' Gülümsüyordu. Önünde acı çeken bir insanın olması, günlük yaşamında her gün karşılaştığı bir şeymiş gibi geliyor olmalıydı ona. Icarus'un gözleri dehşet dolu bir ifade ile büyür, ölmesine izin vereceğinden emin olduğu bu adamın, son dakikaları boyunca yanında olmaması için Tanrı'ya dua ederken, soğuk bir kahkaha dolmuştu kulaklarına. 'Sana bir hediye verdiğime inandırmalısın kendini. Bana dönüşeceksin! Bundan daha güzel bir şey hayal edebiliyor musun?' Adamın bencil bakışları ruhuna işlerken, acı içinde kıvranmaya devam etti. Ne yapacağını, bu durum karşısında nasıl bir dayanıklılık sergileyebileceğini bilmiyordu. Zaten, içinden alev almışçasına dalga dalga yayılan acının durdurulması imkânsız gibiydi adetâ. Boğazından patlarcasına çıkan bir çığlıkla boş sokağı inletir, her hâlinden katil olduğu belli olan adamın soğuk kahkahasını bastırırken acıyla tırnakladı beton zemini. Öldüğünü hissediyordu. Bedeni boş bir kabuk gibi kalıyor, vücudundaki kanı giderek hissedemez hâle geliyordu. 'Lütfen... Lütfen yardım et.' dedi zavallı bir inildeme eşliğinde bunun işe yaramayacağını bile bile. Gözlerinin hafifçe kararmaya, görüş gücünün azalmaya başladığını fark etti korkarak. Tutunabileceği bir umudu, yardım çağrılarına kulak veren bir kahramanı kalmamıştı. Çaresizce çöktüğünü hissetti. Bu kadardı. Her şey, bitmişti. Ölüm kazanmış, yaşama isteğiyle dolu bir canı daha katmıştı büyük ruhlar çuvalı içine. Ama ne önemi olabilirdi ki? Ufak tefek, sessiz ve amaçsız bir adamın ne önemi olabilirdi de, o çuvalın içinde belirgin bir fark yaratacak kadar büyük olabilirdi düşünceleri, fikirleri... Zavallı hissetti. Bir acı dalgasıyla daha kendinden geçerken, adamın eğildiğini ve yüzüne doğru yaklaştığını hissetti hayal meyal. 'Mutlu yaşa, Icarus. İleride bunun için bana şükredeceksin.'
Bir süre sonra, Londra'nın sokakları.
İnanamayarak acıyan gözlerini açtı. Hâlâ nefes aldığını fark edebilmesi biraz zamanını alırken yüzünde oluşmaya başlayan gülümsemeyle delirdiğine dair düşünceleri pekişiyordu. Evet, delirmiş olmalıydı. Biraz önce gözünün önünden geçen görüntülerin gerçeğe ne kadar yakın olduklarını düşünerek etrafına bakınırken korkuyla, aniden vücudunu sarmış olan açlık hissini fark etti. Hayatı boyunca hiçbir zaman bu kadar aç, bu kadar susuz olduğunu hatırlamıyordu. Garipsedi. Belki de gördüğü görünün bir sonucuydu bu. Pislik içindeki ara sokakta yattığı yerden ayağa kalkıp, silkelese bile hiçbir şey değişmeyen montunu kabataslak temizledikten sonra, yavaş adımlarla sokağın çıkışına doğru ilerlemeye başladı. Çenesinde hissettiği garip bir duruşu fark edince, eli gayriihtiyarî ağzına gitti ve dişlerini yokladı. Bunu yapar yapmaz parmağının ucuna yayılan uyuşmayla elini hemen çektikten sonra şaşkın bir nidâ koydu. Dişleri... Diğer dişlere göre normalde de daha sivri olmasına rağmen orantılı olan köpek dişleri, inanılmaz derecelerde uzamışlardı. 'Hayır!' Hayır bu bir rüya olmalıydı. Sokakta geçirdiği sersefil günler akıl sağlığını etkilemişti. Tek açıklama buydu. Geldiği yoldan gerisin geri koşmaya başladı amansızca. Gözlerine dolan yaşlar, görüşünü bulanıklaştırıyorlardı. Ağlıyordu. İçine düştüğü duruma ağlıyor, üzülüyordu. 'Hayır...' Hayatı çalınmıştı. Artık bir hayatı yoktu. Hemen yanından yükseldiğini hissettiği bir sesle iki metre kadar yukarı zıpladı korkarak. 'Ica! Neden ağlıyorsun?' Şaşkın bir şekilde sırt üstü yere düşüp nefessiz kalınca, gözleri ona doğru uzatılan bir el yakaladı. Eli tutup kendini ayağa kaldırdıktan sonra, sokak arkadaşlarından biri olan Meph'e bakar buldu kendini. 'Neden...' Kör olan bu adamın onu görme şansı yoktu neyse ki. 'Hep mi böyle kalacağım?' Ellerini yüzüne götürüp, kulağının dibinde öten kalp atışlarını duymazdan gelmeye çalışırken güldü delice. Adam kör olmasına rağmen, ağladığını fark edecek kadar dikkatliydi belli ki. 