[size=11]Seçmen Şapka Formu;
Oyuncunun Adı: Dila.
Oyuncunun RP Deneyimi: 3 yıl.
Karakterin Tam Adı ve Soyadı: Bella Lazêrniã Mainley
Karakteristik Özellikleri: Bella'yı tek kelimeyle anlatmak gerekirse bu kelime iyimser olurdu herhalde. Ailesinin çoğu Gryffindor'dan çıkmasına rağmen hiçbir zaman onlar gibi cesaretli olamamıştır Bella. Entellektüel biri de olmadı hiçbir zaman. Yalnızlıkla yetinen adelet yanlısı biridir. Kimseye karışmaz. Her şeyin içinde olumlu bir yan mutlaka bulur.
Sevdikleri: Moda, takılar, doğa ve gece.
Sevmedikleri: Yalan, kötü giyim, sadakatsizlik, gevezelik.
Örnek Rol Oyunu;
İlkbaharın yüzünü göstermesiyle, çiçekler yeniden açmıştı. Güneş hafifçe yüzünü gösteriyordu toprağa. Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulunda her şey normal gibiydi. Sınıflarda dersler işleniyor, öğrenciler koridorlarda oradan oraya koşuşturuyordu. Sekiz afacan arkadaş dışında. İksir yapmak için buluşmuşlardı ve sınıfın boş olması neşelerine neşe katmıştı. Yaşayan ölüm içkisi… Hogwarts’ın tozlu raflarına sinmiş olan kitapların arasından çıkarılmıştı, sadece bir sayfa, okunsa ne çıkardı ki? Çok eskilerden kalma iksiri yapmak ne kadar zor olabilirdi? Bunu hep beraber öğreneceklerdi, içinde ki malzemeleri bulmaları çok uzun sürmüştü ve nihayetinde her şey hazırdı. Beraberce gizlice boş sınıfa süzüldüler. Kapı onların gelişi şerefine açılmış, kimse nedenini sorgulamamıştı. An gelip de birden kazanın altındaki alev harlanınca hepsinin ağzından şaşkınlık nidaları yükseldi. Gülüp geçtiler. Arka fonda yankılana gülme sesini fark eden olduysa da o anın coşkusuyla unutup gittiler.
Tüm malzemeler kazanla buluşmaya başladı. Bella, demlenmiş Pelinotunu kazana koyarken diğerleri iksirleriyle uğraşıyordu. Bella’nın eli çirişotuna giti, o anda gözlerin önüne tanımlayamadığı bir güç aurası belirdi. Gözleri neredeyse kör oluyordu. Kapatmak istedi yapamadı, bağırmak istedi lakin sesi çıkmadı. Sanki bir güç boğazını sıkmış ruhunu bedeninden koparmaya çalışıyordu. Ve o güç, yavaşça Bella’nın bedenini sardı. Bir anda ruhu bedeninden koptu gitti… İşte orada yanı başında durmuş kendini izliyordu.
