-Lola Delbin. Kibirli ve kendini beğenmiştir. Ucundan kıyısından narsist olduğu söylenebilir. Mantığını kullanarak hareket eder, duygularının esiri olmaz. Guruludur. Pratik bir zekaya sahiptir. Genellikle dinler, gerek olmadıkça konuşmaz. Kolay kışkırtılabilir.
-Karşı cins, kahve, elektronik aletler, arabalar, fotoğraf çekmek.
-Boşboğazlar, ekşi, sivilceler, rakip gördüğü herkes.
•
"Bak," dedi saçları kırlaşmaya yüz tutmuş adam oğluna.
"Görüyor musun? Gece bile yıldızların ışığını soğuramıyor." Küçük çocuk hayranlıkla seyretmişti o gece gökyüzünü. Şimdi ağzı hafifçe açılmış, gözleri umutla yıldızları tararken düşünüyordu babasını. Küçük bir çocuk olmaktan çok uzak olduğu bu akşam nasıl da ihtiyacı vardı babasına, babasının güven veren kokusuna. Nitekim düşünceleri sert bir parfüm kokusuyla bölündü. Arkasındaki kişi hafifçe boğazını temizledi. Genç adam derin bir nefes alarak sesin kaynağına döndürdü yüzünü. Gençti. Güzeldi. Kızıl kıvırcık saçları bukleler halinde omuzlarını yalıyordu. Fiziğine kusur bulmak imkansız gibiydi; dolgun göğüsleri ve biçimli kalça hatlarıyla her erkeğin rüyalarını süsleyecek bir kızdı.
"İşte geldim." Sesi, insanı hayattan soyutlayıp bir düş dünyasının içine bırakıveriyordu sanki. Öylesine melodik, öylesine pürüzsüzdü. Adamın gözleri, kızın yeşil gözlerine değince buğulandı. Dudaklarından fırlamak üzere olan aşk sözcüklerini yutkundu. Geri gönderdi hepsini kalbine. Tüm ciddiyetini takınarak homurdandı.
"Teşekkür ederim." Kızın güzel yüzü sabırsızlık içinde seğiriyodu sanki. Elmacık kemiklerine vuran sokak lambasının sönük ışığında olduğundan da masum gözüküyordu. Genç adam, konuşmaya devam etti.
"Artık birlikte olamayız." Kalbine bir hançer saplandı. Genç kızın yüzünden kısa süreli bir şok ifadesi gelip geçti. Sakinliğini koruyarak sorduğu
"Neden," sorusu, adamın kalbindeki hançeri daha da derinlere itti sanki. Yüzüne sahici olmaktan çok uzak bir gülümseme oturtup cevapladı:
"Başka biri var hayatımda." Kalbi şimdi şiddetle kanıyordu. Ona sadakati öğreten kadının gözleri yaşlarla gölgelendi. Çenesi hafifçe titrer hâlde
"Öyle olsun." dedi. Sorgulamadan, isyan etmeden kabul etti ayrılığı.
"Hoşçakal öyleyse." genç adam, artık kalp denen organdan yoksundu.
O, arkasını döndü. Saçları savruldu hafifçe, parfümü adamın burnuna doldu. Oradan yol bulup beynine kazındı. O kokuyu asla unutmayacağından emin hâlde yürüdü boş sokakta, kadının ters istikametinde. Topuk seslerini hâlâ duyuyor muydu, yoksa uyduruyor muydu? Bir kedi, ilerideki çöp konteynerinin içinde debeleniyor, mırlıyordu. Genç adamın ela gözlerinden yaşlar boşandı. Ruhunu kendi elleriyle Azrail'e teslim etmiş biri olarak ağlıyor, ağlıyordu. Dermansız kalan bacakları ağırıyor olsa da umursayacak durumda değildi. Gecenin sessizliğini yırtarak ağlıyordu, kimi rahatsız ettiğini umursamadan ağlıyordu. Daha fazla dayanamayarak yol kenarındaki kaldırıma çöktü. Ellerini başının arasına alarak ağlamaya devam etti...
Gözlerindeki yaşlar bitene kadar sürdürdü bu eylemi. Nitekim durup soluklanınca kaldırdı başını göğe doğru. Yukarıda hiçbir şey yoktu; karanlığa boyun eğmemek için bir umut sembolü olan yıldızlardan eser yoktu artık. Umutsuzluk, onları yutmuştu. Artık umut yoktu...