'Bir şey yok, Meph. Sadece içine düştüğüm duruma ağlıyorum her zamanki gibi.' Karşısındaki adam sırıttı sarı dişlerini ortaya çıkararak. 'Alışırsın evlat. Alışırsın...' Karanlıkta atılan adımlara benzer adımlarla Ica'ya doğru yaklaştı ve kollarını adama doladı. Sarılıyordu. Yine de Icarus, sakinleşmesi gereken yerde gerildiğini hissetmişti. Bir anda kulaklarının dibinde öten kalp atışlarının kendisine ait olmadığını fark etti. Fakat çok geçti. Kontrolü ele geçiren içgüdüleri, onu adamın boynuna doğru amansız bir dalışa geçirirken, son anda acıyla bağırdığını fark etti. Gözlerinden akan yaşlarla içine kan çekerken, sadece, ağlıyordu.
'Her şey bitti.' 'Aslında her şey, yeni başlıyor.'
| |
| | | Joseph Mark Strauss
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 259 Mücadele Tarafı : From the darkest pit, i come. RP Sevgilisi : My Countess, Pure beauty... Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Vampir Alımları Çarş. 03 Kas. 2010, 00:31 | |
| Başvurunuz onaylandı. rütbeniz veriliyor. | |
| | | Bella Lazêrniã Mainley Büyücü
Kayıt tarihi : 13/11/10 Mesaj Sayısı : 6 Mücadele Tarafı : kendi çıkarları
| Konu: Geri: Vampir Alımları C.tesi 13 Kas. 2010, 19:41 | |
| Karakterin Tam Adı: Trillian McCanie Daha Önce Vampir Karakter İle Deneyiminiz(varsa süre): Ciddi ciddi ilk vampir karakterim olacak ama daha önce üç ay kullandığım ve rp yaptığım vampir karakterim vardı. Günlük Aktiflik Süresi: Hafta içi üç dört hafta sonu beş altı saat. Örnek Rol Oyunu(yeni dönüştürülmüş bir vampirin ilk avını yaptıktan sonrasına kadar olanları anlatan):- Spoiler:
Aylardır belki de yıllardır olduğu yerden kıpırdamamıştı. Ne kadar zaman önce buraya gelip sığındığını bilemiyordu. Zaman kavramanı ve hatta yaşamayı unutmuştu. Kendine asırlar gibi gelen günlerden sonra mağaranın her detayı beynine kazınmıştı. Ayağa kalktığında tavan ve başının arasında birkaç santim kalıyordu ama zaten çoğu zamanı oturarak geçiriyordu. Kafasını geriye atarak tavanın girintili taşlarına baktı. Günde yüz defa düşündüğü şeyler geçip gitti aklından… Hayatı vampir olmadan önce gayet olağan gidiyordu. Yanlış zamanda yanlış yerde bulunmanın başına bu denli sorunlar yaratabileceğini aklına hiç getirmezdi. İlk yaratıldığında ki gibi boğazı hararetle yanıyordu. O zaman yanında kolay bir av vardı ve avı zorluk çıkaracak gibi değildi. İşini bitirmek çok kolay olmuştu. Dişlerini insanın boynuna geçirdiği anı ve sıcak kanının ağzına değdiği zamanı anımsayınca inledi. Susuz aylarını geçirmiş bir insan gibi iştahla kızın tüm kanını emmişti. Cansız bedeni yere yığılınca kendine ancak gelebilmişti ve hayatında daha önce hiç o kadar korkmamıştı. Daha önce elbette bir çok şeyden korkmuştu ama bu hepsinin ötesindeydi. Bu sefer kendinden, söndüreceği hayatlardan ve yapabileceklerinden korkmuştu. Tek çareyi yasak ormanda saklanarak aramıştı. Kan içmezse uzun süre dayanamayacağının farkındaydı ama yine birinin canını almak istemiyordu. Dişlerini boğazına geçirdiğinde kızın attığı son acı çığlığı tekrar kulaklarında yankılandı. Ellerini kulaklarına bastırsa da geçmiyordu. Bu lanet vicdan azabını ortaya çıkarıp duran biri vardı. Bunu hissedebiliyordu. Bazen gölgelerde bile görür gibi oluyordu ama hiçbir şey göremiyordu. Bu şey her neyse etrafında dolanıyordu ama hiçbir zaman onu görememişti. Ağlayabilseydi tüm zamanını ağlayarak geçirebilirdi herhalde. Artık ölmek üzereyim, diyedüşündü boğazındaki yanma hat safhaya çıkarken. Bir vampir hakkında doğru dürüst hiçbir şey bilmiyordu ve bir vampirin beslenmediği takdirde nasıl öleceğini de bilmiyordu ama bunu hissedebiliyordu. Beyninde alarm çanları hızla çalıyordu. Tüm o alarmlar onu beslenmeye itse de elinden bir şey gelmiyordu. Bunu yapamayacaktı.
