|
|
| Mutluluk ve Huzurun Bahçesi | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
James Lyer Vigoureux Baş Seherbaz
Gerçek Adı : Necdet Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 143 Mücadele Tarafı : Aydınlık... Belirgin Özellikleri : Cesur, Akıllı, Centilmen RP Sevgilisi : Freya Artemis Vigoureux
| Konu: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Cuma 15 Ekim 2010, 23:47 | |
| Oyuncular: Freya Artemis Vigoureux, James Lyer Vigoureux Konu: Eşlerin aşk dolu saatleri İş, iş, iş nasıl olurda bu kadar koşuşturma arasında karısına zaman ayıracaktı. Kendini işlerine adamak konusunda James üstüne kimseyi tanımıyordu ama kendini bu kadar işlerine kaptırması da karısına haksızlık olarak sayıyordu. Odasında oturmuş önünde yığılı dosyalarla cebelleşiyordu. Masada duran bir dosyanın üzerinde çok gizli ibaresi sırıtıyordu James’e, dosyaya elini uzattı, açtı ve gözlerindeki o derin kuşku ortaya çıktı. Okumaya dalmıştı bazı önemli noktaların üzerini çizmek için masada bulunan tüy kalemini aldı önce mürekkebe batırdı, altını çizeceği önemli noktalara geldiğinde altını çizdi. Masada duran muggle saatine gözü takıldı ‘Ah, nasıl olur’ diyerek elini kafasına vurdu. Zamanı nasıl boşa harcamıştı, nasıl takılmıştı bu kırmızı kaplı dosyaya zaten odasına her geldiğinde bu dosyadaki olaylara kafasını takıyordu. Saate bakınca aklına gelen eşi gözlerinin parlamasına neden olmuştu, karısı çalışmak konusunda kendisi gibiydi o da işlerinden fırsat bulamıyordu. Freya bu aralar fazlası ile zaten yoruluyordu James ile mutlu bir yuvanın en güzel meyvesini karnında taşıyordu. James yardım edemiyordu belki ama çocuğunun annesini, âşık olduğu kadını artık hiç bırakmıyordu. Sürekli gönderdiği mektuplarla yeterince işinde rahatsız ediyordu ama bunlara birde güzel çiçekler eklenince odasında yer kalmadığında bile şikâyet ediyordu. James çocuğu konusunda çok heyecanlıydı bazen Freya’nın yataktan hızlı kalkmasına bile istemiyordu.
Freya böyle anlarda James’e çok gülüyor sonra dudaklarına kondurduğu tatlı bir öpücük ile sakinleşmesini sağlıyordu. James masadaki saatine tekrar baktı ve hemen ayağa kalktı asasını eline aldı, kapıya doğru daire şeklinde salladı ve ‘İçeriye gel Dalertoene’ büyü kapının eşiğine geldiğinde yok oldu. Kapı hızlı bir şekilde açıldığında içeriye iri yarı, siyah saçlı bir adam girdi ‘Buyurun Efendim’ James masada duran dosyaları asası ile Dalertoene’ye gönderdiğinde ‘Bunları yerine götür, ben çıkıyorum beni çok özel bir şey olmadan çağırmayın’ dedi. Üzerine askılıktan siyah pelerinini aldı kapının hemen yanındaki aynaya gitti üzerini düzeltti ve özel odaya doğru hızlı adımlarla ilerledi. James’in telaşını anlamayan karargâhtaki seherbazlar arkasından bakıyordu ama James kimseye bir açıklama yapacak kadar vakti yoktu hızlandı ve odaya girdi. Oda karanlıktı, görünen tek bir şey sadece küçük bir mum ışığıydı James elindeki asayı muma doğru kaldırdı ‘Gözler görmeyeni gördüğünde, karanlık aydınlık ile buluştuğunda biz orada olacağız’ dedi sözler söylediğinde oda aydınlanmaya başladı ve James odanın tam ortasında bulunan daire biçimdeki yere geçti. Asasını kapıya doğru çevirdi tekrar hafifçe salladı ‘Karanlık hâkim bizim olmadığımız yerde’ dedi. Etraf karanlığa bürünmeden James cisimlenmişti bile, sessiz bir ortamdan çok sesli bir ortama geçmenin tüm belirtileri üzerine çullandı. Muggle araba sesleri insanların ayak seslerine karışıyordu, kimi insanlar kahkaha atıyor, kimileri ise sohbetlerinden kaynaklı sesleri yüksek çıkıyordu. James cisimlendiği Paris’in arka sokaklarında caddeye doğru adım attığında birçok bakışı da üstüne çekmişti. Karanlık bir sokaktan düzgün giyin imli bir adamın çıkmasına yoldan geçen insanlar şaşırıyorlardı. James insanlara aldırış etmeden yolunda yürümeye başladı, bu sırada aklına daha önce aldığı ve ceketinin iç cebine koyduğu yüzük geldi.
Freya için özel bulmuştu bu yüzüğü yüzyıllar önce Mısır zamanına dayanan bir geçmişi vardı üzerinde hiyografler bile vardı. Mısır zamanında adaleti sağlamak ile görevli tanrıçası Pragsidike elinde bulundurduğu yüzüktü, zamanın en iyi büyüleri ile kutsanmış bu yüzüğü James’in bulması da bir o kadar zor olmuştu. Birçok araştırma ve uzun seyahatten sonra küçük pejmürde bir dükkânda bulduğunda yüzüğün sırrını da öğrenmiş oldu. Yüzüğü parmağına takanın adalet için elinden geldiği kadar savaştığını hatta adalet için canını bile verebileceğini duyduğunda biraz korkmuştu ama eşinin adalet için neler yapabileceğini zaten bildiğinden bu yüzüğü almanın mantıklı olacağını düşünüp almıştı. Eli siyah kadife kaplı kutuya deydiğinde unutmadığına sevinerek hızlı adımlarla ışıklı yoldan ilerledi. Eyfel kulesi, insanoğlunun yapabileceği en özel yapıtlardan birisiydi James bu kulenin önüne geldiğinde soğuk demirin nasıl gösterişli olabildiğine insanları kendine nasıl hayran bıraktığına şaşırmıştı, ama göz alıcı ışıklarına kendisini bırakması çok sürmemişti. İnsanlar resimler çekiyor, önünde birçok poz veriyorlardı. James bir köşeye çekildi koluna taktığı muggle saatine baktı vakit gelmişti. Eşine bugün gönderdiği mesajda Paris’in en güzel yerinde seni bekliyorum diye yazmıştı. Freya’nın bunu anlayacağını biliyordu, beklemek zordu ama bu beklemek en sevilen olunca işler değişiyordu. Beklemek daha güzel oluyordu evet, belki soğuk dudaklarını etkilemişti ama bunun bile kendini etkilemesine izin vermiyordu James. Sürekli insanlara bakıyordu ama karısı kadar güzel birisi önünden geçmiyordu. Uzakta yürüyüşü bile asilliğin göstergesi olan eşini tanımıştı James soğuğun etkileri hemen geçmişti. Doğruldu, üzerinden etkiyi atmıştı eşine doğru yürüdü, Freya’nın karnı burnundaydı ve bu haliyle James eşine hayran kalıyordu. James karısının belinden yakaladı ve dudaklarından öpmeye başladı. Şimdi sıcaktı hava artık James için yeterince sıcaktı vücudu sahibinin gelmesi ile ısınmaya başlamıştı. James karısından ayrıldığında “Aşkım yorulmadın değil mi?” endişeleniyordu eşi bu kadar yükü nasıl taşıdığına hep sormuştu ve hayranlık beslemişti.
En son James Lyer Vigoureux tarafından Paz 14 Kas. 2010, 22:53 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Freya Artemis Vigoureux Büyüceşûra Baş Hâkimi
Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 56 Mücadele Tarafı : Ailesi Belirgin Özellikleri : Güvenilir, sadık. RP Sevgilisi : James Lyer Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Paz 17 Ekim 2010, 23:35 | |
| Sevgi, aşk, mutluluk.Ve bunları tamamlayan muhteşem bir armağan.Eli karnındaydı, sanki dokunduğu şey bebeği; hissettiği ten onun teniydi.Ama değildi.Kendine her dokunuşunda içindeki mucizenin farkına varıyordu.Kocasının gözlerine her baktığında, o gözlerde kendini buluyordu.Aşkı buluyordu, kaderini buluyordu.İçtiği bir yudum su içine işlerken, asıl içinde var olana tekrar tekrar yaşam veriyordu.Hem çocuğu hem de kendisi, bebeğinin gelişi için sabırsızlanıyordu.Aynanın karşısında kendine bakıyordu.James'i bekletmeyi istemiyordu ama ona güzel görünmeyi de her zaman önemsiyordu.Kocası onu her hali ile güzel buluyordu ama Freya her zaman biraz daha güzel görünmek istiyordu eşine.Karnı burnunda bir hamile olabilirdi ama her zaman için bakımlı olmayı yeğliyordu.Üstündeki pembe ve mavi karışımı şifon elbise ve ayağına giydiği düz çizmeleri oldukça uyumlu idi.Üstündeki ceketi ise bu uyumu tam anlamıyla tamamlıyordu.Saçlarını at kuyruğu toplamıştı.Evden çıkmak için hazırdı.Paris, Paris, Paris.Aşıkların şehri.İki aşık eşinde tam buluşma yeriydi.Freya acele etmek istemiyordu.Kocasına bir an önce ulaşmak istiyordu ama bebeğini de düşünmek zorundaydı.Kocasının yazdığı notu cebine koymuştu.Neresi olduğundan çok emindi ama yanından ayırmak istememişti. 'Paris'in en güzel yeri...'Onlara göre Paris'in en güzel yeri Eyfel Kulesi idi.Muhteşem bir yapıt.Muhteşem bir manzara.Eşsiz güzellikteki bu yer hayranlık derecesinde güzeldi.
Yeşil çimenlerle kaplı yola geldiğinde kuleye kafasını kaldırıp şöyle bi baktı.Elini karnından hiç ayırmıyordu."Çok güzel dimi tatlım." Çocuğuyla konuşurken yüzünden gülümseme eksilk olmuyordu.Tam bir adım atmıştı ki, yanından geçen adam sert bir omuz darbesi ile Freya'ya çarptı.Freya ilk başta ne olduğunu anlayamadı.Kafasını çevirip baktığında orta yaşlı bir muggle pis pis gülüyordu." Biraz dikkat eder misiniz lütfen!" Sözlerini yarı sinirli söylüyordu.Bir muggle ile asla tartışmazdı.Hele ki bu durumda iken.Kocası onu yukarıda bekliyordu ve bebeğine zarar verebilecek bütün davranışlardan kaçınıyordu.Adam bakışlarını Freya'nın karnına yönelttiğinde, Freya ani bir hamle ile karnını kolları ile sardı.Gizlenemezdi tabiki de ama içinden böyle yapmak gelmişti.Adam, "Tabi, tabi." dedi ve arkasını döndü yoluna devam etti. "Saygısız mugglelar ne olacak."O sırada asasını çıkarıp güzel bir büyü savurmak istedi.Ama bunu yapamazdı.Bu görevine ve büyücü dünyasına büyük bir yanlış olurdu.Önemsememeye çalışarak yoluna devam etti.Muggleların da zaman zaman güzel şeyler yapabileceğinin katını olan kulenin önüne yaklaştığında çevresini dolduran kalabalığa izliyordu.Yanına yaklaşan yaşlı bir kadın hemen dikkatini çekti.Kadın elini Freya'nın karnına koydu ve "Tanrı sizi korusun kızım." dedi.Freya kadına tatlı bir gülümseme ve sıcak bir teşekkürle karşılık verdi. "Teşekkür ederim." Kadının uzaklaşmasını izlerken nereden çıktığını anlayamadığı bu kadın, onu fazlasıyla şaşırttı.
Kulenin önünde durduğunda gözleri hemen kocasını aradı.İlk başta kalabalık yüzünden göremedi ama ardından aralarındaki çekim kuvvetinden olsa gerek hemen James'i fark etti.James'e doğru adımlarını atmıştı fakat kocası onu daha önce fark etmişti ve hızlı adımlarla yaklaşıyordu.James, Freya'nın yanına geldiğinde belinden tuttu ve bir masum öpücük kondurdu dudaklarına.İşte huzur, işte mutluluk, işte aşk.Üstündekilere rağmen üşüyen tenini kocasının dokunuşları ısıtmıştı.Dudaklar birbirinden ayrıldığında James her zamanki düşünceli hali ile Freya'ya soru yöneltmişti. "Hayır kocacım yorulmadım.Biz çok iyiyiz." James'in elini aldı ve kendi karnının üstüne koydu.Ufaklık babasının yanında olduğunu hissetmiş olacak ki hemen bir tekme attı.Bu tekme ile Freya, daldığı gözlerden ayrıldı.Yüzünü biraz da olsa buruşturdu.Hamileliğin son aylarının vermiş olduğu bu sık tekmeler zaman zaman uyumasını dahi zorlaştırıyordu.Ama onun orada olduğunu bilmek her zaman için içini rahatlatıyordu."James, bebeğimiz seni çok seviyor anlaşılan.Seni hissedince hemen harekete geçiyor." Freya sözlerini söylerken yarı yarıya da olsa gülüyordu.Sözleri bittiğinde ise tam bir gülme krizine girmişti.Yakışıklı ve karizmatik.Gerçekten de kocası bu tanımlara fazlasıyla uyuyordu."Hayatım sen nasılsın, neler yaptın?" Kocasının elini sıkı sıkıya tuttu ve ona iyice sokuldu.Sıcaklığını her saniye biraz daha hissediyordu. | |
| | | James Lyer Vigoureux Baş Seherbaz
Gerçek Adı : Necdet Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 143 Mücadele Tarafı : Aydınlık... Belirgin Özellikleri : Cesur, Akıllı, Centilmen RP Sevgilisi : Freya Artemis Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Salı 19 Ekim 2010, 21:14 | |
| Alevleri elle tutabilir misiniz? Aşkı gözle görebilir misiniz? Kadere inanır mısınız? Gelmiş geçmiş en saçma görünen ama insanların kendilerini bildiğinden beri sorulan mantıklı sorulardır. Alevleri elle tutabilen yâda alevlerin bir insanı yakmamasını insanoğlu ilk kez Hz. İbrahim zamanında gördü ve hayret etti. Biz büyücüler için çok büyük bir olay değildi beklide yüzyıllardır ateşe atılan büyücüler, cadılar olmuştu ama ateş bizleri yakmıyordu. Aşk’ı gözle görebilen biri varsa James’in gözlerine sahip olmalıydı Aşk bir kadına delice bağlanmaktı tarihin en eski hikâyelerinden kopan ve uğruna destanlar yazılan. Kader var mıydı bilinmez ama öğle bir döngüden bahsediyoruz ki kader insanları birbirileri ile buluşturuyordu tıpkı James’in karşısına ansızın çıkan bulmayı ummadığı bir zamanda bulduğu eşi gibiydi. Sıcak Ellerin buluşmasından sırasında James’in yüzündeki sıcak gülümseme tüm vücudunu ısıtmıştı, karısının ellerini, ellerinin arasında hissetmek tüm soğuğu bedeninden alıyordu. Karısı elini yavaşça karnına götürürken kalbinin biraz daha hızlandığını hissediyordu. Sürekli dokunduğu okşadığı bir yere her dokunuşta aynı heyecanı hissetmek ve bu heyecanın daha fazlalaşmasına hayret ediyordu.
Eli yavaşça Freya’nın karnına giderken yüzündeki tebessüm arttı ve eli karnına geldiğinde James’in suratındaki ifade yeni bir bisiklet alınmış çocuk gibiydi. Gülümsemesi tüm yüzüne yansımıştı, dokunuş belki hayatın varlığına inanmaya başlamasının sebebi işte şimdi sahip olduğu dokunduğu iki özel varlığa borçluydu. Her şeyin bittiğini düşündüğü bir zamanda çıkan özel bir kadın ve onun ardından gelen özel çocuk, çocuğun kime benzemesi kız veya erkek olmasını hiçbir zaman önemsememişlerdi, onların bir parçasıydı. James ve Freya’nın buda o çocuğun özel olmasına yetecek bir sonuç veriyordu. James’in hayatı sürekli karmaşa, savaş ve ölümlerle sonuçlanabilecek savaşlarla geçiyordu belki uzaktan bir büyücüye bu olaylar fazla abartılı gelebilirdi ama sürekli kaçan bir katilin peşinde olmak yâda insanlar üzerinde anlamsız büyüler uygulayan muggle işkencecileri ile uğraşmak savaşı, savaşlar ise ölümleri getiriyordu. Eli karısının karnında ufaklığı hissetmeye çalışıyordu James, daima hissetmişti aralarındaki bağ şimdiden güçlü bir hal alıyordu. James sevdiği tüm müzikleri mugglelarin gereksiz buluşlarını kullanarak Freya’nın karnındaki ufaklığa dinletiyor biraz olsun huzur bulması istiyordu. Dokunduğunda hissettiği sıcaklık hem karısının, hem de ufaklığın vermiş olduğu rahatlatıcı etkiydi. Bu iki özel varlık onu dünya’ya bağlıyor üzerindeki yükü almaya yetiyordu. James eli karnındayken kendini kaptırmıştı, karısının güzel sesiyle güzel bir rüyadan uyanmış gibi Freya’ya baktı ve gülümsedi.
