Freyja Njord Ravenclaw IV. Sınıf
Kayıt tarihi : 10/11/10 Mesaj Sayısı : 14 Mücadele Tarafı : Ravenclaw. Belirgin Özellikleri : Narsist, zeki, akıllı, güzel, mantıklı. Ayrıca piyanoyu çok iyi çalıyor. RP Sevgilisi : Loki sever.
| Konu: Freyja. Çarş. 10 Kas. 2010, 14:05 | |
| - Alperen. - İki yıla yakın. - VI - VII. Sınıf. - Freyja Lena Njord. - Aşırı derecede zeki, mantıklı ve meraklı. Araştırma yapmayı sever. Çok çalışkandır. Biraz da narsisttir. - Çikolata, mitoloji, müzik, kitaplar, deniz. - Yılanlar, küfür, kaba insanlar, tembellik. - - Spoiler:
Açık olan pencereden süzülen ay ışığı Aphrodite’ın yüzüne vuruyordu. Aphrodite, pencerenin önünde duran sandalyede oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Az sonra gelecek olan George ile yapmaları gereken şey çok tehlikeli ve önemliydi. Her ne kadar belli etmek istemese de vücudunu saran korku suratından okunabiliyordu. Yapmaları gereken şey bir grup ölüm yiyeni yok etmekti. Daha doğrusu yok etmeye çalışmaktı. Aslına çıkacak olan bu çatışma kıyametin kopması gibi bir şeydi. Üç kişiye karşı iki kişi... Sırf bu yüzden Seherbazlar Bürosu en kıdemli iki kişiyi seçmişti ama yinede korkmamak elde değildi. Bu ve bunun gibi birçok düşünce Aphrodite’ın beynini kurcalarken patikanın sonundan eve doğru gelen George görülebiliyordu. Patikanın kenarlarındaki sokak lambaları yüzünü aydınlatıyordu. Yüzündeki endişe çok uzaktan bile görülebiliyordu. Her ne kadar uzun parkası hareketini engellese de olabildiğince hızlı adımlarla geliyordu. Aphrodite endişe ile ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Topuklu ayakkabısının çıkardığı sesler bütün odada yankılanıyordu. Hafif titreyen ellerini kapı koluna doğru götürdü ancak George’a korktuğunu belli etmemek için duraksadı ve iki eliyle üzerindeki bluzu düzeltti. Hafifçe öksürdükten sonra kapıyı açtı ve George’un kapıya kadar geldiğini gördükten sonra sevimli bir sesle “Nerede kaldın?” dedi. George umursamayarak içeri girdi ve parkasını üzerinden hızlıca çıkartıp sandalyelerden birinin üzerinde attı. “Geldim işte. Çok yoruldum, acaba bana bir bardak su getirebilir misin?” dedi. Aphrodite hiçbir cevap vermeden başını onaylarcasına salladı ve suyu George’a uzattı. George’un suyu içmesini hafif bir gülümseme ile izlerken “Artık gitmeliyiz, vakti geldi.” dedi. Daha sonra George’un konuşmasına fırsat vermeden sandalyeye doğru gidip parkasını aldı ve George’a uzattı. George tek kelime bile etmeden parkasını alıp üzerine geçirdi ve dışarı çıktı. Aphrodite ise kaygılı gözlerle kapıdan dışarı çıkıp kapıyı sıkıca kapattı. George önde, Aphrodite akada yağmurdan çamurda dönmüş yolda ilerlemeye başladılar. Yağmur onların gözlerini açmalarına bile izin vermiyordu.
