Fiendfyre
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Foren Alator
Seherbaz
Seherbaz
Foren Alator


Gerçek Adı : Yargı Bilgiç
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 09/09/10
Mesaj Sayısı : 504
Mücadele Tarafı : aydınlık
Belirgin Özellikleri : Merak, arkadaşlarına bağlılık, maceraperest
RP Sevgilisi : Galadrıel Lûthien

Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Empty
MesajKonu: Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer.   Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Icon_minitimeCuma 24 Ara. 2010, 23:07

Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Moz-screenshotKeşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Moz-screenshot-1

Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Images?q=tbn:0f7e9nLCSiM26MKeşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Images?q=tbn:0oglJohG9_uJEM


Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Moz-screenshot-2Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Moz-screenshot-3



Kişiler: Foren Alator & Galadriel Lüthien

Kurgu: Özel bir akşam yemeği

Zaman: Bir sonbahar gecesi

Yer: Alator Malikanesi'nin Salonu







Önemli bir gece… Kendisi ve bugünkü konuğu için çok önemli bir gece hem de. Aynı zamanda özel bir gece. Kaç defa onunla baş başa özel zamanlar geçirebilmişti? Kaç defa evini kendisi için böyle önemli anlarda kullanabilmişti… pek az. Hayatın olağan akışı içinde gerçekleşen olağandışı durumlar birbirlerine zaman ayırmalarını kısıtlıyordu. Fakat bu geceyi özel olarak ayarlamışlardı. Ne sonu gelmez nöbetler ne de herhangi bir iş vardı. Sadece sevdiği kadın, Galadriel’le birlikte vakit geçirecekti. Bu geceki tek programı oydu. Onu düşününce yüzüne istem dışı bir gülümseme yerleşmişti. Nasıl niteleyebilirdi Galadriel’i? Kurtarıcısı mı yoksa sevdiği kadın mı? Bazen sıfatlar yetersiz kalıyordu onu tanımlamaya. Hayatının en büyük kurtarıcısı olmuştu sır dolu mekanlarda. Geçmişleri nereye kadar dayanıyordu? Bir yıl önceye kadar mı, yoksa asırlık bir hikayeleri mi vardı? Bu hikayeyi anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalıyordu çoğu zaman. Zaten böyle bir şeyi anlatmaya niyeti yoktu; sadece hissetmesi, yaşaması yetiyordu.

Yemek masasının üstüne koyduğu beyaz gül yaprakları da hikayesinin ağırlığını taşırmışçasına masayla bütünleşiyordu. Yumuşak dokunuşlarla ekledikleri etrafa serpiştirilmiş mumların loş ışıkları eşliğinde mistik bir havaya bürünüyordu. Mumlardan yayılan ışıklar kristal şarap bardaklarına çarpıp masaya dağılıyordu salonun atmosferini desteklercesine. Yemek tabakları belirli bir estetik içinde masada bulunurken çatal bıçak takımları da yanlarında yerini almıştı. İnce mumların ortasında duran yemek kapları büyücünün burun deliklerini doldurarak daha da acıkmasını sağlıyordu. Masadaki estetik görünüşü defalarca izlerken hissettiği heyecanı gizleyemiyordu. Gözü şaraba takılınca içkinin Galadriel’in sevdiği kıvamda olduğunu bir kez daha neşeyle hatırladı. Sıcak bir kırmızı şarap… bundan iyisi olamazdı. Gözleri pencereden görünen dağların manzarasına kaydığında akşam karanlığında bile muhteşem göründüklerini düşündü. " Her şey mükemmel. "

Birkaç adım geri gidip hazırlıklarını bir kez daha gözden geçirdi titizlikle. Masa muhteşem bir şekilde ortada yerini almıştı. Yeri boydan boya kaplayan iran halısının yumuşak dokumasıysa bakışlarda uyandırdığı dokunuşlardan bile anlaşılıyordu. Duvar kenarında mütevazi bir sessizliğe gömülmüş gramafonu görünce gülümsedi. Bu gece harika nağmeler yükselecekti ondan. Ayrıca masadaki çiçekler Galadriel’in en sevdikleriydi ki aynı zamanda onun ruhunun güzelliğini simgeliyordu. Salonun diğer noktalarına dağılmış mumlardan süzülen ışıklara bakınca bir tapınakta olduğunu düşündü bir an için. Bu düşünce yüzünde anlamlı bir ifadenin belirmesine neden oldu genç büyücünün. Aralarındaki ilişki de böylesine derin ve güçlü değil miydi? Belki de en güçlüsü ve… güzeli.