Babasını hissediyordu, ona verdiği tepkileri en iyi karısı biliyordu ve James ufaklığa elini ne zaman götürse hareketlenmeye başlıyordu. Eşinin canının acımasını istemiyordu ama ona dokunmadan da yapamıyordu. James konuşma yetisini kaybettiğini zannediyordu Freya’yı ne zaman görse dili damağı kuruyordu ona ne kadar âşık olduğunu bilmiyordu ve bu aşk onu her gördüğünde biraz daha fazlalaşıyordu. Biraz nefes aldı “Şimdi daha iyiyim meleğim iki değerlim yanımda kötü olur muyum?” dedi ve güldü Freya James’e sokulurken, üşümüştü ve James karısına sıkıca sarıldı dikkat ediyordu bebeğin sarsılmasından çekinerek ve konuşmasına devam etti. “İşlerin yoğunluğu hayatım her zamanki gibi” ve adımlamaya başladılar. “Meleğim yukarıya çıkmamızda bir sorun olmaz değil mi? Bebeğimizin manzarayı beğeneceğini düşünüyorum” karısının cevabını beklerken o eşsiz gözlere bakıyordu.
| |
| | | Freya Artemis Vigoureux Büyüceşûra Baş Hâkimi
Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 56 Mücadele Tarafı : Ailesi Belirgin Özellikleri : Güvenilir, sadık. RP Sevgilisi : James Lyer Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Ptsi 01 Kas. 2010, 21:36 | |
| İçini ısıtan bir dokunuş. Damarlarına kadar işleyen bir aşk.Kocasına bakarken ışıldıyan bir çift göz. Mükemmeli ararken karşısına çıkan mükemmel bir eş. Her bir dokunuşta tekrardan baştan çıkma arzusu ile yanan bir beden.Aşkı arayan bir aşk.Farkında olmadan masallar diyarına adım atan bir kadın, kendini bir masalın ortasında buldu.Bir adam ona koskocaman bir masal armağan etti.Karanlık bir gecede karşısına çıkan umut dolu bir bakış, sıcacık bir gülümseme ona dünyanın da aydınlık olabileceğini söyledi.O dudaklardan çıkan tek bir söz masalın ilk cümlesi oldu. “Seni seviyorum...”Artık masal başlamıştı.Belki de masalın bazı yerlerinde hüzün, acı olacaktı.Ama bu masal hiç bitmeyecekti.Torunlarına anlatacağı bir masal, düşler ülkesinden kaçıp gelen iki aşık.Meleklerin koruması altında geçen bir ömür.En değerli hazinenin bile sahip olamayacağı güçte bir varlık.Gerçek bir uygarlık sahnesi gibi parlayan yarınlar.İçinde yeşeren umutlar, yeni bir hayatın ilk adımlarını atan bir çift.Gerçekten aşk mümkün müydü?Evet, mümkündür.James ve Freya.Onlar imkansızı gerçekleştirdi.Onlar herşeye meydan okudu.Onlar bir savaş başlattılar ve galip geldiler.Onlar var olanı yaşattı.Kaderlerini kendileri yazdı.Aşkı kendileri geçrkeleştirdi, hayatı birlikte kurdular.İki ayrı hayatı birleştirdiler.İki ayrı bedeni birleştirdiler.Tek bir hayat, tek beden, tek bir kalp.Aynı gözle dünyaya bakmak, aynı dilde konuşmak, gözlerle herşeyi anlatabilmek bu olsa gerek.Ölümsüz aşklar.Zaten aşk hiçbir zaman ölmez.Onlar daha da yaşam kattılar.
Her bir dokunuş, bir kez daha güçlendiriyordu onu.İçindeki yaşam ona da hayat veriyordu.Elini tuttuğu adam, kocası onu hayata bağlıyordu.Şimdi bir hayat ona tutunuyordu.İçinde büyüyen bir hayat.Onlardan bir parça.Eyfel kulesinin altında serin bir güz havasında içini ısıtan kocasına sıkı sıkıya sarılıyordu.Hiç elini bırakmak istemiyordu.Onu tanıdğı ilk günden itibaren kendinin farkına varıyordu.Kişiliğinin, gerçeklerinin, önceliklerinin.Artık tek bir önceliği vardı.Kocası, eşi, James.Eşinden gelen güzel fikir gerçekten de can alıcı idi.Bu kalabalık selinde nasıl yukarıya çıkacaklarını düşünüyordu.Karınındaki bebeği sıkılır mıydı?Huysuzluk çıkarır mıydı?Keşke ışınlanmanın bir yolunu bulsalardı.Ama bu kalabalıkta pek mümkün değilmiş gibi görünüyordu. “Tabiki de kocacım.Ufaklığın manzara seyretmesi güzel olur.Biz de tadını çıkarırız Paris'in."Freya kocasının elini tuttuğu gibi ufak adımlarla ilerleyemeye başladı.Her adımda biraz daha kalabalıklaşan kulenin çevresi biraz da olsa Freya'yı ürkütmüştü.Ama yanında James vardı.Koskaca bir dağ misali güçlü bir dağ.Sırtını güvenle yaslayabileceği bir dağ.
Kulenin asansöüne geldiklerinde James karısına özenli ve titiz bir şekilde davranıyordu adeta.Freya da bu ilgiden oldukça memnundu.Bir bebek gibi bakılmak o kadar hoşuna gidiyordu ki hamileliğinin uzun bir süre daha devam etmesini istiyordu.Ama yakın bir zamanda doğum yapacaktı.Ufaklık aralarına katılacaktı.Geniş bir aile.Daha da mutlu günler.Anlatacak anılar, okunacak masallar çoğalıyor yavaş yavaş.Asansöre bindiklerinde etrafındaki kalabalıktan onu kocası sıyırıp çekmişti.Koruyucu bir kalkan misali onu ve bebeklerini koruyordu.Freya, James'in kulağına “Seni çok seviyorum kocacım.” diye fısıldadı.Bu ufak fısıldamanın ardından asansör durdu ve kapısı açıldı.Önünde duran kalabalığın çıkmasının ardından Freya ve James de asansörden indi.Freya ilk başlarda sadece önüne bakıyordu ama daha sonra kafasını kaldırdı ve Paris'in eşsiz manzarasına kilitlendi.Sıkı sıkıya tuttuğu kocasına döndü, önce sarıldı ardından dudaklarına ateşli bir öpücük bıraktı. “Her zaman harika fikirler çıkacak dimi hayatım senden.”
| |
| | | James Lyer Vigoureux Baş Seherbaz
Gerçek Adı : Necdet Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 143 Mücadele Tarafı : Aydınlık... Belirgin Özellikleri : Cesur, Akıllı, Centilmen RP Sevgilisi : Freya Artemis Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Salı 02 Kas. 2010, 00:08 | |
| “Ah, karıcım senin eşsiz güzelliğin karşısında bu güzellik bile sönük kaldı” yüzündeki güzel gülümseme ile derken karısının dudakları, dudaklarına deydiğinde işte olan, olmuştu. Aşk ateşi bedenini sardığında soğuk havanın etkileri tamamen geçmişti. İnsanlar birbirlerine deyiyorlar bu eşsiz manzarayı en iyi görmek adına birbirlerinden müsaade istemeden hareket ediyorlardı. James bu konuda bir kafes gibi Freya’yı kendi bedenine doğru yaklaştırdı, böylelikle ona kimse dokunamayacaktı. İlerlediler iki mükemmel çift ama James korkulukların biraz daha gerisinde duruyordu. İnsanların olası bir sakarlığından korunmak adına kendince önemler alıyordu. James’in bakışları eşsiz Paris ışıklarına döndü, söyledikleri kadar varmış dedi içinden eşsiz ve harika. Işıklar büyüleyici ve eşsiz olmuşlardır bulunmalarından bu yana, etrafı aydınlatmak eşsizdir çünkü.
