Stephanie Tessie Sheela Slytherin V. Sınıf
Kayıt tarihi : 14/11/10 Mesaj Sayısı : 8 Mücadele Tarafı : Karanlık~ RP Sevgilisi : Yok~
| Konu: Stephanie Tess. Paz 14 Kas. 2010, 22:20 | |
| Oyuncunun Adı: Özge Oyuncunun RP Deneyimi: 2 Yıl İstenilen Sınıf: V. Sınıf Karakterin Tam Adı ve Soyadı: Stephanie Tessie Sheela Karakteristik Özellikleri: *Küstahlığı ve sinsiliği sevmiyor.(Tabi kendi yapmadığı sürece) *Tüm aile bireyleri karanlık tarafta olduğu için bu tarafı seçmişti ilk başlarda ama şimdi tam bir karanlık taraf yanlısı oldu. Soran herkese kendi seçimi olduğunu söylüyor ve karanlık taraf olmaktan gurur duyuyor. *Yağcılığı hiç mi hiç sevmiyor. *Yalan söyleyenlere karşı bazen iyi bazen kötü olabiliyor. *Karşısındaki insana güvenmeden onu tanımadan hakkında asla hiçbir şey söylemiyor. *Gülmeyi ve espri yapmayı seviyor ancak yeri geldiğinde... Durduk yere gülmeyi pek sevmez. *Son derece güçlü ve asi biri. *Girdiği her ortama ayak uydurabilen ve herkesle arkadaşlık kurmasını iyi bilen biri. Sevdikleri: *Kara büyü Sevmedikleri: * Yılışıklar *Kendini beğenmişler *Cahiller *Muggle soylular *Gösteriş budalaları Örnek Rol Oyunu; - Spoiler:
Sessiz Washington gecesinde güçlü, asi, siyah bir köpekbalığı gibi ilerliyordu Bentley. Çok güzel bir arabaydı. 1954 model olmasına karşın; cadde lambalarının loş ışığında parlayan siyah rengi, güçlü tekerlekleri ve arttırılmış özellikleriyle dikkat çekiyordu. Günümüzün en güçlü arabası olarak bilinen Ferrari, Bentley’in yanında halt etmişti. Yalnız gece, göründüğü kadar sessiz değildi... Washington sokaklarına tepeden bakan bir binanın çatısında aşağıdan geçen insanları ve arabaları seyrediyordu Patrick. Soğuktan çatlamış dudakları büküldü, büyük gözleriyle etrafı tarıyor, seçim yapmaya çalışıyordu. -Patrick. Hızla arkasını dönünce üzerine doğru gelen bir adam gördü. Uzun paltosunun önü açıktı ve rüzgarla dalgalandı. Boynundaki kalın zincirin sokak lambalarının vuran ışığıyla parlayan gümüş rengi, adamın yüzünü aydınlatıyordu. Gergin bir ses tonuyla “Matt” , dedi Patrick. “ Görmeyeli ne kadar da değişmişsin. Boyun mu uzamış senin, yoksa pardösün yüzünden mi öyle görünüyor? Dur bakayım. Vay be, pekte yakışıklı olmuşsun, dedi, anlaşılan ortamı neşeli hale getirmeye çaışıyordu. -Kes gırgırı, şamatayı Patrick. Neden geri döndün? -Ah, hadi ama dostum. Tamam biliyorum bir dedektifsin ve tamam ciddi olman gerekiyor. Evet, bunu da biliyorum. Ama biraz eğlenmek seninde hakkın değil mi? -Ben eğleneceğim ortamı ve kişiyi kendim seçerim Patrick. Ve sen o kişilerin sonunda değil, listesinde bile yer almıyorsun. Şimdi soruma cevap ver. Neden geri döndün?, dedi Dedektif Matt son derece sert bir ses tonuyla. -Nereye gidecektim? Kimsesizler yurduna mı? Yaşlılar evine mi? Ah, hadi ama. Ne yurda gidecek kadar küçük, ne de bunaklar evine gidecek kadar yaşlıyım. Ben karanlığın adamıyım. Ben Patrick Thorp’um ve buraya aitim. -Hayır, bir hücreye aitsin. Patrick tiz bir kahkaha attı. “Kim? Ben mi? Hücreye mi? Nedenmiş o? Ne suç işledim?” Dedektif Matt’in sabrı taşmaya başlıyordu. Ona kalsa bu patavatsız yaratığı hemen orda öldürebilirdi. Ama kurallar gereği onu tek parça halinde hapishaneye götürüp hücreye tıkmalıydı. Lanet olası kurallar. Hem bir dakika kurallar çiğnenmek için vardı öyle değil mi? Kahretsin, adaletli bir adam olup kurallara ayak uydurmaya çalışmak ne zor bir işti. Karşısında duran çaylağı pataklamamak için kendini zor tutuyordu. -Ne suç işledim mi? Adam öldürme, esrar bulundurma, silah tüccarlığı, dolandırıcılık ve son olarak de hapiste bulunduğun hücreden kaçmak. Suç dosyanı yüzünde paralayıp, parçalarını sana yedirmeden önce ellerini bana uzat ve akıllı davranıp kelepçeleri takmama yardım et, dedi Dedektif Matt belindeki kelepçeleri çıkartırken. -Madem o kelepçeleri takmamı istiyorsun önce beni yakalaman gerekecek değil mi? Oyunu her zaman sevmişimdir dostum. Gözlerini kıstı ve devam etti. Hadi yarışalım