İğne atsan yere düşmez, deyimi vardır ya; şu an tam yerinde bir sözcük. Sinirli bir şekilde ilerliyordu. Aslında ilerlemeye çalışıyordu. Sanki bütün Hogsmeade halkı üzerine doğru geliyordu. Şu an da bir film çekiliyor olsa üzerine gelen Orclara karşı direnmeye çalışan bir Buçukluğun hikayesi anlatılabilirdi. Kısa boyuyla aralarından sızmaya çalışan, pembeye çalan teniyle bir Buçukluk. Tamam, Maximilien o kadar da kısa değildi, ama kısaydı yine de. Gözlerini kapatıp tepeme damlayan güneşin sıcaklığını bedeninde hissetmeye çalıştı. Zaten hissediyordu hoş. Bu şey Maximilien'i uyuşturuyor, tam anlamıyla uykusunun gelmesine neden oluyordu. Soğuk bir şeyler içmeli ya da yemeliydi. Aslında güneşin altında bir sandalye de oturup uyuya da bilirdi. Ah, bu düşünce aklına geldikçe bacakları uyuşuyor, gözleri kendiliğinden kapanıyor ve esnemeye başlıyordu.
Tam bir adım daha atacaktı ki uzakta uzun sarı saçlı, ufak bir kız görmüştü. "Lilién'e ne çok benziyor." Yoğun aksanıyla konuşmuş ve yanından geçen insanların dikkatini çekmeyi başarabilmişti. Karşıdan gelen bir cadıyla göz göze gelince hafifçe gülümseyip, sıyrılarak yanından geçti. Küçük kızın Balyumruk'a girdiğini görünce biraz daha hızlandı. Hem kendiside bir şeyler yiyebilirdi. "Lilién!" Arkasından bağırmıştı ama yalnızca etrafındaki çevre duymuş gibi görünüyordu. Belki de bağırdığı kız o değildi. Herneyse. Şekerci dükkanına geldiğinde kapıyı aralayıp içeriye daldı. Duyduğu ses Lilién'e aitti, evet. Şeker balonu istiyordu. "Ben alırım." Kızın yanına yaklaştığımda kıyafetimden tutup çekiştirmesi üzerine geriledim. Yine ne işler çeviriyordu bu?
* Kısa oldu biliyorum.
** Yönetmek zorunda kaldım, çünkü öyle işte. Lala.