Ama ampullerden daha önce insanlara Tanrı tarafından öğle bir güç bahşedilmiş ki bu ne ampul kadar zayıf ışıklı, nede güneşin sıcaklığı kadar soğuk. Ve insanoğlu bu doğaüstü durumun adına aşk dedi, bu kadar büyük bir yangını ancak âşık olduğunuzda bedeninizi sarıyor ve o zaman anlıyordunuz güneşin aslında yakmadığını ya da daha önce hiç böyle bir ışıkla gözleriniz kamaşmadığını. İşte o zaman anlıyorsunuz ki yaşıyorsunuz, işte o zaman anlıyorsunuz ki dünya yaşanacak kadar güzel. James eşsiz görüntü karşısında dili tutulmuşçasına konuşamıyordu ya da bu konuşamama Paris’in güzelliğinden değil karısının sıcaklığından dolayı idi. Küçük haylaz annesinin karnını tekmelerken James elini arada karısının karnına götürüyor bu eşsiz ana bazı anlarda şahit oluyordu.
Bakışlarını ışıklardan alıp karısına çevirdiğinde gördüğü manzara her zamanki gibi harikaydı. Ne kadar güzel olabilirdi bir insan, ne kadar sevilebilirdi bilinmez ama James’in bildiği tek şey yanında duran kadın onun tüm hayatıydı. Şimdide James’e hayata daha sıkı bağlanmak adına bir neden daha sunuyordu karnında taşıdığı mucize ile ne kadar mutlu olduğunu kelimelere dökmek istese hiçbir zaman ulaşamayacağı hatta tüm şairlerin yazabileceği ne kelimeler yeterdi nede cümleler içindeki mutluluğu anlatmaya.
James karısının kulağına eğildi ve ‘Seni çok seviyorum meleğim’ karısına her zaman meleğim demeyi tercih ederdi James. Çünkü karısının bir melek kadar masum, bir melek kadar temiz olduğunu biliyordu. Melekler kadar asil ve hayat kurtarıcı. James karısının kulağına sihirli sözcükleri söyler, söylemez dudaklarını Freya’nın dudaklarına bastırdı. Sıcak tekrar dudaklarından vücudunu sardı yaşamak için su içmek mi lazım yoksa Freya’nın dudaklarından öpmek mi artık biliyordu. Freya onu hayatta tutan tek şeydi. “Ah benim minik yaramazım ve onun güzel annesi burayı beğendiler mi?” James gülerek önce Freya’nın karnına oradan da Freya’nın gözlerine bakarak sorduğu sorunun cevabını beklerken karısının gözlerine bakmayı tercih etti, Freya’nın yanında sönük kalan Paris’in ışıklarını arkasında bırakarak. | |
| | | Freya Artemis Vigoureux Büyüceşûra Baş Hâkimi
Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 56 Mücadele Tarafı : Ailesi Belirgin Özellikleri : Güvenilir, sadık. RP Sevgilisi : James Lyer Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Cuma 05 Kas. 2010, 22:13 | |
| Eşsiz bir manzara karşısında geçen mükemmel dakikaların yerini hiç birşey tutamazdı.En değerli varlığı, kocası yanıbaşında karnında dünyaya gözlerini açmaya hazırlanan bir bebek.Paris'in ışıkları belki her yeri aydınlatıyordu ama kocasının gözlerinde gördüğü ışık tüm evreni aydınlatmaya yetecek güçte idi. “Çok beğendik kocacım biz burayı.”Gözlerine bakarak, o gözler içinde kaybolarak söylemişti.Her zaman o gözlerin içinde yok olmak istediği gibi şiirler, şarkılar haykırmak istemişti o gözlere.Doyumsuz gecelerde birkaç cümle fısıldamak, o gözlerde olmak.Ama Freya zaten o gözlerdeydi, o kalpteydi.İçine dolan huzur ve mutluluk bedeninde yankılanan sevda ateşi buram buram tüten çam kokusu gibi.Sadece birkaç dakika için, belki de birkaç saniye için onunla birlikte olmak dünyanın ona yaşanabilir olduğunu hatırlatmaya yetiyordu.James'in tek bir dokunuşu ona dünyanın da gerçek bir yer olduğunu anlatıyordu.Bir insana büyük bir aşkla bağlanırsınız ve bir yemin edersiniz.
Biz birbirimizi sevdik.Biz ikimiz birbirimizi sectik.Biz ikimiz birbirimize es olduk.Biz ikimiz yolcuyuz.Hayat yolunu birlikte adimlamaya soz verdik.Yokuslari da,inisleri de beraber yuruyecegiz.Mutluluklari da,huzunleri de beraber karsilayacagiz.Biz ikimiz yoksuluz.Baska herkesi terk edip birbirimizi tercih ettik.Baska herseyi birakip askimiza razi olduk.Birbirimize verdiklerimizle zenginlesecegiz.Biz ikimiz oksuz ve yetimiz.Annelerimizi ve babalerimizi birakip da geldik.Anne ve babamiz cogu kez yanimzda omayacaklar.Birbirimize sefkat edip birbirimizi sevindirecegiz.Biz ikimiz kor ve sagiriz.Birbirimizden baskasini gormeyecek gozlerimiz.Kulaklarimiza baskalarinin fisiltilari erismeyecek.Birbirimize goz kulak olacagiz.Biz ikimiz evliyiz.Aski oldurmak icin paylasacagiz hayati.Kalplerimize gizli kapilar acilacak evliligimizle.Birbirimizi daha cok sevecegiz bundan boyle.Seni sonsuza dek seveceğim.Biz iki hayatı tek bir hayat yaptık.Bundan sonra ben yok.Bundan sonra biz varız.
James ve Freya...Herşey masum bir aşktır aslında.Sonu gelmeyen bir yolda yürümek.Kendini bir tarlanın ortasına bırakırsın; orada tüm güzellikleri görürsün, oradan hiç ayrılmak istemezsin, zaten sonu da yoktur o tarlanın, devam edersin ama bir türlü sonu gelmez.İşte bu aşkın da bir türlü sonu gelmez.Zaten ikisi de bitmesini asla istemez.Yeni hayatlar katarlar, pırıl pırıl dünyalarına.Yeni umutlar yeşerir beyaz sayfalarda.Paris onlara eşlik ediyordu, Paris onların cennetten kaçamak yaptıkları bir yerdi.Paris'de bulmuşlardı birbirlerini.Aslında kalpleri her zaman beraberdi.Hep aramışlardı ama bulunması biraz zaman almıştı.Ama bundan sonra aralarına en ufak bir şey bile giremezdi.Onların tutkusu, onları aşkı, onların sevgisi asla parçalanamaz asla yıkılamazdı...Ufaklığın tekmesi ile Freya bir anda bulunduğu hayal dünyasından kendini çıkartmıştı.Çünkü bu seferki tekme bir o kadar acılıydı.Anlaşılan küçük Vigoureux daha fazla beklemek istemiyordu.Ama o da haklı idi bir bakıma böyle bir anne ve böyle bir babayı daha fazla bekletmek çok ayıp olurdu.Freya hemen James'in elini aldığı gibi karnına götürdü.Bİr yandan da koluna tutunarak ondan güç alıyordu. “Aynı babası dimi hayatım?”Tekmelerin acısı geçtikten sonra Freya James'e önce sarıldı ardından da her zamanki gülüşünü kocasına karşı gösterdi.
Teni yavaş yavaş ürpermeye başladıştı.Sonbaharın o tatlı havası sanki bir anda soğumuştu.Ya da en azından Freya üşümüştü.Masum bir gülümseme ile “Kocacım, ben biraz üşüdüm galiba.” diyerekten kocasının yanına iyice sokuldu.Onun sıcaklığı Freya'yı her zaman ısıtıyordu.Belki de sıcaklıktan değildi, ona her sarıldığında ısındığını hissediyordu.Rahatlıyordu vücudu.Ürpertisi bile şimdiden yavaş yavaş geçmeye başlamıştı.Ellerini James'in ellerinin arasına koydu ve manzarayı seyretmeye başladı.Aslında içinden biraz daha kenara gitme isteği vardı ama James'in buna kesinlikle izin vermeyeceğini biliyordu.Biliyordu ama sormaktan da kendini alı koyamıyordu.En azından şansını denemek istiyordu. “Hayatım acaba biraz daha kenara gidebilir miyiz?Ufaklık tam anlamıyla çıkarsın bu eşsiz manzaranın keyfini.Ne dersin aşkım?”Vereceği tepkiyi ve söyleyeceği sözleri tahmin ediyordu.Çünkü neredeyse aynıydı ikisi.Ruh ikiziydi sanki.James'in gözlerine bakarak, masum ve tatlı bir bakış sergilemeye çalışırcasına cevabını beklemeye koyuldu.
| |
| | | James Lyer Vigoureux Baş Seherbaz
Gerçek Adı : Necdet Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 143 Mücadele Tarafı : Aydınlık... Belirgin Özellikleri : Cesur, Akıllı, Centilmen RP Sevgilisi : Freya Artemis Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Paz 07 Kas. 2010, 21:46 | |
| “Elbette, karıcım ama dikkatli olmak kaydı ile görüyorsun ki mugglelar tam bir baş belası” James karısına daha sıkı sarılarak biraz daha ilerlediler. Yaklaşmaması gereken korkuluklara biraz daha yaklaştıkça James biraz daha tedirgin oluyordu. Fazla korumacı olabilirdi ama aşkını başka şekilde nasıl koruyabileceğini bilmiyordu. Onu kendine kader seçmişti ve kaderini yaşamaya devam ediyordu. Gözlerini bir an olsun o gözlerden ayırmak istemiyordu, nasıl ve nerede olduğu umrunda değildi, umrunda olan tekşey o gözlerden biran olsun ayrılmamak istemesiydi. Sarıldığı eşinin biraz daha titrediğini hissettiğinde üzerindeki siyah paltoyu çıkardı. Hava soğuktu ama eşinin üşümesine asla izin veremezdi James böyle soğuk zamanlara daha çok alışıktı. Belki Freya’da görevi gereği böyle soğuk havalara fazlaca alışık olabilirdi ama hamilelik döneminde üşümesi normaldi. James üzerindeki siyah paltoyu çıkarmaya başladığında Freya gözleri ile hayır der gibi bir bakış attı ama James aldırış etmeden çıkardı ve karısının omuzlarına bıraktı. “Siz iki değerlimin üşümesini göze alamam” dedi ve karısına baktı.
Biraz büyük olmuştu daha çok bir çocuk gibi gözüyordu. James hafif bir tebessüm ile güzel burnuna bir öpücük kondurdu ve tekrar güldü. Burnu da üşümüştü, havanın soğuduğunu şimdi iliklerine kadar hissediyordu James, kafasında bir düşünce vardı, bir şey unuttuğunu düşünmeye başladı. Karısına tekrar sarıldığında kendi paltosunun cebinde bir çıkıntı hissetti. ‘Nasıl unuturum’ dedi kendi, kendine ve Freya’yı kendine çevirdi yavaşça, gözlerindeki güzelliği her gördüğünde yaşadığını hissediyordu. Hayat oradaydı, yaşamak için değer tüm varlığı şimdi iki elinin arasında ona tebessüm ile bakıyordu. Nasıl bir insan susuz yaşayamazsa James’te Freya sız artık yaşayamazdı. Aşkın tüm ateşi doğanın sunduğu bütün soğugu bedeninden söküp alırken bu anın hiç bitmemesini istiyordu. Evlilerdi hatta bir kızları bile vardı yeni doğacak bir bebekleride ama aşk hiçbir zaman bitmiyordu ve bitmeyecekti. Kader onları birleştirdiğinde aşklarını da sabitlendi çevrelerinde dolaşan onlarca melek sadece onların aşklarının büyüklüğü ve sıcaklığı ile yaşamaya başlamıştı. İnsan karısını her gördüğünde biraz daha âşık olabilir mi sorusuna James Freya’yı her gördüğünde Evet diyordu.
Evet, çünkü James karısını her dakika, her saniye gördüğünde yine ve yeniden âşık oluyordu. Sevginin ve aşkın en derinlerinde ay ışığı eşliğinde dans ediyorlardı birbirleri ile sözsüz şekilde kalpleri. Parissin en gözde yerinde karısını sardığında bakışlarında takılı kalıyordu. Oradaydı James Freya’nın bakışlarının içinde kalbinin tam ortasında, biraz daha sıkıca tuttu sonra Freya’nın üzerine attığı paltosunun iç cebine elini attığında karısı ne olduğunu anlamadan onu izliyordu. Biraz kurcaladıktan hemen sonra eline küçük kutucuk geldi. “İşte burada” dedi kutuyu çıkarırken, Freya’nın yüzündeki tebessümü görünce çok mutlu olmuştu James, karısına hediye almayı sürpriz yapmayı çok seviyordu onu her zaman şaşırtmaya bayılırdı. Kutuyu eline aldı açmadan karısının göreceği şekilde tuttu ve masum bir şekilde “Bir tahmininiz var mı Bayan vigoureux?” | |
| | | Freya Artemis Vigoureux Büyüceşûra Baş Hâkimi
Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 56 Mücadele Tarafı : Ailesi Belirgin Özellikleri : Güvenilir, sadık. RP Sevgilisi : James Lyer Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Cuma 12 Kas. 2010, 22:12 | |
| Bir mısır tarlasının ortasındasın.Karşında daha önce görmediğin, bilmediğin, insana benzemeyen bir yüz.Söyedikleri tek söz ise “Adem ile Havva'dan süregelen mirası bul.” Ne anlarsın bundan.İlk başta bir hazine ararsın.Mısırları tek tek koparırsın, ekinlere zarar verdikçe güneş biraz daha batmaya başlar.Ama hiç aklına gelmez ki o ekinleri bir araya toplayacaksın.Onlar birbirinden ayrı iken bir işe yaramazlar.Ama bir arada iken yaşam verirler, umut verirler.Yüzündeki tebessümün kaynağı olurlar.Belki ağzın kulaklarına varacak derecede olmaz, belki kahkahalar atarak gülmezsin.Sadece minik, masum bir gülümseme.Ama o gülümseme o tarladaki ekinlerin ne mucizeler yaratabileceğini kulağına fısıldar.Kopardığın her mısır tanesini tek tek bir araya getirirsin.Karşına ne çıkacak, iyi mi?Kötü mü?Bİlmen imkansız.Ama çabalarsın.Güneş benim için batmasın dersin.Avuçlarında biriktirdiğin her tane gözlerindeki ışığın ortaya çıkmasını, güneşin bir adım daha yükseğe ualşmasını sağlar.Bütün mısır taneleri bir araya toplandığında sana nasıl bir araya geldiğinde sana nasıl bir hazine verebilirler ki?Para mı?Mülk mü?Şöhret mi?Ünvan mı?Bunları umut edenler asla gerçek mirasa ulaşmazlar.Gerçek miras aslında kişinin tam içindedir.Bir karşılık beklemeksizin yapılan her davranış, bir umutla atılan her adım.Kalbindedir insanın.Belki de insanoğlu nankör yaratıldı ki içinde var olan gücün farkına varmakta zorlanıyor.Ama bulanlar var.İçinde büyüttüğü kalbi sahibine vermeye hazırlananlar var.Verenler var.Aşk var, sevgi var, mutluluk var, huzur var.Ve bir mısır tarlasından elde edebileceğiniz tek şey emekle kazanılmış bir hayattır.Çünkü sonunda sana hayatı verene kavuşursun.Aşkı bulduğunda hayatı da bulursun.
Güzün ilk zamanlarında esen hafif rüzgar Freya'nın saçlarının yüzüne vurmasına sebep oluyordu.Yüzüne, boynuna çarpan her nefeste sanki ona tekrardan bir hayat üfleniyordu.Bir armağan gibi özenle paketlenmiş bir hediye kutusunun içinde sunulan bir armağan.Nezaket, hoşgörü ve mükemmel bir evlilik.Freya'ya sunulabilecek tek hediye evliliği idi.Ve James ona hediyelerin en büyüğünü en şahanesini sundu.Kocasının ceketini üstüne vermesi biraz daha teninde yaratına üşüme hissinin yok olmasına sebep oluyordu.James usulca Freya'yı kendine çevirdiğinde gözleri hemen kocasının gözlerine kilitlendi.İşte en büyük hazine, işte kalbinin aynası, ruhunun diğer yarısı.Kelimeler çoğu zaman kifayetsiz kalıyordu.Ne söyleye bilirdi ki?Aşkım, sevgilim, birtanem...Bunlar sıradan kelimelerdi, en azından her zaman söylediği kelimelerdi.Dünyada, evrende daha var olmayan sonsuz kelimeler.Hepsini kocasına söyleyebilirdi.Ama, zaman yetersiz kalırdı.Sürekli yenisini isterdi.Çünkü Freya kocasına ne söylerse söylesin az kalacağını kelimelerin yetersiz kalacağını düşünüyordu.Özel birine kalbinden gelen özel kelimeler sunulmalıydı.Kalbim...Bir çocuğun eline bir şeker veya bir çikolata verirsiniz.Hemen sizi sever, hemen sizinle gelir.Bir insana da aşk verirsiniz, aşk sizi takip eder.Kadenizi, alın yazınızı yaşarsınız, sizinle birlikte sürüp gider.Bir insana ömrünüzü verirsiniz, işte o insan size ömürlerden ömür katar.Tek bir dokunuş, tek bir sarılma o kadar yeterlidir ki.James, Freya'ya sarıldığında kalp atışları hızlandı.Aradan yıllar da geçse bu her daim böyle olacaktı.Aşk buydu...
James'in elinin ceketinin ceplerinde gezindiği fark ettiğinde merakla gözlerini kocasına çevirdi.Ne arıyordu?Önemli bir şey miydi?Merak eden gözlerle kocasına bakarken, James bulmuş olacak ki ceketin cebinden bir kutu çıkardı.Freya kutuyu incelemeye başladı.Üstündeki hiyorogrifler Freya'nın yüzündeki meraklı bakışın yerini gülümseyen bir yüz almasına sebep oldu.Süprizlerle dolu bir evliklikleri vardı.Aslında evlenmeden önce de bu böyleydi.James her zaman süprizler yapar Freya her seferinde hayranlıkla izlerdi.Her seferinde o kadar harika, o kadar özel şeylerle karşısına çıkıyordu ki Freya'nın neyi sevdiğini, neyi sevmediğini ilk görüşte anlıyordu.Bu da ona benzer birşeydi muhakkak.Birbirini bu kadar iyi tanıyan iki insan ancak bu kadar uyumlu olabilirdi.Kocasından gelen soruyu ilk başta tam olarak anlayamadı.Aklı kutuda kalmıştı bir bakıma çünkü.Daha sonra kocasının yüzüne baktı, ardından kafasını tekrardan kutuya yöneltti. “Malesef Bay Vigoureux bir fikrim yok.Senden gelen her şey her zaman o kadar özel, o kadar harika oluyor ki.Tahmin etmekte oldukça güçlük çekiyorum kocacım.” Meraklı gözlerini bir kutuya, bir kocasına yöneltiyordu.Açması için sabırsızlanıyordu adeta. | |
| | | James Lyer Vigoureux Baş Seherbaz
Gerçek Adı : Necdet Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 143 Mücadele Tarafı : Aydınlık... Belirgin Özellikleri : Cesur, Akıllı, Centilmen RP Sevgilisi : Freya Artemis Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi C.tesi 13 Kas. 2010, 22:55 | |
| Şaşkınlıkla açılan gözleri görmenin heyecanı her şeye değerdi, nasıl bu kadar güzel olabildiğini düşünmeye gerek bile duymuyordu meleklerin soyundan geldiğini hatta melek olduğuna inanıyordu karısının. Elindeki kutunun üzerindeki Latince yazan kelimeleri anlamasını beklememişti eşinin güzel bir gezi sırasında büyük bir tapınağın üzerinde incelediği kelimeler ve hiyeroglifler kutunun üzerini bir pelerin gibi örtüyordu. James kaşlarını çattı, hafif bir tebessüm ile o bakıştı eşine her zaman baktığı o anlamlı bakışlarından “Tamam, tamam göstereceğim buyurun bayan Vigoureux” kutuyu açtığında ortaya çıkan güzellik karşısında karısının gözlerindeki mutluluğu gördü James. Hayatın en güzel yanı sürpriz yapmak değildi yâda sürprizler yapan romantik bir eş olmakta, sürpriz yapmanın en güzel yanı alacağı tepkiydi işte James şimdi o tepkiyi alıyordu. Paris’in tüm ışıkları sönmüştü, ışık sadece karısının o güzel gözlerinden geliyordu. Kutunun içindeki parlayan yüzüğü kutusundan çıkardı, karısının elini tuttu ve kendine çekti önce, çok güzel ellere sahip olduğunu her zaman söylerdi karısının elleri kaz tüyü kadar yumuşak, bir balerinin dansı kadar asil ve zarifti. James karısının ellini önce öptü, dudaklarının deydiği ellerin soğukluğu dudaklarına geçmişti.
Üşüdüğünü anlamıştı eşinin ona bugün için sürprizleri elbette bitmemişti. James yüzüğü eline takarken yanlarında beliren iki kemancı Freya’yı biraz daha şaşırtmıştı. Çalan müzik ile yüzündeki gülümsemeyi gören James’te sırıtmaya başladı öğle ki yanaklarının soğuğun etkisi ile çalışmayacağını zannederken böyle kasılmalarına inanamıyordu. Müzik ile yüzüğüne bakan karısını tekrar kendine çekti ve yavaş adımlarla dans etmeye başladı. Muggle’lar bu eşsiz ana tanıklık etmek ister gibi durmuşlar onları seyrediyorlar eşler birbirlerine sarılmış onlarda dans a ortak oluyorlardı. Dans sırasında birbiri ile buluşan dudakların ateşi, aşkın ateşi ile buluşuyor izleyenleri bile sarıyordu müziğe tempo tutan eller ve parmaklar eşliğinde bir muggle’in sesi duyuldu. İzleyicilerin arasında bulunan kadın kendini biraz öne çıkarmıştı ve şarkıya başladığında Freya’nın gözleri oraya doğru kaydı. En sevdiği sanatçılardandı şarkıyı söyleyen bir büyücü barında Jazz müziğinin büyücüler dünyasındaki en önemli temsilcisiydi. James buraya getirmek için bir sürü dil dökmüştü, evet arkadaşlardı ama bu zamanlarda burada olmayı istemiyordu ama Freya’nın söz konusu olduğunu söylediğinde James hemen kabul etmişti.
Nakarat bölümlerinde James ve Freya bu aşk dolu şarkıyı birbirlerinin gözlerine bakarak söylüyorlardı. Sanatçı şarkıyı ince bir ses ile bitirdiğinde James eşinin elinden tuttu kendini geri doğru çekti, hafifçe dizlerini kırdı ve başı ile selam verdikten sonra ayağa kalktı. Sanatçıyı alkışlayan muggle’lara eşlik ediyorlardı. Muggle’lar sanatçıya övgüler yağdırırken James eşine tekrar sarıldı ve sanatçıya döndü, “Teşekkürler Sunny” ismi duyan muggle’lar sanatçıya nerede çıktığını sormaya bile başlamışlardı ama cevap vermeyen Sunny Freya’ya sarıldıktan sonra iki kemancısı ile asansöre bindi ve gitti. Muggle’lar James ve Freya’yı bir süre daha alkışladıktan ve güzel sözleri ile tebrik ettikten sonra yanlarından ayrıldılar. Güzel vakit geçirmişlerdi ama en güzel zamanı James geçirmişti. Karısına güzel bir öpücük daha kondurduktan sonra elini tekrar tuttu yüzük gözüne parlıyordu sanki istediği parmağa yıllardan sonra kavuştum dercesine. James karısının gözlerine baktı “Üzerindeki büyülerden yola çıkarak meleğim bunu tanımış olmalısın” sırıtıyordu Freya’yı bu gece mutlu edebilmeyi çok istiyordu. | |
| | | Freya Artemis Vigoureux Büyüceşûra Baş Hâkimi
Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 56 Mücadele Tarafı : Ailesi Belirgin Özellikleri : Güvenilir, sadık. RP Sevgilisi : James Lyer Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Paz 14 Kas. 2010, 23:40 | |
| Hayat her zaman sürprizlerle dolu idi.Her zaman yüzünü güldürebilecek olaylar, renkli sürprizler karşınıza çıkıyordu.Peki James bir sürpriz miydi?Hayır değildi.O bir armağandı, o bir lütuftu adeta.Mucize idi o.Aslında övülmeye değecek tüm kelimeleri hak ediyordu.Ama kelimeleri söyleseniz de bir tek kelime dışında hiç biri etkili olmazdı."Sen benimsin, ben senin.Seni çok seviyorum kalbimin sahibi."Zaman ilerliyordu, zaman bizim alehimize ilerliyordu.Doğrultusu bizden yanaydı.Melekler bize şahit olmuştu.Gökyüzünü, yeryüzünü var eden bize şahit olmuştu.Biz birbirimize şahit olmuştuk.Daha ötesi var mıydı ki?