Önce güçlü atan kalbinin sesini duydu. Daha sonra kanın kokusunu aldı. Normalde kıpırdayacak gücü yoktu ama içgüdüsel olarak ayağa kalktı. Kalan son gücünü kullanıyordu. Mağaranın ağzında küçücük bir kız çocuğu duruyordu. Simsiyah saçları dalga dalga omuzlarından dökülüyordu ve teni her zaman utanıyormuş gibi pespembeydi. Büyük ve yuvarlak kahverengi gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Hiç vakit kaybetmeden harekete geçti. Normalde olsa bunu düşünmezdi bile ama o anda mantığının sesini duyamıyordu. Saniyeler içinde kızın yanına ulaştı. Sesini olabildiğince sakin tutmaya çalıştı ve bu işte gayet başarılıydı. ‘ Merhaba hayatım? ’ yavaşça elini uzattı. Kız tedirgin bir şekilde minicik elini Trillian’ın elinin üzerine koydu ve gülümsedi. Nabzını elinde hissettiği anda tamamen kendini içgüdülerine bıraktı. Kızın elini sıkıca tuttu ve kendine çekti. Açıkta kalan boynuna dişlerini geçirdiğinde tenini hızla yırttı. Akan kanı hızla emdi. Hayat enerjisinin yerine geldiğini boğazından hızla bir hırıltı yükseldiğini hissetti. Uzun zamandır ilk kez olabildiğince hayatta hissetti. Birkaç dakika içinde kızın kansız bedenini yere bıraktı. Kızın yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Ona bakamadı. Hissettiği vicdan azabı bu sefer daha azdı. Eğer yapmasaydım ölecektim, diye geçirdi içinden. Kızın yanına çöktü. Soğuk elini tuttu ve birkaç dakika öylece durdu. Bu kız nereden çıkmıştı? Tek başına ormanda dolaşmak için çok ama çok küçüktü. Hislerine göre iyine bu işin arkasında o şey vardı. Kızın nereden geldiğini öğrenmek zorundaydı. Kızın elini bıraktı ve ayağa kalktı. Mağaradan çıkarken yaşabilecek kadar enerji aldığına memnun olmuştu.
Kızın kanının kokusunu hâlâ alabiliyordu. Dallara baktığında kandamlacıklarını fark etti. Bu bariz izlerin tek bir sebebi olabilirdi o da bu kızın arkasında bir şey vardı. Dikkatle kandamlalarını takip etti. Kandamlalarının bittiği yerde dev cüsseli bir adam adamın elinde de boğazına pençelerini dayamış olduğu beyazlar içinde bir kadın duruyordu. O adamı ilk bakışta tanımıştı. Hiçbir zamanda unutamazdı herhalde. Gözleri, Trillian’ı vampire dönüştürdüğü zamanki gibi sinsice parlıyordu. Elinde tuttuğu kadını tanıyamamış olmasına ramen kadına karşı saçma bir çekim hissetti. Adamın kalın sesini duyunca çekimin etkisinden çıktı. ‘ Gel… Gel ve al. ’ sesi duyar duymaz kadını almak için harekete geçti. Bunu yapmasının öncelikli sebebi kendini yaratan bu efendiyi hiç sevmese de itaat etmek zorunda olmasıydı ve adamın eskilerden kalma çok büyük güçleri vardı. Yavaşça kadına ilerledi. Yeterli mesafede durdu ve elini kadına uzattı. Adam kadının boğazından pençesini çekip kadını oyuncak bebeği iter gibi itti. Kadın neredeyse yere düşecekken Trillian ellerinden tuttu ve kaldırdı. Daha önce kadının gözlerine bakmamıştı ama biri mavi diğeri yeşil gözü gördüğünde hemen tanıdı. Mennoly... Evet, adı Mennoly idi. Beklide çocukluğundan kalma biriydi. Hayatının ilk aşkıydı ve neredeyse onu unutmuştu artık. Ona duyduğu nefret geri gelmişti. O kadın yüzünden şu an vampirdi ve iki kişinin canını almıştı… Onu bir daha görmemek için çok şey yapmıştı ama şimdi karşısındaydı. Sırf ' Beni de vampire dönüştür ' demek için Trillian'ı o adama sunmuştu. Trillian ise inadı seçmişti ve Mennoly’i asla vampire dönüştürmeyeceğine yemin etmişti. Mennoly’nin arkasında duran adama baktı. Hem onu dönüştüren hemde öldürmek isteyen bir vampirdi. Hayat ve aşk… ikisi arasında kalmış gibi hissetse de Mennoly’nin dudaklarını ve boynunu kokladı. Evet, hâlâ içinde büyükbir açlık vardı. Kadını yere bırakıp yanına çöktü. Tam boynuna dişlerini değdirecekken Mennoly ani bir hareketle kolunun içine sakladığı kazığı çıkarıp boş bulunan devasa adama sapladı. Çok zorlandığı belliydi ama güçleri bunu yapmak için gayet elverişliydi. Trillian şok içinde bakakalmıştı. ' Ne yaptın sen?! ' diye haykırdı. Mennoly'i kazığı adamın göğsünde bırakıp Trillian'a döndü. ‘ Senin için… Her şeyi senin güçlenmen için yaptım. Beni ısır ve kontesin yap.’ Bunu büyük bir kararlılıkla söyleyen Mennoly’e baktı. Artık bedeninde dolaşan gücü iyiden iyiye hissedebiliyordu. Ölen vampir efendisinden kalanlara bakarken gülümsedi. Artık hiçbirefendisi yoktu ve beklide birilerinin efendisi olacaktı. Mennoly’e dönüp gülümsedi. ‘ Bana gel aşkım, ve bana hayat ver…’ Mennoly tam üzerine atlayacakken ani bir manevrayla sıyrılıp kolay bir hareketle kadının ince boynunu kırdı. Ellerinde yığılan bedenin son damlasına kadar büyük bir iştahla kanını emdi. Her damlada hayatına hayat, enerjisine enerji katıyordu. Kurumuş bedeni çöp gibi yere fırlatırken sinsice gülümseyen dudaklarından çıkan tek kelime ‘ Özgürlüğün bedeli… Sağ ol aşkım.’ Oldu.
En son Trillian McCanie tarafından Paz 14 Kas. 2010, 14:13 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi | |
| | | Joseph Mark Strauss
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 259 Mücadele Tarafı : From the darkest pit, i come. RP Sevgilisi : My Countess, Pure beauty... Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Vampir Alımları C.tesi 13 Kas. 2010, 20:42 | |
| Rp yazım tekniğinizde bir sorun bulunmamasına karşın kendi belirttiğiniz üzere belirli bir kurgu ve işleyiş yok. Ayrıca çok hızlı bir şekilde herşeyin gelişmesi insana rp nin aceleyle yazıldığı hissini uyandırıyor. Üzgünüm lâkin rp nizin şu haliyle rütbenizi veremeyeceğim. | |
| | | Bella Lazêrniã Mainley Büyücü
Kayıt tarihi : 13/11/10 Mesaj Sayısı : 6 Mücadele Tarafı : kendi çıkarları
| Konu: Geri: Vampir Alımları C.tesi 13 Kas. 2010, 20:45 | |
| Yarın yeni bir rp bırakabilir miyim? | |
| | | Joseph Mark Strauss
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 259 Mücadele Tarafı : From the darkest pit, i come. RP Sevgilisi : My Countess, Pure beauty... Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Vampir Alımları C.tesi 13 Kas. 2010, 20:47 | |
| Bir hakkınız daha bulunuyor. Söylediğim önerilere uyarak yeni bir rp bıraktığınız takdirde başvurunuz bir kez daha gözden geçirilecektir. | |
| | | Joseph Mark Strauss
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 259 Mücadele Tarafı : From the darkest pit, i come. RP Sevgilisi : My Countess, Pure beauty... Claudia Johannes Varjus
| Konu: Geri: Vampir Alımları Çarş. 17 Kas. 2010, 19:33 | |
| Trillian, başvurunuz ikinci ve son kez reddedilmiştir. | |
| | | | Vampir Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|