Vitrindeki yansımasını görünce kendini baştan aşağı süzdü. Siyah beyaz bir takım elbise içinde ne kadar etkileyici göründüğünü anlaması güçtü. Her şeyin mükemmel olmasını istiyordu; fakat bunu sağlayabilmiş miydi acaba? Kravat ya da benzeri bir aksesuar kullanmamıştı; zaten kullanmayı da sevmiyordu. Dağınık saçlarına gözleri ilişince sıkılgan bir tavırla yüzünü ekşitti. Zaten saçlarını hiçbir zaman belli bir düzende tutamamıştı. Gerçi önemli olan kendisinin beğenmesi değildi, hazırlandığı kişinin kendini beğenmesi ve bu gece için mutlu olması yeterdi. Saatine baktığında birazdan burada olacağını düşündü. Hiçbir yere geciktiğini görmemişti. Yine de sabırsızca salonun geriye kalan kısmında gözlerini gezdirdi. Aile bireylerinin fotoğraflarını görünce değişik duygulara kapıldı. Kendi ailesinden annesi dışında kimseyi görmemişti. Tüm hayatını dışarıda geçirmiş zaten az miktarda kalan aile üyelerini hiç görememişti. Ne düşünmesi gerekiyordu onlar hakkında? Ailesinin geçmişini araştırmıştı elbette ve yaptıkları saygı duyulması gereken şeylerdi. Ailenin kurucusu Gabriel Alator’un uyuklayan resmine bakarken derin bir sessizliğe bürünmüştü.




En son Foren Alator tarafından Paz 26 Ara. 2010, 19:10 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Galadrıel Lûthien
Amheh Tarikatı Lideri
Amheh Tarikatı Lideri
Galadrıel Lûthien


Gerçek Adı : Mine
Kayıt tarihi : 26/10/10
Mesaj Sayısı : 224
Mücadele Tarafı : Karanlık ve gizemli...
RP Sevgilisi : Foren Alator

Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Empty
MesajKonu: Geri: Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer.   Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Icon_minitimePaz 26 Ara. 2010, 19:54



Elleri tir tir titriyordu. “Hadi Galadrıel aptal bir Hogwarts’lı gibi davranma, sanki ilk defa yemeğe çıkıyorsun!” Elbiseleri gar dolabından tek tek havada süzülüp ona doğru geliyor, gülümseyen surat ifadesi buruşuk ninelerinkine dönüp yatağının üzerine yığılmasına neden oluyordu. “hay aksi küf kokulu cadılar…” Onca zenginliğin içinde fakirlik çekmek bu olsa gerekti. Siyah, kahve hayır, belki de mavi… saatler birbirini kovalarken akşam geldi çattı. Konuşmayı bırak nefes almaya bile cesaret edemeyen evcinleri gizli saklı, en ücra köşelerde sessizce efendilerini izliyorlardı. Her an onları çağırabilirdi. “İşte bu!” o da ne, yoksa bu gizemli kraliçe gülümsüyor muydu? Evcinleri saklandıkları yerde birbirlerine baktılar. Efendileri yoksa deliriyor muydu? Ne olursa olsun o efendiydi ve bu değişiklik onların başına dert açacak gibi görünüyordu. Ve beklenen fırtınanın ilk sinyalleri gök gürültüsünü andıran bir haykırışla geldi. “Ayakkabılarım nerede!” Aynanın karşısında durmuş gümüş rengiyle ışıltılar saçan dekolte elbisesini seyrediyordu. Yanı başında biten evcininden ayakkabılarını aldı renginin elbisesine uyumlu olup olmadığını kontrol etti. “Mükemmel, işte bu” derken ayakkabılara asasını değdirdi ve sihirli pırıltılarla daha da zenginleştirdi. Saçlarını dağınık bırakmak her zaman tercih ettiği bir sitildi, son bir kez eliyle kadifemsi yumuşaklığı teyit edip ayakkabıları evcinine verdi. Kendi giyecek değildi ya? Titrek eller gümüş ayakkabıları ayağına giydirirken elinde parfüm şişesi hangi kokunun daha çekici olduğunu kontrol ediyordu. “Amour, Kenzo her zaman …” Parfüm tercihi her zaman aynıydı gene de aynı senaryoyu Foren ile buluştuğu her randevu da tekrarlıyordu. Sıkılmadan, yeniden ve yeniden…

