Desire Belcourt Ravenclaw IV. Sınıf
Kayıt tarihi : 20/01/11 Mesaj Sayısı : 2 Mücadele Tarafı : Tarafsız
| Konu: Dee B e l c o u r t Perş. 20 Ocak 2011, 14:45 | |
| Liena, Yaklaşık bir buçuk sene, kesintili. Desire Rolleen Belcourt ■ Kibirli ve biraz kendini beğenmiş diğerlerinden pek bir farkı olmayan, safkan büyücü ailesi Munroeların soyundan gelen klasik öğrenci değerlerinin tümüne uyan bir kızdır Petra. Yine de boş bir zengin kızı olduğunu düşünen kesinlikle yanılıyor, tahmin edemeyeceğiniz bir şekilde çalışan bir beyne ve düşünce yapısına sahiptir o. Zekası ile etkileyemeyeceği kimse yoktur ve bunu herkes bilir. Onunla tanışan herkes ilk başta soğuk tavırları yüzünden itici bir kız olduğu izlenimine kapılsada o enerjik ve sevimli biridir aslında... Yanlızca ördüğü duvarlar o sevilesi kızı "boş" olarak nitelendirdiği kimseye göstermez. İnsanlar hakkındaki düşüncelerini çok çabuk dışarıya yansıtmaz. Kişilerin tavırları ile onları etiketler. Hoşuna gitmeyen davranışlara sahip bir insanı çevresinde görmeye dayanamaz. Kolay kin besler. Olayları dramatikleştirmeye ve büyütmeye bayılır. Canını sıkan bir kimseye güvenmez ve başkalarının da ondan soyutlanması için elinden geleni ardına koymaz. Ders çalışmaktan hoşlanmaz fakat notları profesörlerin gözünde dersi dinlemeyen bir kız için mükemmeldir. Birilerine muhtaç olmaktan ve küçük görülmekten nefret eder. Bunu kaldıramaz ve böyle birşeyin altında asla kalmaz. “Eski kilisenin kulesi ve bahçe duvarları, sonbahar yağmuruyla kararmış… Korkunç rüzgârlar yasak nidalarla, karanlığı geri çağırmış…” Tarih 28 Kasım, 1897. Ufak tefek, kısa boylu bir kız çocuğu Londra’nın karanlık ara sokaklarında acele içinde ilerliyor. Saat sabah dörde gelmek üzere… Etraf hala gecenin kalın örtüsüne bürülü. Kızın iblis yeşili parlak gözleri karanlığın içinde belirgin iki nokta halini almış. Soğuktan buz tutmuş parmaklarını nefesi ile ısıtmak için bir süre duraklıyor. O an aklına bir şey geliyor sanki... Deli gibi etrafı tarıyor gözleri. Onu uzaktan izleyen biri takip edildiğini düşündüğüne yemin edebilir. Yeniden yürümeye başlıyor. Bu defa daha hızlı adımları… Rahatsız pabuçlarının yere vurdukça çıkardıkları takırtılardan başka hiçbir ses yok ortalıkta. Şimdi daldığı sokak ona hiç ama hiç tanıdık gelmiyor. Burayı daha önce görmedi. Annesi ile pazar alışverişlerinden sonra o garip kadınlara yardım etmek için dolaştıkları sokaklardan biri değil bu. Yutkunuyor, yakınlarda bir hareketlilik var gibi. Adım sesleri yaklaşıyor kızın bulunduğu tarafa doğru. Küçük kız biraz geriliyor, duvara yaslanıyor. O sırada yerde sızıp kalmış bir sarhoşun eline bastığının farkına bile değil. Kafasının içine doluyor sarhoşun bilinçaltındaki her bir arzusu… Adam afyon istiyor. Elbette. Yüzünü buruşturuyor, başını sallıyor… Kimsenin düşüncelerini duymak istemiyor. Ablası gibi olmak demek bu, delirmek demek çünkü... O sırada adım sesleri daha da yaklaşıyor… İleride iri bir siluet görülüyor ve gördüğü şekil saniyede kayboluyor. Tamam, delilik git gide yaklaşıyor. Kızın kiliseyi bulması gerek. Yaklaşık on dakika önce çalan çanın geldiği yeri doğru kestirmişse gayet yakın kutsal toprağa. Dua etmesi gerektiğini biliyor, kötüyü ve onun sunduklarını reddetmesi için Yüce Lord’dan güç almalı… Kiliseye varana kadar koşuyor. Hava hala aydınlanmadı. Karanlıkta katedralin korkunç göründüğünü bile söyleyebilir. Demir kapıyı var gücüyle itiyor. İçinde kötü bir his var ama fazla kafa yormaması gerektiğini biliyor… Kilisenin kapısını açmasıyla mumların rüzgârın etkisi ile sönmesi bir oluyor. Neyse ki yanında kibrit var kızın. Çantadan çıkarıyor ve mumları tek tek yakıyor yeniden. Kilisenin tavanı o kadar yüksek ki yanan ışık oraya kadar ulaşamıyor. Tepesine çökmüş karanlıkla birlikte yürümeye başlıyor kız. Kilisenin içindeki demirliklerin önünde duruyor. Tribelon… “Lanetlilerin, küslerin, kötülerin ve Hristiyan olmayanların buradan ileri gitmesi yasak…” Parmaklarını demirliklere daldırıyor. Belki de bir kere gücü kullanmanın sakıncası olmaz. Demirliklerden geçebilir. Ablasını duvardan geçerken görmüştü çünkü daha önce. Gözlerini kapatıyor ve odaklanıyor. İki saniye sonra demirlikleri de aşmış. Fakat içindeki kötü his daha da büyüyor. Hızla altarın olduğu yere doğru ilerliyor. Daha önce tribelonu hiç geçmedi kız ama annesi ona burada pederin İsa’nın kendini feda etmesini temsilen şarabı ve ması karıştırdığını anlatmış… Kuma batırılmış mumlardan birini eline alıyor ve yere çöküyor. “Göklerdeki babamız; adın yücelsin, senin hâkimiyetin gelsin…” Duasını bitiremeden kilise karanlığa bürünüyor. Bir kahkaha sesi içeride yankılanıyor ve kızın gözleri eskisinden de parlak bir hal alıyor. Şimdi göz bebekleri tamamen kayıp… İçerisi yeniden aydınlandığında gölgeleri görüyor. Milyonlarcalar. Hepsi bir ağızdan bir şeyler homurdanıyor. Hiç birinin ne dediğini seçemiyor kız… Fakat biri beyninin içine giriyor. Bir ses duyuyor kız. Kendi iç sesi değil. Daha güçlü ve boğuk bir erkek sesi… “Melez, yerden kalk ve asıl efendilerine selam ver. Jocleyne Chatlion, atalarının günahı ile yıkan. Sonsuz güce selam ver çocuk. Sana sununana minnet duy. Seni sevene, lanetinle kabul edene gel…”O günden sonra kimse birdaha göremiyor kızı. Ablası biliyor nerede olduğunu, safkan bir cadının kanının peşine sürüyor efendiler onu. Tüm melezleri sonsuz güce boğabilmek adına…
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 123 Mücadele Tarafı : Hogwarts.
| Konu: Geri: Dee B e l c o u r t Cuma 21 Ocak 2011, 02:25 | |
| Ravenclaw, IV.Sınıf.
Hogwarts'a hoşgeldin evlat! | |
|