Gördüğü yüzük karşısında şaşkınlığını gizleyemiyordu.Ama şaşkınlıktan daha öte bir şey vardı.O da hayranlık.Aşırı derecede hayranlık uyandıracak biçimde bakıyordu yüzüğe.Bu kadar harika bir şeyi kendi parmaklarında düşünmek bile ona paha biçilmez bir zevk veriyordu.Kocasının bu jesti karşısında ne diyeceğini şaşırmıştı.Ağzından çıkan tek söz "James." olmuştu.Ne söyleyebilirdi ki.Teşekkür mü?Bir teşekkür yetersiz kalırdı.Binlerce kez söylese de yetersizdi.Freya'nın düşündüğü şey yüzüğün maddi boyutu felan değildi.Kocasının ona böylesine bir jest yapmış olmasıydı.Özel bir insandan, özel bir hediye.Freya, James'den aldığı her hediyeye gözü gibi bakıyordu.Buna da öyle bakacaktı.Koruyacaktı.Çünkü o hediye kocasından gelmişti.Biricik aşkından gelen bir hediye.Meraklı bakışlar içinde James yüzüğü aldı ve Freya'nın elini tuttu.Tabi ondan önce ellerine kondurduğu masum öpücük ile Freya üstündeki şaşkınlığı bir an için bile olsun atmıştı.Kulağına gelen müzik sesinin nereden geldiğini anlamak için kafasını çevirdiğinde yanlarına yaklaşan iki kemancıyı fark etti.Azalmaya başlayan şaşkınlığına bir yenisi eklenmişti.Bu kadar süprizi beklemiyordu.Bir günde kocasının bu yoğunluğunda bu denli harikalar yaratmasına çok şaşırmıştı.Yüzünde beliren gülümseme James'e bakarken bir kat daha arttı.James, Freya'nın parmağına yüzüğü takarken kalp atışları biraz daha hızlanmıştı.Dur durak bilmeden hızlanan kalp atışları, kocasına bir adım daha yaklaştığında iki katına çıkmıştı.Müzik eşliğinde ettikleri dans Freya'nın ayaklarını yerden kesiyordu.Sanki altındaki zemin yok olup gitmişti.Sadece kocasının kollarındaydı.Çevrelerini saran kalabalık onları şaşkınlık ve hayretle izliyordu.Belki biraz da zevk almışlardı bu durumdan ki, ayak uyduranlar bile vardı.
Kulağına gelen tanıdık bir ses ile Freya'nın gözleri tekrardan kocasından seyircilerin arasına kaydı.Ses o kadar tanıdık geliyordu ki, şarkıyı söyleyeni gördüğü an tanımıştı.Kocası gerçekten de bir harikaydı.Bu kadar süpriz Freya'nın mutluluğuna mutluluk katıyordu.Heyecanı iki katına çıkmıştı.Şarkı nakarat kısmına geldiğinde Freya ve James birbirlerinin gözlerine bakarak şarkıyı söylüyordu.Hiç bitmesin istiyordu.Hep dans edebilirlerdi.Bu saniyeler ona öylesine kısa geliyordu ki.Zaman sanki çok hızlı akıp geçmişti.Şarkıyı söyleyen kadın, şarkının son sözlerini de söyledikten sonra James kendini geriye çekti ve hafifçe dizlerini kırdı.Bir revans yapan kraldı sanki.Dillere destan olacak bir aşkın kahramanlarından biri bir kraldı.Kendi krallığında hüküm süren.Freya'nın kalbinde sonsuza dek hüküm sürecek bir kral.Freya kocasının yaptığı hareketin ardından eşine bir gülümseme ile karşılık verdi.James sanatçıya teşekkür ederken, Freya kocasına hayranlıkla bakıyordu.Delicesine bir hayranlık.Sanatçı Freya'nın yanına gelip sarıldığında Freya'da aynı şekilde karşılık vermişti.Eşinden aldığı öpücük ile bir adım daha kendine gelme yolunda ilerliyordu.James, Freya'nın elini tuttuğunda bedenini saran ateşler, alev alev körüklenmeye başlamıştı.James'in sözleri kulağına bir tiyatro sahnesinde aşkını haykıran bir adamın sesi gibi geliyordu.Veya bir bebeğin ilk sözleri gibi. "Tabiki de hatırladım kocacım.Unutmak ne mümkün aşkım."Freya gülümsüyordu, James de ona eşlik ediyordu.
Birden o gülümseme son buldu.Freya'nın yüzünde gülümseme değil, acı hakim oldu.Canının acısı bütün benliğini sarmaya başlamıştı.Ne yapacağını şaşırmış durumda James'e bakıyordu.Ağzını açamıyordu.Boğazı kurudu, nefesi tıkandı adeta.İçinden geçirdiği sözler sadece "Şimdi zamanı değil, şimdi zamanı değil." idi.Ama bunu dışarıya vuramıyordu.Vurma çabası boşuna idi.Böylesine güzel bir anı bozmayı hiç istememişti fakat engel olması da imkansızdı.Bu ikinci çocuğu idi ama böylesine bir acıyı daha önce hiç yaşamamıştı.Sabretti, geçer dedi.Ama geçmedi.Kocasının elini öyle sıkı sıkıya tutuyordu ki vücudunu saran acıyı açıkça ona yansıtıyordu.James'in gözlerinde endişe vardı.Freya terlemeye başlamıştı, kafasından aşağıya bir kova su dökülmüşcesine terliyordu. "James, yardım et."Söyleyebildiği tek şey bu olmuştu.Gerisinde sadece ağzından çıkan şey "Aaa..." idi.Bağırıyordu avazı çıktığı kadar bağırıyordu.Etrafını dolduran kalabalığı umursamıyordu.Tek düşündüğü Eyfel kulesinin tepesinde olmasıydı.Hayatındaki en zor anlardan biriydi belki de.Serena'da bu kadarı olmamıştı.En azından bu denli acı çektiğini hatırlamıyordu.Korkudan, heyecandan, acısından avazı çıktığı kadar bağırıyordu.Ama bağırdığında geçecek değildi.Acısı geçen her saniye biraz daha artıyordu.Yüzü bembeyaz olmaya başşlamıştı çoktan, hissediyordu bunu."Bu normal bir doğum değil..." | |
| | | James Lyer Vigoureux Baş Seherbaz
Gerçek Adı : Necdet Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 143 Mücadele Tarafı : Aydınlık... Belirgin Özellikleri : Cesur, Akıllı, Centilmen RP Sevgilisi : Freya Artemis Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Ptsi 29 Kas. 2010, 23:57 | |
| Karısının hafızasına güveniyordu James gösterdiği yüzüğün üzerindeki işlemelerinden hemen tanıyacağını biliyordu ve öğlede olmuştu. Güzel sürprizler yapmayı seviyordu James taktığı yüzüğün karısının yüzündeki ışıltı ile birleşmesini bekliyordu. Belki daha büyük bir ışık donatacaktı James’i iliklerine kadar, belki Paris’in eşsiz güzelliği son bulacak karısının güzelliğine hapsolacaktı. Ama her şey istediği gibi hiçbir zaman gitmeyen bir adamın şimdi kaderi neden değişsin ki, kader James’e her zaman oyunlar oynar sonra karşısına geçer ve bu oyunda James’in neler yapacağını izlerdi. Şimdi de aynı şeyler başına geliyordu, James karısının yüzüne tebessüm ile bakıyordu. Ama bir terslik hissetmeye başlamıştı Freya’nın yüzündeki ışıltı ruhu bedeninden çekilen insan gibi hızlı bir şekilde çekilmişti. Yardım isteği James’in kulaklarına ulaşınca elindeki kadife kutuyu yere düşürdü. James’in yüzündeki tebessüm yok olmuştu. İşte kader yine en saçma oyununu oynuyordu ve James bu sefer elinden geleni yapamıyordu. Elleri soğuktan değil ne yapacağını bilmeyen bir adam olduğundan tutmaz hale gelmişti. İnsanlar etraflarına tekrar dolmaya başlamıştı ama James tepki veremiyor karısına bile sarılamıyordu. Ayakları hissizleşmiş, gözleri tepki vermeden karısına bakıyordu. Konuşmak için ağzını açmak istedikçe ağzı açılmıyordu. Asası ısınmaya başlamıştı ona yardım etmek için her zamanki gibi ama hissizleşmek konusunda çok ileriye gitmişti sol göğsüne oradaki ateş belki onu kendine getirebilir ümidi ile bütün sıcaklığını donmuş bedene bastırarak uyguluyordu. Gözleri açılmış, ağzı da bir o kadar açık adam insanların sesleriyle bile kendine gelemiyordu.
Karşısındaki kadından bir çığlık daha geldiğinde James asasını ok gibi çekti. Ne yapacaktı bir sürü muggle arasında nasıl büyü yapacaktı bilmiyordu ama sıcak asası eline deydiğinde kendine gelmişti. Kafasındaki küçük örümcek ağlarını temizlemekte yararlı gelen asası düşünme yetisine de etki etmeye başlamıştı. Şaşırtma büyüsü yapmalıydı mugglelar diğer tarafa bakarken James karısını tutup cisimlenebilirdi. Asasını biraz aşağıya indirdi şaşırtma büyüsü uygulayacaktı ama gerekli etkiyi yapamayacağından korkuyordu etki alanı kısıtlı olan bir büyüydü. Asasını gökyüzüne çevirdi açık bir havada çakacak bir şimşek tüm ilgiyi birkaç saniyeliğe nede olsa gökyüzüne çevirebilirdi. James asası hazır bir şekilde önünde acılar içinde iki büklüm olmuş ve bağıran karısına yaklaştı ve belinden sıkıca kavradı Freya’nın canı çok yanıyordu orası kesinde James’in kolunu sıkmaya başlamıştı. Kalabalık ‘Doktor’ diye bağırırken James karısının arkasından asasını gökyüzüne doğrultu “Raielectro” asadan çıkan beyaz ışık insanları kendine getirmişti sonrasında gökyüzünden gelen zamansız şimşek ve aydınlık muggleların tüm dikkatini dağıtmıştı. James Freya’yı sıkıca tuttu ve cisimlendi. Her zamankinden daha sert bir iniş olmuştu ayakları yere deydiğinde Freya’nın da ağırlığı James’in üzerine yüklenmişti.
Bacakları biraz kıvrılmıştı ki tüm gücünü topladı. Asasını büyük gösterişli bir binaya doğrultu “Expecto Patronum” asasından çıkan büyük kuşa ağzını sonuna kadar açtı “Hemen buraya gelin o, o doğuruyor hemen” son kelime üzerine bastırarak söylüyordu. Bağırmaya başlamıştı sesi vücudu ile birleşmişti yardım istiyordu aciz kalmıştı karısını sıkıca saran kolları şimdi yeterince kuvvetli değildi. Kapıdan gelecek büyücülerin seslerini duymayı bekliyordu ama karısına da teselli vermek için ağzından hep aynı söz çıkıyordu. “Seni çok seviyorum meleğim dayan, lütfen dayan” biliyordu ne kadar acı dolu zamanlar geçirdiğini belki bir büyünün yapamayacağı kadar acı içerisindeydi ama her zamanki gibi dik durmayı acıya göğüs germeyi başarabiliyordu. İki büklüm olmuş vücudu artık dayanamayacaktı ve kendini bıraktı. James bu durum karşısında daha fazla endişelendi, yerinden oynatmak istemiyordu başlarına bir şey geleceğinden korkuyordu ama şimdi dayanamazdı karısı her şeyiydi. Freya’yı kucağına aldı ve binaya doğru koşmaya başladı. “Seni seviyorum, Seni seviyorum” diyordu belki karısı bu sözleri duymak yerine iyileşmek istiyordu ama söyleyebileceği en güzel ve en özel şeyi söylemekten James biran olsun bile vazgeçmiyordu.
Büyük gösterişli kapıyı ayağı ile açtığında karşısına birçok büyücü gelmişti. Üzerlerinde üniforma olan büyücüler James’in kollarından Freya’yı aldılar. James ne yapacağını bilmeksizin olduğu yerde çakılı kalmıştı Freya çığlıklar atarak giderken James’in elinden bir şey gelmiyordu. “Seni çok seviyorum” diye bağırdı, karısının büyük ışıklı bir odaya alınırken söyleyeceği son sözmüş gibi bağırarak söylüyordu. | |
| | | Freya Artemis Vigoureux Büyüceşûra Baş Hâkimi
Kayıt tarihi : 05/10/10 Mesaj Sayısı : 56 Mücadele Tarafı : Ailesi Belirgin Özellikleri : Güvenilir, sadık. RP Sevgilisi : James Lyer Vigoureux
| Konu: Geri: Mutluluk ve Huzurun Bahçesi Çarş. 01 Ara. 2010, 21:21 | |
| Yavaş yavaş başlayan ve hızını aniden attıran sancılar doruk noktasına geldiğinde ne olacaktı?Aslında daha gelmemiş miydi?Hissettiği acı yüzünün buruşması sanki her şey o anda bitmiş yok olmuştu adeta.Hüzünlenmişti, ilk kez değildi belki de ama son kez de değildi.Aşktan güç aldı, sevgiden güç aldı, mutluluktan güç aldı, huzurdan güç aldı ve en önemlisi kocasından güç aldı.Sıkı sıkıya, körü körüne bağlandığı eşinden güç aldı.Bitkin vücudu dayanma noktasını çoktan aşmıştı.Çevresindeki kalabalık onu hiç ilgilendirmezken o sadece kocasına bakmayı ve unutmayı istiyordu.Ama ne mümkündü ki!Her şey üst üste gelirken yolunda giden romantik dakikalar aniden bozulurken nasıl olurdu da bunları düşünmeden edebilirdi.Acı bedenini esir mi almıştı?Korkuları artık tamamıyla sarmış mıydı onu?Yok mu oluyordu, yoksa küllerinden mi doğuyordu.Sessizce, umutsuzca bağırdı.Ama sesini duyan olmadı.Belki de duydukları ses Freya'nın haykırdığı ses değildi.Herkesin gözlerindeki korku belki de asıl olan korku değildi.Gerçekle yüzleşme vakti geldiyse bile daha çok erkendi.Bir ayrılığın mı, yoksa bir başlangıcın mı habercisi bilinmez bu acılar, bu dayanıklı kadını bile güçsüz kıyabiliyordu.Tek bir bakış, tek bir dokunuş kurtaracaktı sanki onu.Herşeyi bitirip, bir ırmak gibi sürükleyecekti ve yok edecekti.Belki de onun tek bir gülüşünü görmek yetecekti ona."Aaa..."Acısı bütün vücudunu kaplamıştı.
Tek bir dokunuş, kocasından gelen tek bir dokunuş bir anlığına da olsa bütün acısını unutturmuştu ona.Ondan gelen her şeyde olduğu gibi bu dokunuşta da kendisini bulmuştu.Belki her zamanki hayallerine kapılamamıştı ama güç almıştı.Onun dokunuşu ve ardından söylediği sözlere anlam veremeden kendini bir başka yerde bulmuştu.James'in bağırışları, Freya'nın kulağından eksik olmuyordu.Ama cevap veremiyordu.Kötü olan da buydu zaten, ona cevap verememek ona "Aşkım, bir şey yok.Sorun yok." demek istiyordu.Ama sadece acısı vardı.Kocasının korktuğunu anlayabiliyordu, onu korkutmak istemiyordu; onun bu denli endişelenmesini istemiyordu.Ama elinden bir şey gelmiyordu.Gelemiyordu.İleriden gelen doktorları gördüğünde; kocasını bırakmak istemiyordu.Yanında istiyordu onu."James..."Duyuramadı kocasına sesini, ulaştıramadı kendine sesini.Durdu, sadece durdu.Bekledi belki geçer diye ama ardından attığı bir çılğık daha " Aaa..." Sonu gelmiyordu artık.Artık durması imkansızdı.Durmayacaktı, ta ki bu bitene kadar.Bu son bulana kadar.Kocasına son bir defa baktığında girdiği yerin soğukluğu bedenine dolmuştu, eşinden gelen sıcaktık terk etmişti bedenini.Etrafında toplanan bir takım insanlar bir şeyler yapıyor, etrafında dolaşıyordu.Amaçlarını anlayamıyordu, ne yapmaya çalıştıklarını bilemiyordu.Ama acısı da biraz da olsun hafiflemişti.
Şimdi sen ilk adımını mı atacaksın?Şimdi sen bana gülecek misin?Şimdi sen bana dokunacak mısın?Şimdi sen, şimdi sen bana o minicik ellerinle dokunacak; bana o ufacık gözlerinle bakacak mısın?Ne kadar mükemmelsin ne kadar harikasın.Sana bakmaya doyamam ben.Baban, baban beni öyle çok sevdi ki, annen onu öyle çok sevdi ki senle bu sevgiyle büyüyeceksin.Bebeğim bu sana içimde iken son dokunuşum, hayata açtığında gözlerini sana doyasıya bakacağız.Baban da, annen de seni çok sevecek. | |
| | | | Mutluluk ve Huzurun Bahçesi | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|