Akrep yelkovanı kovalamayı bitirip, çanın sesiyle kaçınılmaz sona ulaştığında, altı kere inleyen kilise duvarları artık zamanın dolduğunu haber veriyordu. Galadrıel, üstüne geceden daha karanlık pelerini alarak başlığını kaldırdı. Asası elindeyken kendine son bir kez bakamamanın verdiği pişmanlıkla malikânenin kapısında durdu. İçinden, dönsem mi, diye geçirirken çan yedinci ve son vuruşunu yapıp sustu. Geç mi kalmıştı? Gerisin geri dönerek malikânenin kapısından hızla çıktı. Çiğ tutmuş çimenleri gümüş ayakkabılarıyla ezerken mutluluktan kanat takmış melekleri andırıyordu. Kara melek pelerininin uçuşan etekleriyle bahçe avlusundan çıktı ve assını o anda çıkartıp büyülü sözcükleri gecenin karanlığına saldı. Fransa’dan Londra’ya gelmek birkaç saniye aldı. İşte, oradaydı; büyük ve ihtişamlı Alator malikânesi. İhtişamı ne İngiltere’nin yeşile doyuran bereketinden ne de malikanenin yüz ölçümünden geliyordu, Galadrıel’in mükemmelliği hissettirmesinin tek bir nedeni vardı; içinde barındırdığı asil varlık, Foren.

Sonbaharın tüm ayrıntılarını taşıyan Lonra’nın yaşlı suretinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Bu yaşlı kenti derinden yaralayan derdi neydi, diye düşünmedi zaten biliyordu. “Şimdi değil yaşlı dostum, şimdi değil…” Yüzündeki ifade derin ve acımasızcaydı. Yaşlı kentin acısını bir yere koyup sevgilisine odaklandı. Tek arzusu dertsiz ve tasasız normal bir cadı gibi yemek yiyip sevdiği adamla mucizeler yaratmaktı. Gülümsedi, normal cadılar mucize yaratmazlar yaratılan mucizelere hayranlıklarını dile getirip yaratıcılarına şükrederlerdi. Ne yaparsa yapsın normal bir cadı asla olamayacaktı. Derin bir nefes alıp ilk adımını attı. Asası elinde pelerininden aşağı süzülen su damlacıklarına komutlar verdi. Islanmaktan hoşlanmıyordu, tek başınayken hele… Romantizm ne zaman kaybolmuş yerini gerçekçiliğe bırakmıştı, nefes almaya başlayalı binlerce yılın ardından aşk ne zaman kapısını çalmıştı? Arnavut kaldırımlı dar patikada yürürken bir yandan da hatıralar ve kendi vicdanıyla yüzleşiyordu. Aklına kızı geldi ve oğlu. Yapması gerekenler yapılmış ve dünyaya gelmişlerdi. Peki, ama ya duygular? Ona bir ömür gibi gelen yolun sonunda malikânenin dış kapısında durdu. Daha önce böylesi bir duyguyla karşılaşmamıştı. Ellerini pelerinin cebinden çıkardı ve başındaki şapkasını gerisin geri iterek üzerindeki büyüyü kaldırdı. Hissetmek istiyordu, yağmuru ve onu. Yüzüne düşen ilk yağmur damlasıyla irkildi. Soğuktu, ama kalbi, hayır ruhu yanıyordu aşk ve heyecanla kavruluyordu. Tenini yalayan rüzgâr ve yağmur bedenini soğutmaya yeltense de ruhu alev alev yanıyordu. Kendi etrafında döndü. Ayakkabıları gözüne daha da parlak geliyordu, birden üzerindeki gümüş ipliklerden örülmüş narin elbisesinin yağmur altında nasıl görüleceğini düşündü ve ani bir hareketle üzerindeki pelerini çıkardı. Asasını karşısında duran kapıya yönlendirip usulca seslendi: “Foren… Foren… Foren…” kapalı kapının ardından sesinin duyuran büyüyü bitirdiğinde asını iç cebine koydu ve yağmur altında kollarını iki yana açıp gökyüzüne doğru başını kaldırdı. Gözleri kapalıydı, sanki büyülenmişçesine öylece duruyordu. Yağmurun altında ıslak ve bir o kadar aşık. Hem de sırılsıklam…

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Foren Alator
Seherbaz
Seherbaz
Foren Alator


Gerçek Adı : Yargı Bilgiç
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 09/09/10
Mesaj Sayısı : 504
Mücadele Tarafı : aydınlık
Belirgin Özellikleri : Merak, arkadaşlarına bağlılık, maceraperest
RP Sevgilisi : Galadrıel Lûthien

Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Empty
MesajKonu: Geri: Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer.   Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer. Icon_minitimePaz 26 Ara. 2010, 21:39



Duyduğu bir ses üzerine fotoğraflara odaklanmış olan ilgisi tamamen dağıldı. Su gibi berrak ve pürüzsüz bir nağme kulaklarını okşadığında beklediği kişinin geldiğini anlamıştı. Kalp atışlarını duymaya başladığı sırada hızla kapıya koştu. Kapı kolunu nasıl tuttuğunu anlamadan kapıyı açtı ve… onu gördü. Bir tanrıça kadar güzel ve kusursuzdu. Gümüş rengi kıyafetleri ve yağmura meydan okurmuş gibi duruşu hayranlık vericiydi. Başını kaldırıp yağmura baktığı sırada yağan her bir tanenin sevgilisinin güzelliğine güzellik kattığını düşünerek bir zamanlar tanıdığı bir keşişin sözleri kulaklarını doldurdu. Yağmurda özgürlük vardır. Anlayabilmiş miydi o zaman bu sözlerin manasını, peki ya şimdi anlayabiliyor muydu? Hayır; ama umurunda da değildi. Sevgilisine yaklaşmak için yağmura adımını attığı anda iki özgür insanın şuanda birbirlerine tutkun olduğunu biliyordu. Teninde hissettiği soğukluk benliğinin alev almış köşelerine nüfuz edemiyordu. Birkaç adımda aldığı mesafenin sonunda sevdiği tek kadını kucakladı. Bir kaç saniye öylece durdu… Özgür ve tutkun. Hissettiği sıcaklık yağmurun yaymaya çalıştığı soğukluğu engelliyordu. Gözlerini Galadrıel’den alıp gökyüzüne bakınca yüzü muzipçe aydınlandı. Cadının ellerini tutup kapıdan birkaç adım daha uzaklaştılar. Usulca asasını çıkardı. Dragonat’ın ikisi arasındaki bağa katkılarını hatırlayınca bir bakış attı cadıya. Parlayan mavi gözlerde kısacık bir süre esir olduktan sonra asasını havaya kaldırdı. “ Yağmurda özgürlük vardır . “ Anlaşılmaz gelmiş olmalıydı sözleri. Bunu önemsemeden Dragonat’tan saydam renkte bir huzme fırlattı. Yükseldikçe yükselen huzmeye bakarken genç büyücü yüksekte bir noktada yoğunlaşmayı fark etti. Bir kaç saniye içinde de bulundukları noktaya geçici süreyle daha fazla yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmurun artan şiddeti böylece daha fazla özgürlük getirmişti onlara ve… tutku. “Şimdi daha özgür ve… tutkunuz. “ Sesinin titremesine mani olamamıştı artık. Üzerlerine sel gibi yağan yağmurun altında içten bir şekilde güldü. Deli miydi? Belki de öyleydi. Ama kendisine böyle delice işler yaptıran varlıksa tam karşısında duruyordu.

Yağış eski şekline dönünce içeri girme vaktinin geldiğini anlamıştı. Foren, Galadrıel’in elinden tutup yavaş adımlarla onu içeriye soktu. Üstlerinin haline bakarak kahkaha attı. “ Biliyor musun, biz deliyiz. “ Az önce jilet gibi duran takımı sudan sırılsıklam olmuş ve yerin döşemelerini ıslatıyordu. Galadrıel’in de benzer durumda olduğunu gördü. Sevdiği kadına kısacık bir süre bakarken onun güzelliğini hiçbir şeyin bozamadığını gördü. İçinde boğulabileceği mavi bakışların çevresinden süzülen sular ona ayrı bir çekicilik katmıştı. Bu halde daha fazla duramayacaklarını düşünerek asasıyla Galadrıel’in üzerinde kurutma büyüsünü uyguladı. Hemen ardından kendi üzerinde de aynı şeyi yaptıktan sonra salona yöneldiler. Kadının buraya daha önce hiç gelmemiş olduğunu düşünerek bir iki şey söyleme ihtiyacı hissetti. “ Bu malikanenin tarihi 13. yüzyıla kadar dayanıyor. Atalarıma yüzyıllarca barınak olmuş bildiğin gibi ve şimdi bizim. Gerçi senin evinde kalıyoruz; ama burada sadece Blair yaşıyor. “ Tüm hikayeyi anlatmak isterdi; fakat uzun uzadıya konuşup kadının canını sıkmak istemiyordu. Salona ulaştıklarında yemek masasını gösterek bir kaç saniye cadının masaya bakması için izin verdi. Onun için hazırladığı bunca şeyden memnun olmasını diliyordu içten içe. Fazla zaman kaybetmeden masanın başına gidip sandalyeyi çekti tıpkı muggleların yaptığı gibi. Sempatik bir reverans eşliğinde onu buyur etti. “ Buyrun kraliçem. “ Kadın oturduktan sonra masanın kenarına geçip kaplarla örtülmüş yemekleri açtı. Her şeyi fransız usulü yapmıştı. Fransız salatası, mantar, zeytinyağlı biber kızartması başlangıç yemeği olarak göz dolduruyordu. Ana yemek olaraksa şaraplı tas kebabına tedirginlikle baktı bir an. Her nedense bu yemeği yaparken kararsız kalmıştı ve her şeyden önemlisi kenarda duran sıcak kırmızı şarap iştah açıcıydı. Başlangıç yemeklerinden azar azar alıp tabağa doldururken cadıya bakıp sıcak gülümsemeler yolluyordu.