Olivia bedeninin yanına geldi ve koluna usulca dokundu, “Ne yapıyorsun Bella, Pelinotu ha? Ben o bölümü çoktan geçtim. İstersen sana yardım edebilirim. ’ Bella’nın bedeni hiçbir şey olmamış gibi cevap verdi, ruhu ise uzaktan olanları izliyordu. “Hayır, Olivia kendi işine baksana sen, bak yakalanacağız şimdi. Çabuk Ol!”’ Sandy yine bir şakasına gülüyor ve iksirine çirişotunu koyuyordu. Sonra o güzel gülüşünün yerini acı dolu çığlıklar aldı. Çirişotunu attıktan sonra kazan patlamıştı. Alevler Olivia’nin yüzünü sararak acıyla inletti. Oradan Bella'ya atladı, alevler dur durak bilmiyor, sanki bedenden bedene atladıkça daha da büyüyordu. Lizz’in çığlıklarını Caprice ve Pierre ardından da Mandy ile Alina’ya aynı anda sıçramış Sandy de aralarına sıkıştırmıştı. Yanıyorlardı, canlı canlı kavrulıyor, çığlıkları duvarları sarsıyordu, ama kimse yardıma gelmedi. Gelemedi… Kapı üzerine kilitlenmiş olsa gerek can havliyle kapıya koşmuşlar ama açamamışlardı. Yanıyorlardı, çayır cayır yanıyorlardı…
Ve ruh izledi. Bella kendi bedenine sıçrayan alevle dehşete düşmüş sağa sola koşmuş yardım aramış ama o dadan dışarı adım atamamıştı. Bir şey onu engelliyordu. Dostları, kendi bedeni ruhun şeffaf gözleri önün de kararıp kuruyana kadar izledi. Acısı tarif edilemezdi. Son bir isyanla ruh bedenini üstüne çöktü ve akmayan gözyaşlarını döktü. Zaman durmuş gibiydi, arka fonda duyduğu tiz kahkaha ve Bella koluna değen tenle yerinden sıçradı. “Ne yapıyorsun Bella, Pelinotu ha? Ben o bölümü çoktan geçtim. İstersen sana yardım edebilirim.” Bu Olivia idi karşısında kanlı canlı duruyordu. Bella hıçkırarak bedenine biriktirdiği gözyaşlarını dostunun dehlizine akıttı. Elinde ne varsa savurarak ona sarıldı. “Yaşıyorsun, yaşıyorsun. Yaşıyorsun…” Diğerlerine bakıp kaynayan kazana göz ucuyla baktı. Yaşananlar gözünün önünden film şeridi gibi aktı gitti. Gözlerindeki yaş dinmiyordu. Yeniden yaşamak düşüncesi o anda aklına geliverdi. Hayır o acıyı bir daha yaşayamazdı. Olivia’yı kolundan tuttuğu gibi kapıya yöneldi. Kapı kolunu çekti, ama kapı açılmadı. Tıpkı az önce yaşadığı dehşet anındaki gibiydi. “Buradan çıkmalıyız, Hemen!” Kapıyı daha da zorladı, bir yandan da Olivia’yı tutuyordu. “LANET OLASI SINIFTAN ÇIKMALIYIZ DEDİM SİZE!” Caprice asasını çıkartarak kapıya doğru büyülü bir akım gönderdi. Kapı açılmıyordu. Pierre ve Lizz de asalarını çıkartarak kapıya daha da güçlü bir büyü gönderdiler. Sandy olanlara şaşırmış gülüyordu. “Hadi ama neler oluyor, buraya gelir misiniz, hepiniz? Bütün okulu başımıza toplayacaksınız!” Ve kapı gürültüyle açıldı. “ Buradan çıkmamız lazım Olivia. Gördüm! İksir patlayacak ve hepimiz öleceğiz! Lütf…’ Sözlerine devam edemedi. Çünkü o anda Sandy’nin gülen sesini duydu. Aynı hayalinde ki gibiydi. “ Sandy! Hayır yapma! ’ dedi ve “buradan çıkalım lütfen” diyerek açılan kapıdan hızla çıktı. “Pierre hadi, Bella’ya yardım etmeliyiz.” Caprice Lizz’i de kolundan tuttuğu gibi Bella’nın arkasından sınıftan çıktı. Pierre çoktan uzaklaşmış Oliva’nın yanına yere çömüştü bile. Bella ayaklarının derman bulamadan kendini yere atmış bağırıyordu. “Sandy, bırak şu lanet olası otu! ’ derken Sandy’nin elinden kayan ot iksire düştü. Ardından gelen patlama!
Dünya bir anda karardı… Beş arkadaş patlamanın şiddetiyle koridorun her bir yanına savrulurken bilinçleri acılar içinde onları terk etti. Sınıfta kalan üç öğrenci ise... ne ilk olacaklardı ne de son, yitip gidenler kervanına o gün üç küçük beden daha katıldı, bir daha geri dönmemek üzere. Ölüm alevden kollarıyla sarmıştı onları.