Dedektif Matt Gibson. Cümlesini bitirdiği anda yandaki binanın çatısına atladı. -Canın cehenneme yaratık. Sana iki dakika veriyorum. İki dakika sonra bu kelepçenin iki halkasıda bileklerinde olacak, dedi Dedektif. Patrick sesini duysun diye bağırarak konuşuyordu. Madem oyun istiyorsun öyleyse oynayalım, diye geçirdi içinden. Ve böylece çatıdan çatıya nefes kesici bir kovalamaca başladı. On dakika sonra; Patrick elleri kelepçeli, kaşı ve dudağı patlamış, yüzü kan gölüne dönmüş bir vaziyette ve bir yerlerden düşmüş olmalı ki kol ve bacaklarındaki çiziklerle Bentley’nin arka koltuğunda oturuyordu. Dedektif halinden son derece memnun bir şekilde yavaşça pencereyi açtı ve temiz havayı ciğerlerine depo etti. Patrick ise mırıldanarak dedektife lanet yağdırıyordu. -Az kaldı yaratık. Biraz daha dayan. Az sonra dört duvar arasındaki karanlığın adamı olacaksın, dedi dedektif. Bir yandan da radyoyu ayarlamaya çalışıyordu. Lanet olası şeyin frekansını tutturmak bir zanlıyı yakalamaktan daha zordu. -Ne kadar da gerikafalısın. 54 model bir Bentley R-type ve çağlar ötesine ait radyoyu mu kullanıyorsun? Ah, elin kadar aklında hızlı çalışsaydı daha çağdaş biri olurdun. Ne yazık ki görünüşe göre çağdaş ve Dedektif Matt kelimeleri birbirine çok uzak zıt kelimeler değil mi?, dedi Patrick alaycı bir tavırla. Bir yandan da dudağından akan kanı Bentley’nin siyah deri koltuklarına tükürüyordu. -Düşünüyorum da acaba kolundaki kesiği sardığımız bezle ağzını mı bağlasaydım ha? Bu söz üzerine Patrick olduğu yere pustu ve sadece içerden görülebilen siyah pencerelerden son kez Washington sokaklarını seyre daldı. Kim bilir bir daha ne zaman bu sokakları görecekti? Ya da görebilecek miydi? Orası da kesin değildi ya… Dedektif Matt, Patrick’i hücresinin kapısına götürdükten sonra elindeki kelepçeleri çıkardı ve: -Hadi bakalım karanlığın adamı, karanlık seni bekliyor, dedi. Son kez olsun bir şeyler söylemek istiyordu Patrick. Ama artık ne kendini savunacak ne de alay edip tehdit edecek gücü kalmıştı. Sonu gelmiş her suçlu gibi başını son kez dikleştirip: -Elbet sana bir gün bunu ödetirim Dedektif Matt, dedi. -Hah, hadi ama Patrick. Bakıyorum da artık dalga geçip, laf sokmaya çalışmıyorsun. Hücreye tıktığım her suçlu bana aynı şeyi söylüyor. Ki böyle bir şey mümkün olsaydı zaten şuan ölü olurdum. Öyle değil mi? Umarım yerini beğenirsin, dedi Dedektif ve Patrick’i içeri tıkıp kapıyı sertçe çekti. Tam her şey bitti biraz eğlenme vakti diyordu ki dedektif, telefonu çaldı. Bir bu eksikti. Arayan hapishane yetkilisi ve aynı zamanda saygıdeğer patronu oluyordu. Ne saygıdeğer ama… -Evet Jonathan yine ne oldu?, dedi dedektif telefonu açarak. -Sana kaç kere söyleyeceğim bana adımla hitap etmeyeceksin diye. Ben senin patronunum. Ayrıca... -Tamam, tamam patron. Ne oldu? Neden aradın?, dedi dedektif. Jonathan’ın, ah pardon patronunun büyüklük taslama cümleleri başladı mı bitmek bilmezdi. Bu yüzden Dedektif Matt kısa kesti yapmanın iyi bir fikir olacağını düşündü. İşe yaramıştı ki patronu hemen konuya girdi. -Geçen ay üzerinde çalıştığımız hacker çetesinin baş kahramanını bulduk. Simon Carlin. Şehrin merkezindeki Montoya Pastanesinin yanındaki dar sokakta binaların ışıklı olan tek dairesinde oturuyor. Birazdan yetkili birimler aracılığıyla resmide eline ulaşacak. Sana güveniyorum Dedektif Matt. Bu işin altından ancak sen kalkabilirsin. Yalnız lütfen adamı tek parça halinde ve kaşı gözü patlamamış bir şekilde getir, dedi ve kolay gelsin diyerek telefonu kapattı. Kolaysa başına gelsin patron bozuntusu, diye kendi kendine söylendi Dedektif. Rengi solmuş Ford arabasının yanına parkettiği Bentley’sine şöyle bir baktı. Bu arabayı gerçekten seviyordu. Göz alıcı bir ışıltısı vardı. Aslında işinden çok arabasını seviyordu ya neyse…
[/size] | |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 123 Mücadele Tarafı : Hogwarts.
| Konu: Geri: Stephanie Tess. Ptsi 15 Kas. 2010, 12:38 | |
| | |
|