Fiendfyre
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Yüksek Bedel

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Lola Borghini
Model
Model
Lola Borghini


Kayıt tarihi : 27/10/10
Mesaj Sayısı : 21
Mücadele Tarafı : Para.

Yüksek Bedel Empty
MesajKonu: Yüksek Bedel   Yüksek Bedel Icon_minitimeÇarş. 27 Ekim 2010, 23:45

Oyuncular: Whitney Blomleigh, Lola Borghini.
Kurgu: Bedeller ne olursa olsun alınacak ve satılacak bir şey daima vardır.





Güzellik doğru kullanıldığında tüm herkesi satın alır.

Charlottenburg & Gedächtniskirche, Pazar

‘Günah mı çıkaracaksın çocuğum.’
‘Günah?’
‘Evet, kızım. Herkes arınmalıdır.’

Genç kız şapelin önünde, sağında duran pederle beraber dikiliyordu. Dışarıdan gören biri Lola’nın dudaklarına yerleşen gülümsemenin sevimli bir tebessüm olduğunu düşünürdü, oysa ki melodik sesin fısıldadığı kelimeler zehirden farksızdı.

‘Benim günahımı arındırmak isterseniz eğer peder… Tanrı’yı kirletin.’
Pederin yüzüne yerleşen solgunluk ve şok dalgası kızın hoşuna gitmişti. Mavi gözleri sonu gelmeyen bir pusuya meydan okur gibi gülüyordu. Yıkık Kilisenin duvarlarına kazınan ağır sözler, bir ihanetin simgesi gibi havada hep süzülecekti. Düşmeden durduğun uçurum şeytanın köprüsü olduğunda ve hayata vereceğin hiçbir şey kalmadığında Tanrı’dan farkın kalmaz. Çünkü Tanrı en severek yarattığını verecek bir şeyi kalmasın diye yem etti. Ademoğlu ağzından kan salyaları akarak ışığı yedi, ışık süzüldü, ağladı, söndü, durmaksızın parladı. Parladı, ısırıkların açtığı yerlerden siyah ölüm aktı ve nefret doğdu. Teninin tadı başkalaştı, dokunduğu yerin canı yanıktı. Dokundurtmadı, yalnız kaldı ve sonra, sonra karar verdi madem o yalnızdı, herkes yalnız kalmalıydı. Cüretkar bir rahatlıkla Lola’nın bedenini saran siyah dar kesim elbise sanki görülecek bir ilah gibi genç kadını sergiliyordu. Okyanus dalgalarını andıran ve omuzlarına bukle bukle dökülen saçlarına, boynuna bağladığı sade fular takılıyordu. Beyaz cildinde ise zıtlıkla dans eden kırmızının en koyu rengi olan rujuydu. Kusursuzdu ve bu kusursuzluk ölümsüzdü. Ağır bir çekimden çıkıyormuş gibi etrafı süzmeye devam ederken pederin paslı sesi kulaklarını çınlattı ve boş bakışlarla adama baktı. Altmış yaşına merdiven dayamış, kırışıkların doluştuğu yüzü zamanının tükendiğini gösterir gibiydi ama ona bakan şefkat dolu gözlere aynı hissiyatla cevap vermek yerine acıma ile bakıyordu. Onun öleceğini bilmenin verdiği acımayla. Adamın konuşmasını nazik bir el hareketiyle durdurarak gözlerinin içine baktı ve ‘Neden?’ dedi. Pederin buruşuk ağzı bir kez daha şaşkınlıkla kıpırdandı ve ‘Ne, neden çocuğum?’ diye Lola’yı yanıtladı. Kız beklediği cevabı almış gibi başını arkaya doğru attı, naif bir kahkaha ile kiliseyi şenlendirdikten sonra arkasını döndü ve ‘Artık çok geç peder, artık çok geç.’ Diyerek Tanrı’nın evini Tanrı’ya bıraktı.

Yaşam satılmışlar için hep en doğruları sunarken, güçle yaratılan bedenlerin bile eksik kılındığı noktalar bırakmıştır ama eksikliğini kapamak kişinin elindedir ve en kolay kapayıcı, güzelliktir.

Kiliseden çıktığı an gözlerinin içine dolan Berlin’nin öğle güneşine bir güneş gibi gülümseyerek karşılık verdi, biçimli parmaklarını saçının üstünde duran güneş gözlüğüne uzattı, aldı ve gözlerinde ki şeytani ışığı mercan gözlükler ardına gizledi. Yaşamsal noktalarda sorulan sorular, sana bir şeyleri kanıtlamaya çalışır eğer beklediğin cevabı alırsan, bedenin doygunluğa ulaşır ama bu doygunluk vasıflarından birini öldürür. Ki kişi ne ölmek ister ne de öldürmek ama mecburdur. Yaptığın seçimler hep bir şeyi geride bırakmana neden olur. Lola’nın seçimi gibi… Topuklu ayakkabılarının ruhsuz sesine karışabilecek ince bir ses kulağına çalındığında sukut içinde ki kafasına düşünceler üşüştü ama şuh bir eda ile arkasını dönerek ona seslenene baktı.

Her adımım ile zayıflıklarımı satıyorum ve para kazanıyorum, der Borgihini kanını taşıyan kadınlar.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Whitney Blomleigh
Ressam
Ressam
Whitney Blomleigh


Yaş : 31
Kayıt tarihi : 24/09/10
Mesaj Sayısı : 60
Mücadele Tarafı : Renkler.
Belirgin Özellikleri : Koyu Katolik.

Yüksek Bedel Empty
MesajKonu: Geri: Yüksek Bedel   Yüksek Bedel Icon_minitimeCuma 29 Ekim 2010, 10:52

Şehvet günahından arınmış bedenler güzelce düzenlenmiş kilise bahçelerinde yabani otlar gibi geliştiler, geliştiler. Dünya hangi yöne dönse günahın suçu aynı kalıyordu. Sadece kalkandan bedenlere ulaşmıyordu günah, kirlenmemek için. Elleri lekeli bir insanın tüm ruhuna o leke bulaşabilir miydi? Tanrı'nın cevapsız bıraktığı sorular cennetinde iki ruh salınıyor, günahlar onlardan uzaklaşıyordu. Tüm denge bunun üzerine kuruluydu. Işık, o parlaklık ki, insanoğlunun kalbinde ve zihnindeydi. Zavallı insanoğlu çıldırdı, ışıkla kör oldu. Merhamet ve affediş, bu özellikler nereden gelmişti? Bir ayna asılı duruyordu, sırf zevkin ahlaksız görüntülerinin göründüğü. Bedenler arasına sıkışmış ihanetin zamanıydı. O günlerden biriydi.

' Ey, günaha girmeden gebe kalan Meryem, senden yardım isteyenler için dua et. Âmin.'

Sesine bir örümcek ağı gibi yerleşen samimiyetsizlik içini acıtmıştı. Yalnızdı, olgulara inanması gerekirdi. İnanmalıydı çünkü, çok karanlık bir uykunun ninnisi sürekli kulaklarına çalınırken vazgeçişleri uğruna yaşamayı hedef kıldığı birşeylere tutunmalıydı. Ama.. benzi solmuş, lanetli ruh. Hepsi bu. Adımlarını sıklaştırırken boynunda asılı duran haç simgesini avcuna almış, sıkıca kavrıyordu. ' İnanmak? Uzun zaman önce ölmüş bir sembole? İki gerçekten fazla.' Elini acıtan kolyeyi tek seferde havaya kaldırarak, ondan kurtulmayı düşünmüştü. Ama hayır, bunu yapmadı. Kimsenin rahatsız olduğu yoktu. Sadece ona saygısızca geliyordu tüm bunlar. Pedere söyledikleri zihninin karanlıklarından yükseliyordu ağır ağır. Atalarım onu bulmaya çalıştı, ve yaratıcımızdan bizi ayıran kapıyı açmaya. Peder arkasını döndüğünde ise sessizce fısıldamıştı yine, Dünya'yı cennetten ayırdık. Tanrı'nın evinde onu kırmak istemiyordu. Whitney, herkesi mıktanıs gibi kendine çektiğinin farkındaydı; kendisini seven herkese acı çektirdi.
Tanrı dahil.

Yetiştirildiği aile tarafından gelen bir inanç olsa bile Lisieux'lü Azize Thérése'e derin bir hayranlık duymuştu. Thérése' Tanrı'yla mistik ve fiziksel bir birliktelik yaşamıştı, söylenen bunları gösteriyordu. Ama inandığı bambaşkaydı, her zaman olduğu gibi. Kilisenin bahçesine attığı ilk adımda dikkatini çeken, geceden kalmış, sönmüş bir muma çevirdi bakışlarını. Mumun alevi dünyayı aydınlatmış ve diğer herşey gibi son bulmuştu. Ta ki onu tekrar aydınlatacak birşey bulana kadar. Yüzüne düşen saçlarını eliyle geri çekerek, şuh bakışlarını derinleştirerek sessizce fısıldadı. Belki içten, belki uzaklardan.. ' Ben kimim?' Sustu. Çevresinde yerçekimin aşifteliğine aldatıp düşen yapraklardan başka birşey yoktu. İçindeki yanıtı bulamayınca tekrar fısıldadı Tanrı'ya. Bakışlarını mumdan ayırmıyordu, Tanrı'nın onun baktığı her yerde olduğunu söylemişti peder. ' Ben kim değilim?' Buna yanıtın geldiğini biliyordu. Hoşnut biri değildi. Bir zamanlar Tanrı'nın sevdiği, ona gitarla rituellerde bulunan o hoşnut kız değildi. Elinde bulunan haç kolyesini mumun kenarına bırakmak için yaklaştı. Doğru yolda olduğuna inanmalıydı, bilmediklerini öğrenmeli ve doğru ateşte yandığına inanmalıydı. Mumun sönmüş alevini hissedebiliyordu, çok daha fazlası gerekti ruhunu yakmak için. Bakışlarını topuk seslerinin geldiği yöne çevirdiğinde, günahların uzaklaştığı bir başka bedene kilitlendi gözleri. Mevsim kıştı şimdi. Güneş onlardan uzaklaşıyordu. Olduğu yerde gözlerindeki sisi dağıtmadan bekledi, genç cadı her yıl biraz daha fazlasını eklediği gurur ve özgüveni ile ilerlerken gerideki yaprakların bile sızlandığını hissedebiliyordu. Luciferin gülümsemesini dudaklarına yapıştırarak seslendi ona.

' Borghini..'

Lola'nın bakışları ile keskinleşen zihni şimdi geçmişi tozlu raflarından birbir çıkarıp, gün yüzüne asıyordu. Yılların onun üzerinde etkisi olmamasına şaşırmıştı üstelik. Hala daha en küçük yılanı bile baştan çıkartacak zehire sahip olduğunu görmek, duygularını bir kez daha acıtmıştı. Başını hafif ve küstahça bir reverans ile sallayarak, geride duran kilisiye yöneltti. Ve sonra yine ona. Şimdi daha belirgin gülümsüyordu.

' İnanç, Arzu değildir. İnanç, İrade'dir. Arzu tatmin edilmesi gereken bir şeydir. İrade ise güç. İrade, çevrendeki herkeste yaşattığın değişim değildir. Ama çektirdiğin acı.. Evet, bunun için Arzu'ya ihtiyacın var. Ama yanlış cehennemdesin. '

Hissizleşmişti. Jack'i hatırladı, karşısında duran lanetli ruh onu ellerinden aldığı günü. Rahatsızlığın gölgesi.. Ve o düştüğünde, lucifer gibi düştü.
Bir daha asla yükselmemek üzere.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yüksek Bedel
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Fiendfyre :: Yerleşim Merkezleri :: Berlin :: Aleksander Meydanı-
Buraya geçin: