Sorcha Kuran Ravenclaw IV. Sınıf
Kayıt tarihi : 12/11/10 Mesaj Sayısı : 3 Mücadele Tarafı : Karanlık
| Konu: Sorcha Cuma 12 Kas. 2010, 19:51 | |
| Oyuncunun Adı: Burcu. Oyuncunun RP Deneyimi: 3 Yıl. İstenilen Sınıf: VII Karakterin Tam Adı ve Soyadı: Claudius Darciel Sorcha Kuran Karakteristik Özellikleri: Bir ruh sadece sevdiklerine görünür fakat Sorcha kapalı kapılar ardında bir sandığın içine kilitlenmiş ve bırak kapıları kendisini açmak için uzun çabalar gerektiren bir kız. Ama ona ulaştığında öylesine kırılgan öylesine utangaçtır ki güller bile onun inceliğini görünce utancından kızarır ve öylesine kırmızılaşırdı. Kaybetmekten ölümden korkmadığı kadar korkardı. Belki yılların ondan aldığı şeyler olduğu için... Belki sevdiklerini savaşta kaybettiği için... Sevmedikleri onu 'Şeytan' 'Cadı' olarak tanımlasa da yinede sevdiklerine karşı tam olmasada bir melek gibiydi. Fakat onun meleği oldukça derinlerde gömülüydü. Dışarıdan bakıldığında bir gecenin zifri gibi siyahtır. Kötüdür. Acımasız ve alaycıdır. Herkesle iyi geçinmez gibi görünür ve zaten bir iki kişi haricinde çevresinde kimseyi bulundurmaz. Kimseyi sevmek, kimseye güvenmek istemez. Gücü sever ve güçlü olanın onu tutacağı gibi o da güçlü olanı tutar. Sulu gözlülerden nefret eder ve onların gerçekte sadece duygu sömürüsü yapan zavallılardan olduğunu düşünür. Sevdikleri: Klasik müzik. Muggle Dövüş Sanatları, kara büyüler ve düşman edinmek. Sevmedikleri: Kendisine baş kaldırılması, yalan, samimiyetsiz insanlar ve kendisinden küçükler. Örnek Rol Oyunu; - Spoiler:
Başlangıç bitiş her ikisi öylesine karışmıştı ki. Sorcha'nın mavi gözleri kızıllaşmış savaş alanını izliyordu. Gözleri onu arıyordu. Bu karmaşıklık içinde taraf tutmak yahut birilerine saldırmak istemiyordu. Bir kişi dışında. Saplantı haline getirdiği Sid Conway. İsmini düşünmesi bile içindeki nefreti kini dışarı vurmasına yetmiş ve artmıştı. Savaşa katılacaktı geriye çekilmek ona göre değildi. Kendisi için savaşacaktı. Luna ona tatlı bir dönme sözü vermişti. Sorcha gülümsedi. Onun güvende olmasını istiyordu. Tam o sırada bir kurşun sesi duydu. Hızla döndü ve eliyle siler gibi siyah aurasıyla kurşunu yakaladı. Gözleri parlıyor ve yüzünde edebsiz bir gülüşle herkese kendisini gösteriyordu. Ama düşünceleri hava atmanın ötesindeydi. Çünkü 'Hava Atmak' gibi aptal bir esintiye kendisini kaptıramazdı. Gözleri bütün savaşçılar -belkide artık bunlara savaşçı denmez- içinde onu arıyordu. Yükseldi. Evet, yükseldi. Yerden birkaç cm yukarı çıktı ve altında tekerlek varmış gibi ilerlemeye başladı. Siyah saçları pelerininin üzerinde ikinci bir kumaş gibi salınıyordu. Ve Aurası... O muhteşem mavimsi karanlık onun etrafında tiz bir ışık çıkarıyordu. Tam o sırada bir kılıç sırtına doğru savruldu. Sağa yattı. Ardından hızla geri çekildi. Rakibini tanıyıp tanımadığı umurunda değildi. İçinde vahşi bir gerilim doğmuştu. Bir avda gibiydi. Takla açarcasına sol elini yere koydu.Ve gücünü ayaklarına göndererek kişiye iyi bir tekmeyle yanıt verdi. Yere yatmıştı. Önemli değildi. Öldürmek isteseydi bunu çoktan ve şatafatlı bir şekilde yapmış olurdu. Ama henüz öldürme niyetinde değildi. Sid'e yaklaşırken aklında sabit bir emir vardı 'Git onu öldür!' belkide yüzyıllar olmuştu. Birini öldürmeyi saplantı haline getirmeyeli... Ama bir şey daha vardı. Başlangıç bitiş her ikisi öylesine karışmıştı ki. Sorcha'nın mavi gözleri kızıllaşmış savaş alanını izliyordu. Gözleri onu arıyordu. Bu karmaşıklık içinde taraf tutmak yahut birilerine saldırmak istemiyordu. Bir kişi dışında. Saplantı haline getirdiği Sid Conway. İsmini düşünmesi bile içindeki nefreti kini dışarı vurmasına yetmiş ve artmıştı. Savaşa katılacaktı geriye çekilmek ona göre değildi. Kendisi için savaşacaktı. Luna ona tatlı bir dönme sözü vermişti. Sorcha gülümsedi. Onun güvende olmasını istiyordu. Tam o sırada bir kurşun sesi duydu. Hızla döndü ve eliyle siler gibi siyah aurasıyla kurşunu yakaladı. Gözleri parlıyor ve yüzünde edebsiz bir gülüşle herkese kendisini gösteriyordu. Ama düşünceleri hava atmanın ötesindeydi. Çünkü 'Hava Atmak' gibi aptal bir esintiye kendisini kaptıramazdı. Gözleri bütün savaşçılar -belkide artık bunlara savaşçı denmez- içinde onu arıyordu. Yükseldi. Evet, yükseldi. Yerden birkaç cm yukarı çıktı ve altında tekerlek varmış gibi ilerlemeye başladı. Siyah saçları pelerininin üzerinde ikinci bir kumaş gibi salınıyordu. Ve Aurası... O muhteşem mavimsi karanlık onun etrafında tiz bir ışık çıkarıyordu. Tam o sırada bir kılıç sırtına doğru savruldu. Sağa yattı. Ardından hızla geri çekildi. Rakibini tanıyıp tanımadığı umurunda değildi. İçinde vahşi bir gerilim doğmuştu. Bir avda gibiydi. Takla açarcasına sol elini yere koydu.Ve gücünü ayaklarına göndererek kişiye iyi bir tekmeyle yanıt verdi. Yere yatmıştı. Önemli değildi. Öldürmek isteseydi bunu çoktan ve şatafatlı bir şekilde yapmış olurdu. Ama henüz öldürme niyetinde değildi. Sid'e yaklaşırken aklında sabit bir emir vardı 'Git onu öldür!' belkide yüzyıllar olmuştu. Birini öldürmeyi saplantı haline getirmeyeli... Ama bir şey daha vardı. Başlangıç bitiş her ikisi öylesine karışmıştı ki. Sorcha'nın mavi gözleri kızıllaşmış savaş alanını izliyordu. Gözleri onu arıyordu. Bu karmaşıklık içinde taraf tutmak yahut birilerine saldırmak istemiyordu. Bir kişi dışında. Saplantı haline getirdiği Sid Conway. İsmini düşünmesi bile içindeki nefreti kini dışarı vurmasına yetmiş ve artmıştı. Savaşa katılacaktı geriye çekilmek ona göre değildi. Kendisi için savaşacaktı. Luna ona tatlı bir dönme sözü vermişti. Sorcha gülümsedi. Onun güvende olmasını istiyordu. Tam o sırada bir kurşun sesi duydu. Hızla döndü ve eliyle siler gibi siyah aurasıyla kurşunu yakaladı. Gözleri parlıyor ve yüzünde edebsiz bir gülüşle herkese kendisini gösteriyordu. Ama düşünceleri hava atmanın ötesindeydi. Çünkü 'Hava Atmak' gibi aptal bir esintiye kendisini kaptıramazdı. Gözleri bütün savaşçılar -belkide artık bunlara savaşçı denmez- içinde onu arıyordu. Yükseldi. Evet, yükseldi. Yerden birkaç cm yukarı çıktı ve altında tekerlek varmış gibi ilerlemeye başladı. Siyah saçları pelerininin üzerinde ikinci bir kumaş gibi salınıyordu. Ve Aurası... O muhteşem mavimsi karanlık onun etrafında tiz bir ışık çıkarıyordu. Tam o sırada bir kılıç sırtına doğru savruldu. Sağa yattı. Ardından hızla geri çekildi. Rakibini tanıyıp tanımadığı umurunda değildi. İçinde vahşi bir gerilim doğmuştu. Bir avda gibiydi. Takla açarcasına sol elini yere koydu.Ve gücünü ayaklarına göndererek kişiye iyi bir tekmeyle yanıt verdi. Yere yatmıştı. Önemli değildi. Öldürmek isteseydi bunu çoktan ve şatafatlı bir şekilde yapmış olurdu. Ama henüz öldürme niyetinde değildi. Sid'e yaklaşırken aklında sabit bir emir vardı 'Git onu öldür!' belkide yüzyıllar olmuştu. Birini öldürmeyi saplantı haline getirmeyeli... Ama bir şey daha vardı. Onu kendisine rakip gördüğünü kabul edemiyordu. En azından gururu buna izin vermiyordu. Ama istekleri gurunu da mantığı da yere yatıracak kadar güçlüydü. İçinde tuhaf bir kıpırtı oluştu. Ellerini havaya kaldırdı. Göge büyük bir selam verircesine ardından avuç içleri karanlık aurasıyla dolmaya başladı. Büyüdü, büyüdü, büyüdü. Ondan toz bile kalmayacağını garanti edinceye kadar aurasını yoğunlaştırdı ardından eskiden kalma bir savaş narasıyla onu Sid'in üstüne fırlattı. Bunu yaparken Sid'in sıtı dönüktü. Ve önünde birkaç gündüz sınıfı öğrencisi vardı. Ama onlar sadece harcanabilir piyonlar olarak görünüyordu cani vampirin gözlerinde. Cani vampir? Sorcha birisine arkadan saldırmayı 'Canilik' olarak adlandırırdı (Eskiden). Ardından vahşi bir gülümsemeyle 'Selam Sid. Görüşmemek üzre Sid.' dedi. Ve Aurasının Sid'e gidişini tatmin olmuş bir halde izlemeye koyuldu. "Vay canına -Sorcha... Benden ızgara but çıkaracağın günün geleceğini cidden tahmin edemezdim." Sorcha budunu değilde çeneni yakmayı isterdim Sid, diye düşündü. Ne yüzsüz adamdı. Sorcha o anda kötülerin 'Adil' olmayan savaşlarda neden kazandığını görmüştü. Tatmıştı. Tanımıştı. Sid o çocukların ölmemesi için kaçma sansını feds etmişti. Dudaklarından çıkan 'Aptal' sözcüğü sorcha'yı ürküttü. Öyleki o da bir zamanlar bu 'Aptallar' grubu içindeydi. Şimdi kendisine inanan güvenen ve belkide seven herkese karşıydı. İlk olarak taşıdığı soyad -kuran- sahiplerinden birine karşı savaşıyordu ki Kaien'e karşı gelmesi ve akademinin cici(!) koruyucularına karşı olduğunun bilinmesi ortalığı karıştırıyordu. Birgün böyle davranacağını aklına dahi getirmezdi. Böyle bir şeyle itham edildiğinde ise bunu söylecek kişiyi bekleyen kader ölümdü. Ama şimdi burada hiçbir ölü yoktu. Özellikle Sid'in ölmemesi çok kötü olmuştu. Hissettiği şaşkınlık yerini hoşnutsuzluğa bırakırken Sorcha Shiki'nin kıırmızı gözleriyle belkide bir yahut iki saniyeliğine göz temasında bulunmuştu ardından Sid'in güçlü sesinin uğultusu gözlerimi kaçırmasına yardım etti. Sid'in kolundan yoğun dumanlar çıkıyordu. Kolunun yanması iyi olacaktı bir süre sonra etleri çürüyecek ve görmesi bozulacaktı. 3 öğrenci için ölmeye değer miydi? Sağduyulu yada ne bileyim sevgili babasının(!) tarafında olmasını söyleyen ses 'Evet' diye cevap verdi. Ama Sorcha çktan kendi değerlerine karşı saldırıda bulunmuştu. Alçakça düşmanına saldırmıştı. Bu günden sonra eski Sorcha'nın -yani iyi olmaya meyilli olanın- içinde açık olan penceresi de kapanmış ve onu boğulmaya hapsetmişti. Boğuluyordu. Gözlerinin önünden bu saldırı hiç ama hiç gitmeyecekti. 'Merhaba Sorcha...' işte bu iki kelime içinde kalan son umutsuzluk hoşnutsuzluk acı ve saire gibi aptal şeyleri götürdü. Yine savaşçı prenses olmuştu. Sadece 'Prenses' olmanın neresi eğlenceliydi. Ama Sid öldüğünde prenses olmayı ve Pollyanna gibi davranmayı deneyecekti. O da 'Belki' . Öylesine düşüncelere ve iç dünyasına dalmıştı ki karnına inen güçlü tekme gözlerinden yaş getirdi. Savaşmayalı paslanmıştı. Üstelik bazen şu 'Hafife alma' olayını yapmasa daha nice seneler yaşar gibi görünüyordu. Hızla toparlandı. Savunması hep zayıftı. Ama ona göre en iyi savunma iyi bir saldırıydı. Bu yüzden iki elini yüzünün hizasında başlatım karın boluğunda bitecek bir daire çizmesine izin verdi Ardından oluşturduğu yoğunluğu Sid'e yolladı. Diğeri kadar can yakmazdı ama düşmanının -en azından karnına yediği tekmeyi hazmedene kadar- uzak durmasını sağlardı. Bir bir diye düşündü. Ve içinden 'Sadece piyonlar gitti Sid Conway.' diye düşündü. Ama sorcha için bir piyon yeterliydi. Onun için yensinde skorun kaça kaç olduğu önemli değildi. Bu düşünceyle ellerini şaklatıp etrafında beş adet saldırmaya hazır siyah kürenin dönmesini sağladı. Ellerini tekrar şaklattı. Gözü Sid'deydi. Küreler birleşti. Eskiden toplu olan -ama tekmenin etkisiyle kaygan saçlarından toka fırlamıştı- ve beline kadar uzanan saçları havalandı. Küre gittikçe büyüdü ve Sorcha'yı içine aldı. Daha önce patlatmayı bir kere denemişti. Sorcha Etrafındaki mavimsi aurayı var gücüyle genişletti. Genişletti. Genişletti.. Ardından sol ayağını yere vurdu. Ve patladı. Küçücük beş tane küreden oluşan yeni gücün ucu bucağı takip edilemiyordu. Yakın çevresi -kendsiyle beraber- yere savrulmuştu. Ona bayağı denecek kadar olanlarsa sarsılmıştı. ama çıkan ses ve HİÇBİR insanoğlunun ayakta kalamayacağı türden çıkan sarsıntı bütün dikkatleri dağıtmıştı. Şimdi Saharon'un yapması gereken hızla gidip taşı bulmaktı. Oturduğu yerden kalkma zahmetini gösterdi. Ardından çevresine baktı. Diğer vampirlerin de aynı şeyi yaptıklarını bilmek için onları görmesine gerek yoktu. Sid'e döndü ve 'Hala yaşıyormusun?' diye sordu. Daha önce bir kez böylesine düşmanını hafife aldığında üç büyük savaşçısını üç büyük dostunu kaybetmiş ve birini de ölüm tehlikesiyle yüz yüze bırakmıştı. Ama şimdi izin vermeyecekti. Kendisine zarar verdirmeyecekti. Gözleri ve aurası Sid'i yokluyordu. Zayıf tek bir yanını arıyordu. Sorcha yakın dövüşte eskisi kadar iyi değildi. Kelimenin tam anlamıyla paslanmıştı. Bu yüzden de yüklenebileceği bir zayıf yan arıyordu. Tek bir zayıf yan... Sorcha bulurum umuduyla Sid'i yoklarken Sid vakit kaybetmeden ayağı kalktı. Üzerinde güç kullanacaktı. Sorcha kaşlarını çattı. Yakın Dövüşlerde prensesken bile yer almazdı o insanlarına güç verirdi. Onları korur diğerlerine stratejik tuzaklar kurardı. Sid'le eski usul yumruk yumruğa savaşırsa ne olacağını bilmek istemiyordu. Hatta bu düşünce onu korkutuyordu. Korkunun annesi korkuyordu. Sid sağlam olan tek yeri bacaklarıyla yükseldi ve iki savunması güç tekme atmaya yeltendi Sorcha Etrafında 360 derece döndü ve yakalayabildiği kadar aurayı tutup saldırı savuşturmaya çalıştı. Her ne kadar zamanında fark etsede işine pek yaramamıştı. O bir kızdı. Dolayısıyla Y kromozomu taşıyanların birkaç kilo ve kas fazlalığını örtmek için karanlık pek işe yaramıyordu. Sendeledi. Sid'in yüzüne dokunursa gözlerini oyacağına yeminler etti. Eğer bir yumruk bir yumruk yüzüne gelirse o sefil ademoğlunun gözlerini çıkaracaktı. Ve yüzünce güzel bir tırnak izi bırakacaktı. Evet, yapacaktı. Yaramaz avcı hiç uslu durmadan Sorcha'ya iyi bir çerme taktı. Futbol mu oynuyordu yahu! Aklına Dragon'la yaptığı dövüşler geldi. Dragon da Sid'i aratmayacak kadar iyi dövüşürdü tek farkı Dragon'un zaafı Sorcha'nın incinmesiyken Sid'in böyle bir şeyden dolayı uykusunun kaçacağını pek düşünemiyordu. Hatta Sid Sorcha incinirse egosunu tatmin etmiş olabilirdi. Etraf boşalmıştı. Nichloas'la yaptığı teke tek düello gibiydi. Aslında o teke tek düello sayılmazdı çünkü Sorcha her şekilde onu yamacına sokmamıştı. Ama Sid sürekli yanında olmaya gayret ediyordu. Yere düştüğünde Sid üzerine yumuldu. Ahh evet, yumuldu. Sorcha'nın elleri etkisiz hale gelmişti, neredeyse... Sid beklendiğinden daha ağırdı. Hadi ama çocuk manken gibi görünüyordu nasıl olurda bu kadar ağır olabilirdi ki?... Bazen erkek olmadığı için Tanrı'ya en derin lanetlerini sunuyordu. Bu dünyaya erkek gelmek vardı. Sid'in yumruğu Sorcha'nın yüzüne geldi. Sorcha 'Oyun bitti Velet!' diye düşündü. Ardından tam aurasını yükseltecekti ki Sid gögsünün üzerine bir pıçak sapladı. Sorcha dişlerini kırılırcasına sıktı. Br insana nuckold oluyordu. Buna dayanamazdı. Zircirlemeye çalışan avcının gözlerine baktı. Başka şansı yoktu. Bir anlık gaflet yakalamak zorundaydı yoksa uzuuun ömrünün sonuna gelmiş olacaktı. Gözleri kızıllaştı. Ardından Sid'in gözleri ağa yakalanmış gibi gözlerini kaçıramadı. Sonra Sorcha 'Kurai yume*!' dedi. Sid kendi rüyalarına dalmıştı. En karanlık rüyalarına. En büyük korkularına. Bunu genellikle vampirlere yapardı. Ama Sid haketmişti. Sorcha kollarını kurtardığında ise Sid'in yakaşına yapışacaktı. Onu yere yuvarlayacaktı. Toprağa gömecekti. Sid ise acıyı hissedecek ama kabusundan çıkamayacaktı. Haykıracaktı. Ve Miss Pétrov tekrar çığlıklarla yıkanacaktı. Hades belkide temiz bir ruhun karanlıkla boğulduğunu hissedecekti. Belki belkide Beyaz Boğa artık Sorcha'nın ondan üstün olduğunu bilecekti. Sid'i öldürmeyi istiyordu. Ama yinede kendi hırslarına tutuklanmıştı. Öyleki hırsları çok çok çok yoğundu. Sid'le birlikte yukarı çıkacaktı ve onu tepeden yere bıracaktı. Sonra? sonra mı? Sonra ona yüzüne atılan yumruğun hesabını soracak ve yüzüne imzasını bırakacaktı. Bunları kafasında belki bir dakika belki bir saniye içinde tasarladı ama tasarlamak yetmiyordu uygulamak için girişimde bulunmalıydı. O da her birini tasarladığı gibi uygulamaya geçti. Sid'in boş bakan yüzüne bakıp 'Söz veriyorum ölürken Azrail'in en acı yüzünü göreceksin!' diye ant içti. O başlatmıştı. Düzeltiyorum Sorcha başlatmıştı ama kimin başlattığını kim takardı. Önemli olan kimin bitireceği idi. Sid'in uyuşukluğu çabuk kaybolmuştu. Öyleki göz açıp kapayıncaya kadar Sid'i yakasına yapışmış bulmuştu. Öfkesi her halinde açık bir kitabın sayfası gibi okunuyordu. Ancak üstü kapalı Sorcha ona acı anlarını tekrar şu anda göstermişti. Peki bunlar neydi? Sefil bir insanın en acı anı ne olabilirdi? Düşmanını hiç ama hiç tanımadığını hissetti. Tanımak istemiyordu. Çünkü Sid'i nufusuna değil öldürdükleri listesine geçirecekti. Adı ve soyadı yeterliydi. Sid tekrar gücünü Sorcha üzerinde kullanmaya başlamıştı. Korku şu yada bu yoktu. Hiçbir şey yoktu. Sorcha şaşırmışcasına yüzündeki yaralara bakıyordu. İyileşiyordu. Yüzüne yediği yumruklar gücünün yoğunluğu yüzünden acı vermiyordu. Ama canı yanıyordu. Tekrar hevesi gelene kadar bir ademoğlunun kendisine dokunmasına izin verdiği için... Ruhsal bir bakıma. Sid "Seni hiçbir zaman öldürme amacı gütmedim Sorcha! Taa ki bugüne kadar..." diye tısladı. Sorcha o an Sid'in aklını okumayı çok isterdi. Jeanne şu an akademide olsaydı acaba ne gördüğünü Sorcha'ya çıtlatır mıydı? Şansı yoktu. Jeanne günahını bile Sorcha'ya vermezdi. Niye söylesin ki? İçinden 'Ahh... En yüce vampir olduğumu düşünürdüm birde şu düştüğüm hale bak. Yüce Sorcha rezil oluyorsun. ' dedi. Fazla güç bedenini öyle uyuşturmuştu ki doldurma bir bebek gibi Sid'in onu sallamasına izin veriyordu. O kendini beğenmiş avcıda bıçağı Sorcha'nın karnına geçirmişti. Ardındanda bir savaşçı için onursuzluk sayılcak bir biçimde ayağıyla yarasına basmıştı. Tabiki bu hareketi Sorcha'yı işlem yapmaya zorlamıştı. Güçleri geri geldiğinde baş parmaklarındaki uyuşukluk yavaşça kaybolmaya başladı. Sorcha vücudunun zincirlerle kaplanmasına izin vermek istemese de yapacağı hiçbir şey yoktu. Zincirler onu öyle sarmıştı ki vucudunun her yanından kan akıyordu. Ah zavallı avcıda buna bön bön bakıyordu. Sorcha güçlü bir clanın son kanıydı. Sid Sorcha'nın kanından birazcık içse eşsiz güçler kazanırdı. Hayatı daha da iyi geçerdi. Tabi Belinda'yla ikiz çocuk peydahlamak gibi bir düşüncesi yoksa... Sid'in gözlerine baktı. Vahşiydi. Sorcha Sid'in gözlerinde gördüklerine kitlenmişti. Daha önce hep arzulanmıştı ama ilk defa birinin yüzünde böyle iğrenç bir ifadeyle karşılaşıyordu. Buna dayanamazdı. Sorcha öylece duruyor ve Sid'in onu bir kukla gibi savurmasını izliyordu. Tabi hayal kırıklığı vardı. O bir Tanrıça kadar güzeldi. Ama Savaş Tanrısı Zeus -Sid- onun eşsiz bedeniyle hiç etkilenmemişti. Ama o Hera değildi. Ve Zeus'un canı cehennemeydi. Sid belki düşüncelerini okumuşcasına "Sen benden daha şanslısın Sorcha-san... Ölürken çok daha yakışıklı bir yüz göreceksin." dedi. Ardından cani bir gülümsemeyle"Çünkü Azrail 'benim'..." dedi. Sorcha o an bütün gücünü bedeninde hissetmişti. Bu his ona 'Göreceğiz...' kelimesini bağışlamıştı. Etrafındaki kan akarken hiç ama hiç akan kanla ilgilenmiyordu. Sorcha Sid'in bedenini parçalarken onun 'Yakışıklı br vucuda' sahip olduğunu düşünecekti. Ama o kadar... Belki öldürdüğünde ona cömert bir buse bağışlayabilirdi. Ama bu da bir düşünceydi. Sorcha Sid'in yapılacaklar listesindeki adını karaladı. İşte o anda gücü onu öyle sardı ki kendisini Tiger'ın Kyra'nın ve Usagi'nin katillerini öldürürken olduğu gibi güçlü yenilmez hissetti. Gücü onu sardı. Sarmaladı. Parçalanan elbisesi bile değişirken üzerine gümüşi bir pelerin ve siyah vampir zırhı gelmişti. Saçları tekrar toplanmıştı. Ve yüzü... Sid'in bütün saldırılarına gögüs geren yüzü tekrar eşsiz biçimine kavuşmuştu. Üzerindeki zincirler birer ipekmiş gibi kaydı ve bedenini serbest bıraktı. O anda Sorcha bir cizgiymiş gibi bir göründü ve yok oldu. Sonra ise Sid'in kılıcını elinden bir çocuğun elinden şeker alırcasına çekip aldı ve boğazını sıkarak 'Memnun oldum Azrail. Bende Sorcha! ' dedi. Sonra yine Sid'le yok oldu. Ellerini Sid'in boğazında kilitledi. Onu omzunun üzerinde çevirip yere yapıştırdı. Ardından bir ağaca geçirdi. Ağaç devrilmişti. Sid'in iyileşme gücü vardı. Ama Sorcha bir VAMPİRDİ. Tıslarcasına 'Eğer bir insan tarafından öldürülmek istersem daha tiplisini bulurum Sid. Sen asla olmazsın.' dedi. Sid bedenini bir helkelmiş gibi kolundan yakaladı. Ve fırlattı. Etrafındaki insanları görmüyordu. Bir 'İnsanın' ayak ucuna düşmüştü. Sorcha seksi bir gülümsemeyle Sid'in yanında belirdi. Artık bir insan gibi hareket etmiyordu. Sid'i yakaladı; uzayan ve karanlıkla sarılmış tırnaklarını daha önce yaraladığı ama iyileşmeye başlamış koluna geçirdi.Zehiri arttırdı. İçinden bir düzine sert ve terbiyesi düşük kelimeler geçiyordu. Ama birden gözlerinin önü karardı. Gücünün bedeninden tekrar çekildiğini hissediyordu. Bedeni... onu reddediyordu. Bilekleri güçsüzleşti. Zar zor tırnaklarını Sid'in omzundan çıkardı ve işte artık savumasızdı. Tabi bunu bilmiyordu. Ölümün soğuk nefesi ensesindeydi. Sid gerçekten de onun Azrail'i olacaktı. Ama kızıl gözleri mavileşti. Artık boş ve anlamsız bakıyordu. Her şey bitmişti. Hiçbir şey hissetmiyordu. Vucuduna neler olduğundan ise bihaberdi. Sid'in gece mavisi gözlerini görüyordu. Ama dudakları oynasada bir ses bile gelmiyordu. Sonra gözleri bir anda yer değiştirdi. Redblood Güç Akademisi'ndeki ilk düellosu aklına gelmişti. Bir erkekle eşleşmesine rağmen iyi gidiyordu taki... taki gücü onu terk edene kadar. Sorcha o an ustasına neden olduğunu sorduğunda cevap 'Hala zayıfsınız Prenses' olmuştu. On yedi yaşında gücü onu yine yüz üstü bıraktığında sorusunun cevabı 'Gelişme kaydettiniz ama hala zayıfsınız.' dı. Şimdi asırlar geçmişti peki sorusunun şu anki cevabı neydi? İç sesi 'Güç Tanrı vergisidir Sorcha. Tanrımız oldukça cömert ama sen gücü taşıyamadığın anda o seni terk eder. ' dedi. Gücü onu terk mi etmişti? Sorcha savaş sırasındaki halinde o kadar kişiyle karşı karşıya gelmişti ama hiç onu bırakmamıştı. Ama şimdi neden? Aynı değil miydi? Birden içinde birşeyler kıpırdadı geri dönüyordu. Gözlerini açtığında herkes onun ölüp ölmediğini merak edercesine bakıyordu. Ama Sorcha bir safkandı değil mi? Kimse ona yaklaşamamıştı. Sorcha içinde bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Tek dostunun onun içni endişelenmesinden korkarken bir tane dostu olduğu için üzülüyordu. Sid ölseydi intikam için peşinden gelecekler çok olacaktı ama Sorcha ölse kimseler ses çıkarmayacak mıydı? Sorcha bunun verdiği öfkeyle karanlığı hissetti. Ama bir şey vardı artık aklı buğulu değildi. Sağlıklı düşünebiliyordu. Güç tekrar yükselirken karanlık tekrar etrafını sardı zırhındaki delik puff diyerek yok oldu. Ardından zincirler çatırdamaya başladı zar zor nefes alıyordu ve dilinde kanının tadı vardı ama yinede gücü hala onu sarıyordu. Tabi bu iş bittikten sonra Zincirlerden kurtulunca boş boş etrafına baktı sonra perleme ile ortadan kayboldu. Tekrar tekrar tekrar avluyu dolaştı. Sid yoktu. Gücünün duraksadığını hissediyordu. Daha fazla güç kullanırsa bitkin düşecekti ve aptal bir avcının kurbanı olacaktı ardından hafızalarda 'Sıradan bir Vampirmiş işte!' diye bir düşünce bırakacaktı. Luna'nın yanına gitmeliydi. Evet. Tüm gücüyle Luna'ya odaklandı geceye onu fısıldadı. Onu hayal etti. Ama gücü pekte yeterli değildi. Gökyüzüne doğru 'Rezil oldum Luna!' diye haykırdı. Hala etrafında gücü salınıyordu Sonra onu bulmadığın hatırladı derin bir iç çekti. Neredelerdi? Tekrar istiyordu? Bir rövanşa hakkı yok muydu? Ağaca yaslandı ve etrafı dinledi. Güç onu yenilerken Sid'e dair bir iz arıyordu. Yenilmek hazmedemeyeceği tek şeydi. İsa gibi çarmağa gerilmişti. Ama tanrı onu İsa gibi bağrına basmamıştı. Bu rezillikle yaşamasına izin vermiş ve hala da veriyordu. Gözlerine baktığında Sid'in yüzü önüne geldi. Sonra birden yok oldu. Deliriyordu. Hep o avcı yüzünden. Boynuna dişlerini geçirecek ve öyle yaşamasını izleyecekti. Sevgili eşi(!) de ona reaksiyon gösterirdi. Harika(!) bir yaşama adım atarlardı. Kesinlikle! Eliyle bir küre oluşturdu ve ağacın üstüne yolladı. Ağaç devrildi. Ama Sid devrilmemişti. Tanrı neden onu böyle yaratmıştı? Sid'in ne özelliği vardı? Gözlerinden bir damla daha yaş döküldü. Sonra Başını geri yaslayıp gözlerinden acının yaş olarak akmasına izin verdi. Ağlamak rahatlatırdı ve o yüzyıllar önce zırlamayı kesmişti.
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 123 Mücadele Tarafı : Hogwarts.
| Konu: Geri: Sorcha Ptsi 15 Kas. 2010, 12:41 | |
| | |
|