Uzun süren bir yolculuk sonrası ölüm yiyenlerin yuvası olarak adlandırılabilen yere vardılar. Burası yarımada biçiminde, etrafı denizlerle kaplı bir alandı. Ölüm yiyenlerin bulunduğu yer bir kuleydi, arka tarafında da mısır tarlası vardı. Onların gelmeyi tercih ettikleri yer mısır tarlasının içiydi, olabildiğince az dikkat çekmeye çalışıyorlardı. En küçük bir hatalarında ölebilirlerdi. Kuleye yaklaştıkça pencerenin önündeki ölüm yiyenler görülebiliyordu. Aphrodite’ın kalp atışları o kadar hızlıydı ki, resmen George duyabiliyordu. Ağzından verdiği nefes, soğuk havada buhar halinde havaya karışıyordu. Sakin olmaya çalışsa da olamıyordu. Korkusu ve heyecanı her yanını sarmıştı. George ise gayet soğukkanlıydı. Birkaç adım attıktan sonra Aphrodite’ın ne kadar korktuğunu anlayabilmişti. Elini Aphrodite’ın eline götürdü ve hafifçe okşadı. “Korkma, ben buradayım.” Aphrodite az da olsa rahatlamıştı ve George’a olan sevgisini göstermek için gülümseyerek George’un sert yanağını okşadı. İşler iyice romantik bir hâl almaya başlamışken George elini Aphrodite’ın elinden çekti ve önüne dönerek yoluna devam etti. Artık kuleye iyice yaklaşıyorlardı. İkisi birden asalarını çıkardı ve temkinli adımlarla kuleye doğru ilerlediler. İlerledikçe mısır sapları uzuyor ve görüş mesafelerini iyice daraltıyordu. Hızlanmaları, kuleye çabucak ulaşmaları gerekiyordu. Ama onlar hızlandıkça ayakkabıları çamura batıyor ve yürümeleri zorlaşıyordu. Birkaç adım sonra Aphrodite artık dayanamayarak tökezledi ve çamurun üzerine yığılıverdi. Çamur bütün kıyafetlerine bulaşmıştı ve kalkamıyordu. Biraz uğraştıktan sonra George’un ona alaycı gözlerle bakmasına kızarak sinirli bir sesle “Bakacağına kaldırsana beni. Ne kaba şeysin sen böyle.” dedi. George kıkırdadıktan sonra elini Aphrodite’a uzattı ve hızlıca kaldırdı. Aphrodite tiksintiyle üzerindeki çamurları temizlerken George kulanin duvarlarına ulaşmıştı bile. Aphrodite üzerini iyice temizledikten sonra hızlı adımlarla George’un yanına ulaştı. İkisi de derin bir nefes aldıktan sonra şans eseri aralanmış buldukları kapıyı hafifçe iterek içeriye girdiler. Buradaki duvarlar ve eşyalar siyahtı, sadece saat, biblo, heykel gibi ince ayrıntılar beyazdı. İçerisi güzel döşenmişti, yani bu renkler Aphrodite’ın hoşuna gitmişti. Aphrodite etrafı dikkatle incelemeye dalmışken George’un onu sarsmasıyla irkildi. Önüne dönerek yukarı doğru çıkmaya başladı. Endişesi iyice artmış, kalp atışı hızlanmış ve korkusu nefesini kesmişti. Birkaç adım daha attıktan sonra, üst kattakilerin ayakları görünür olmuştu. Ölüm yiyenlerden birisi arkasını döndüğünde Aphrodite’ın kafasını gördü ve şaşkınlık dolu bir bakış ifadesiyle asasını eline alıp çıkanların kim olduğunu görebilmek için bekledi. Yanındaki diğer ölümyiyen, arkadaşının asasını eline aldığını görünce o da asasını aldı. Artık fark edildikleri için hızla merdivenleri çıktılar ve George’un dudaklarından büyü sözcükleri döküldü. “Everte Statum!” dedi çığlık atarcasına, fakat ilk attığı büyüyü ıskalamıştı. Oda çok büyüktü ve her yer heykellerle dolu olduğundan ilk attığı büyü büyük bir heykelin kafasını uçurmuştu. Aphrodite heyecandan ne yapacağını bilemiyordu. George tüm gücüyle savaşırken o başka bir heykelin dibinde duruyor ve diğer ölüm yiyeni kontrol ediyordu. Artık ayağa kalkıp onunda harekete geçmesi gerekiyordu, öyle yaptı. Dişlerini sıkarak ayağa kalktı ve asasını ölüm yiyene doğrultarak "Crucio!" dedi. İlk yaptığı büyü başarılıydı, adam olduğu gibi yere yığılmıştı. George ise diğer ölüm yiyeni halletmişti bile. İkiside derin bir nefes aldıktan sonra işlerini sağlama almak için ölüm yiyenleri ufak bir büyü yardımıyla bağladılar. Artık uzaklaşmaları gerekiyordu, çıkan sesleri başka bir ölüm yiyen duymuş olabilirdi. Asalarını yerlerine koyduktan sonra koşarak kuleden çıkıp uzaklaştılar. Önce eve gitmeleri, sonra da büroya uğramaları ve rapor vermeleri gerekliydi.
Zaferin verdiği mutlulukla şekilde gidiyorlardı. Her ne kadar yağmur bardaktan boşalırcasına yağsada ıslanmak onlara iyi gelmişti, her ne kadar hava soğuk olsa da. Birkaç adım sonra evin camları ve kapıları net bir şekilde görülebiliyordu ve Aphrodite’ın gördüğü şey bütün evin camlarının kırılmasıydı. Hemen asasını çıkardı ve onun asasını çıkardığını gören George ne olduğunu anlamadan Aphrodite’ı takip etti. İçeri girdiklerinde gördükleri şeyler ikisinin de hayrete düşmeleri için yeterliydi. Her yer dağıtılmış, bütün ev yerle bir olmuştu. Aphrodite etrafı hayretle inceledikten sonra evi dağıtan kişinin hala içeride olup olmadığını bilmediğinden asasını şıkarıp hazır bekledi. Birkaç saniye sonra buraya doğru yaklaşan ayak sesleri gelen kişinin bir kadın olduğu yönündeydi. Saniyeler sonrasında gelen kişinin yüzü görülebiliyordu. Aphrodite o suratı görür görmez hemen tanıdı, Darja. Darja onun kardeşiydi, her ne kadar ölüm yiyen olsada. Yıllardır hiç görüşmüyorlardı ve onun buraya neden geldiği çok belliydi. Darja'nın amacı, ikisini birden öldürmekti. Aphrodite bunu anlamıştı ki hemen asasını çıkarıp Darja'ya doğrulttu. Darja sinsi bir gülümseme ile söze başladı. "Hayır kardeşim ben sadece buraya konuşmak için geldim. Ah, Aphrodite görmeyeli çok güzelleşmişsin. Seherbazların köpeği olmak yaramış." Aphrodite'ın sinirden deliye döndüğü her halinden belli oluyordu. Onun aşağılamalarına daha fazla dayanamayarak asasını sıkıca kavradı. Tam Crucio diyecekken Darja ondan önce davranarak asasını George'a doğrulttu ve ölümcül laneti haykırdı. Büyük patlamadan sonra George'un cansız bedeni yerdeydi. Aphrodite'ın çığlığı bütün odada yankılandı ve hıçkırıklarla ağlayarak George'un yanıbaşına gitti. Alnını öptü ve saçlarını okşadı. O sırada Darja'nın kahkaha attığını gördükten sonra hiddetle ayağa kalktı ve ne yapacağını bilemeden asasını Darja'ya doğrulttu. Öfkeden deliye dönmüştü. İstediği tek şey Darja'nın ölmesiydi. "Avada Kedavra!" diye haykırdı. Darja Aphrodite'ın böyle bir şey yapacağını tahmin bile edemezdi. Yine büyük bir patlama sonrası Darja'nın cansız bedeni de George'un yanına yığıldı. Aphrodite'ın elindeki asa yere düştü ve dizlerinin üzerine çöktü. Canından olan iki kişinin cesetleri önünde duruyordu. Hıçkırmaya başlarken bir elini Darja'nın, bir elini de George'un suratına götürdü ve sıra ile ikisinin de alnını öptü. Hıçkırarak ağlamaya devam ederken ikisinin arasına uzandı ve ölmeyi diledi. Hiç değilse iki sevdiği insanın ölüsünün yanında yatarak biraz huzur bulmaya çalışıyordu.
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 123 Mücadele Tarafı : Hogwarts.
| Konu: Geri: Freyja. Çarş. 10 Kas. 2010, 16:37 | |
| | |
|