Bir garson edasıyla durup etrafa bakınınca bir şeylerin eksik olduğunu gördü…Müzik! “ Tabi her yemeğin vazgeçilmezini unutmayalım. “ Asasının bir iki sallayışı sonunda gramafondan cezbedici notalar yükselmeye başlamıştı. Hiçbir söz olmayıp sadece enstrümantal bir şarkı çalıyordu ki bu gece için çalacak her müzik böyleydi. Yan flutü çağrıştıran bir çalgıdan gelen sesler sanki bu dünyaya ait değilmiş gibi bir izlenim veriyordu. Yumuşak ve su gibi akışkan bir sesti bu, ki çoğu zaman sevdiğinin sesini de buna benzetebiliyordu. İnsanı türlü türlü hayallere sürükleyen bir şahaseri dinleyerek yemeklerin tadına bakmak her zaman olağanüstü bir şey sayılırdı. Ayrıca yanınızda sevginizin cisim almış şekli de varsa o anın kutsallığı paha biçilemezdi o anın. Fakat Foren tüm bu mabedin ortasına bir anının düşmesini engelleyememişti maziden gelen bir hayalete ait. Julia’ya ilişkin anıları aklına gelince bir an durakladı. Gözleri Galadrıel’in üzerinde onu düşünürken kendinden iğreniyordu. Fakat kimi zaman geçmişe duyulan bir özlem kendisine işkence ediyor, canını acıtıyordu. Şahsına yağdırdığı lanetler dindiremiyordu acısını ve acizliğini. Haydi Foren kendine gel. Bir hayaletin şimdi bile kendisini bu hale sokmasına inanamıyordu. Yüreğindeki korlar haykırmasını gerektirse de mimiklerinde hiçbir tepki oluşturmadı. Aynı ifadeyi koruyordu acizlikle yoğrulmuş bir ruhla. Yeter! Bir anlık silkelenmeyle kendine geldi. Geçmişinin bu geceye gölge düşürmesine izin vermeyecekti. Bunu yapamazdı. Az önceki tuhaflıklarını müziğe bağlayabilecek olması kendisi için en azından bir kaçış bir imkanıydı.

Asıl sevdiği asil varlığa bakınca tekrar içi ısındı. Gerçeklik buradaydı işte. Mutluluğu geçmişte aramaya gerek yoktu. Her şey yanıbaşındaydı, bir kaç metre önünde duruyordu. Tutkunu olduğu mavi gözlere bakıp hiçbir şeyin bunu değiştiremeyeceğini düşündü. Bağlılıkları paha biçilmezdi ,bunu yıpratmaya kimsenin gücü yetmezken geçmişin hayaletlerine asla bu fırsatı veremezdi. Galadriel gerçek mutluluğu kendisine verebilmiş kişiydi, çelişkilerini hoş gören biriydi. Değerini bir başkasıyla kıyaslayamazdı. Tüm bu farkındalıkla eli şaraba gitti. Yavaşça şarabı açtıktan sonra kristal bardağa tadımlık bir miktar doldurdu. “ Herhalde önce tatmak istersin. “Gözleri mavi derinliklere dalmış bir şekilde öylece duruyordu büyülenmişçesine. Şarabın yaydığı sıcaklık ve enfes kokuysa önce yüreğinden akıyordu tutkuyla…


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Keşif: Kalbe Giden Yol Mideden Geçer.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Fiendfyre :: Yerleşim Merkezleri :: Londra :: Alator Malikanesi-
Buraya geçin: