Olivia Scarlett Isis Ravenclaw IV. Sınıf
Gerçek Adı : Sude Naz Yaş : 28 Kayıt tarihi : 02/07/10 Mesaj Sayısı : 59 Mücadele Tarafı : Sanat Güneşi 8) Belirgin Özellikleri : Sessiz ve sanatçı... RP Sevgilisi : Tristan der Ivanëxt Forever
| Konu: Olivia S. C.tesi 23 Ekim 2010, 21:50 | |
| Seçmen Şapka Formu; Oyuncunun Adı: Sude Naz Oyuncunun RP Deneyimi: 1,5 yıl İstenilen Sınıf: VII. Sınıf Karakterin Tam Adı ve Soyadı: Olivia Scarlett Isis Karakteristik Özellikleri: Mantıkçı, sanat düşkünü Sevdikleri: Sessizlik, müzik ve çellosu Sevmedikleri:Gürültü, yalan Örnek Rol Oyunu;- Spoiler:
AŞK VE NEFRET Uzun ve yorucu bir günün ardında sökmeye yüz tutmuş şafakla beraber büyük bir keyifle yürüyordu Scarlett. Karanlığın ve üzüntünün onu beklediğinde hiç haberi yoktu. Saf duygular beslediği kişiyi görmenin hayali ile yanıp tutuşan kalbi, bir kaç dakika sonra onun kollarında olmanın vereceği heyecanı yaşıyordu. Aşkı doruk noktasına ulaşmıştı, büyük planları vardı geleceği dair ama bu planları henüz sevgilsi ile paylaşmamıştı. Tüm gün söylediği o aşk şarkılarında gözlerini yumup, aklına onun yüzünü getirerek aşka aşık oluyordu. Aklındaki tüm bu düşüncelerle beraber hızlı adımlarından yükselen topuk sesleri yavaşça çiselen yağmurla beraber karışarak hoş bir melodi oluşturuyordu. Gözlerini ara ara yumuyor, hıphızlı alıp verdiği nefesini ayarlamaya gayret gösteriyordu. Bir Muggle gibi yürümekten her zaman keyif almıştı, sevgilisinin henüz orada olmadığını biliyordu fakat o bir saat erken giderek ona güzel bir ortam hazırlamak istemişti. Adımları sıklaştıkça hedefe ulaşıyor, ulaştıkça yüzünde gülümseme oluşarak gitgide büyüyordu. Amacından sapmamaya çalışan bedeni, soğuk hava dolayısıyla titremeye başlamıştı fakat Üç Süpürge görünür olduğu için oraya doğru koşmaya başladı. Koşarken topuklu ayakkabı giymesi sebebi ile düşmemeye çok dikkat ediyordu. Kapıya geldiğinde adımlarını yavaşlattı ve derin bir nefes alarak direk içeriye girdi. Az önce yağmur sebebiyle başını kapatmış olan kapüşonunu indirerek, narin ellerini yavaşça saçlarına götürdü. Islanmamışlardı, elleriyle test ettikten sonra etrafa şöyle bir bakındı. Gördüğü manzara karşısında kalp atışları teklemeye başlamıştı. O silüet gelecek planları kurduğu, uğrunda gözleri kapalı canını verebileceği sevgilisiydi. Nefes alamadığını hissediyor, git gide daralan kalbi onu yarı yolda bıracakağa benziyordu. Gözünden damlayan bir damla yaşla beraber dişlerini sıkarak manzaraya ev sahipliği yapan kişilerin yanına gitti. Dudakları birbirine kenetlenmiş ikili, az sonra ayırarak konuşmaya başlayacaktı. Scarlett'ı farketmemişlerdi. "Hayatım, senin şu aptal sevgilin erken gelmesin?""Sen merak etme, o en az bir saat sonra gelecek. Herşeyi ayarladım ben.""Hmm, desene herşey hazır."Cadı içinden geçirdiği tiksinti ile beraber sevgilsine (ki artık kanlısı olacaktı) bakıyordu ve onun omzunu parmağıyla dürterek kendine bakmasını sağladı. Onu gören Marten büyük bir telaş içerisine girmişti. Ağzında bir şeyler geveliyordu. Diğer cadı ise onun elini tutarak, geveleyen ağzına elini götürerek susmasını işaret etti. " Sanırım hiçte iyi bir sevgili değilDİN Scarlett, ne dersin? " diyerek işterik bir kahkaha attı. Scarlett yerin dibine girmişti adeta, gözlerine tekrar ve tekrar gelen yaş selini kendini sıkarak tutmaya çalışıyordu ama onlara karşı koymakta yetersiz kalıyordu. Onun yanında ağlamayacaktı ama dersini vermedende oradan ayrılamazdı. İçindeki duygulara isim koyamayan cadı büyük bir öfke ve boşa çıkan umutlar içerisinde ona aval aval bakan surata büyük bir tokat patlatmıştı. Tüm Üç Süpürge konukları onlara bakıyordu. Çıkan şak sesi yankılanmıştı. Marten ise ona öfkeli bir bakış atarak yumruğunu sıkmaya başlamıştı bile. "Senden... Senden nefret ediyorum pislik.. Pisliksin sen!" Haykırarak oradan büyük adımlarla uzaklaştı. Kapıdan dışarıya çıktığında o manzaraya dönüp bir daha bakmak istemiyordu, sırtını duvara dayayarak biraz soluklandı. Gözlerinden akan yaşlar yavaşça yanaklarından, pembe rujlu, dolgun dudaklara doğru süzülüyordu. Islanmış dudakları soğuğunda etkisi ile birlikte büyük bir titremeye ev sahipliği yaparken gözlerinin karardığını hissetmeye başladı. Yürümek istemiyordu, hatta içeriye girip bir çift laf daha söyleyesi vardı. Aslına bakılırsa bir çift değil, milyonlarca... Neden Marten, neden?
Düşünceleri tüm bedenini kaplamıştı, evine cisimlenecekti tabikide. Saniyeler içerisinde artık evine varacak olamanın vereceği sakinliğe bürünmek ve uslu bir çocuk gibi oturup kitap okumak istiyordu fakat eve gittiğinde içindeki büyük fırtınaya engel olamayarak dışına vuracağına emindi. Bu acı onu epey harabedecekti ve şimdiden acı bedenini sarmıştı. Gözyaşları durmak bilmiyordu, yalnızlık duygusu ve umutların boşa çıkışı ile beraber evine cisimlenmişti. İlk iş olarak üzerinden çıkardığı polarını koltuğun üzerine fırlattı ve sıcacık evde, buz kesmek üzere bir kalp yetiştirmeye başladı. Tüm resimleri teker teker yırtarak metal tablanın üzerine koyuyordu parçaları. Parçalar birikerek adeta bir dağ oluşturmuşken, asasını çevik bir hareketle kavradı. Gözünden damlayan yaş, fotograf parçalarının üzerine gelmişti, daha fazla dayanamayarak asasını ilişkileri gibi yıkılan kağıt demetine yöneltti ve dudaklarından çıkan sözlerle beraber büyük bir kıvılcım oluştu. Bu kıvılcım ise başlarda onun ve sevgilisi Marten'i saran aşkı andırıyordu. Fakat bir kıvılcım bile bir damla suyla durulmaya mahkumdu. Her güzel şeyin sonu vardı. Kendini kanepeye atan Scarlett'in yüzüne yansıyan ateş kalbinden onu silip atmaya yetmiyordu. Fotografları yok etmek, onun kalbinde açılan bu aşkın yaralarınıda silmiyordu ne yazıkki. Gözlerini sakince yummasıyla kendini rüyanın içinde bulmuştu. Biraz uyku onu çok azda olsa huzura kavuşturacaktı. Günler günleri kovalarken, acısı gitgide daha da artıyordu cadının. Büyük bir umutla özür dilemsini beklediği Marten'den ses seda yoktu. Onun için endişelenmiyordu her geçen gün. İçindeki sevgi yerini nefrete ve pişmanlığa bırakırken gözlerinden gitmeyen o tokat sahnesi ile beraber ona destek olan dostları hep yanındaydı. Gözlerini araladığında saat 11:30'u gösteriyordu. Bugün için iki gün kadar önce arkadaşları ona zorla söz verdirtmişti. Kafasına bir şeyi takmayacak ve tüm gün boyunca ona işkence gibi gelse bile yüzündeki o sahte gülümseme ile eğleniyormuş taklidi yapacaktı. Tüm bunlar aklından geçtiği anda yastığını hızlıca yüzüne bastırdı. Ölmek istiyordu, yalan, sahte duygular her zaman için onun kalbindeki yarayı daha da derinleştirmişti. Bugün böyle bir şeye hazır değildi. Ama yapmalıydı, verdiği sözleri asla yutamazdı ve bunu bilen dostları da bu sebeple söz verdirmeyi yeterli bulmuşlardı. Scarlett tüm bunları düşünürken, aralanan kapıdan hızlıca içeriye giren Sandy ona büyük bir gülümseme ile baktı. "Hey, hadi bugün eğleneceğiz! Unuttun mu Scar, söz vermiştin?" Bu heyecanlı sesi nasıl kırabilirdi? Verilen söz tutulmalıydı ve yavaşça doğrularak yatağından kalktı."Nasıl unutabilirim ki? Her gün milyonlarca kez hatırlatıyorsunuz. " "Bana fırça atabildiğine göre düzeldin Scar, hadi bakalım ne giyeceğiz bugün? Kendimi sana bıraktım doğrusu...""Ah, onuda mı ben seçeceğim? Beynimdeki milyonlarca okla beraber, göstereceğim sahte gülümsemeler yetmezmiş gibi....Neyse" Bu sözler Sandy'nin yüzünde muzur bir gülümse oluşturmuştu. Hızlıca asasını Scarlett'e yönelterek bir kaç büyülü sözden sonra üzerinde dar, siyah bir jean ile birlikte üzerinde kırmızı, strapless, düğmeli bir bluz belirmişti. "Hımm, güzel işte hadi gidelim ve işkenceye bir an önce son verelim. Ne kadar çabuk, o kadar iyi..." Sandy, onun ayaklarına bakmıştı. Yalnızca karbeyazı çorapları görünüyordu. "Ah tamam, ama öncelikle giriş kapısındaki ayakkabılarını giymeyi unutma. Hem sen yürümeyi seversin, yürü ve bir Muggle gibi ayakkabılarını giy ve şu komik çoraplardan kurtul!" Scarlett başını evet anlamında salladığında çoktan yürümeye başlamıştı bile. Adımları ayakkabılara yaklaştıkça aklına bir şeyin eksikliği geliyordu.
Neydi bu? Artık düşünmek istemiyordu, büyük ihtimalle içindeki boşluk hissiydi ona bunları hissettiren. Çoraplardan kurtularak, kırmızı, parlak, topuklu ayakkabılarla ayaklarını bir araya getirmişti bile. Aynada kendine bakma tenezzülünde bile bulunmadan eksikliğini hissettiği şeyin asası olduğunu farketti. Asası her zamanki gibi komidininin üzerinde duruyor olmalıydı. "Hey, Sany asamı getirebilir misin gelirken?" diye seslendiğinde çoktan dostu elinde asayla gelmişti bile. Yüzünde bu çabukluktan dolayı içten bir gülümseme belirdi. "Ah, işte bu dostum. Bak bu ilk içten gülümseme." Kızın sesi oldukça mutlu ve heyecanlı çıkmıştı. Dostunun iyi olması adeta onunda iyi olmasını sağlıyordu. " Tamam, takmak yok bugün değil mi? O yüzden bu ilk ve son olmayacak. Açılışı yaptım yalnızca." diyerek evden cisimlendi. Arkasından gelen Sandy ile birlikte çoktan Almanya'nın Berlin şehrindeki küçük ama bir o kadarda parlak olan kafesine gitmişlerdi bile. Burası onların sürekli geldiği mekandı. Huzur doluydu fakat bu huzur insanı bayacak kadar sessizlik anlamına gelmiyordu. Bilirsiniz ya, hani bazen metal müzik huzur verir insanlara, işte burasıda her zaman ruhunuzun ihtiyacı olan şeyleri yapardı. Kendilerini deri koltuklardan birinin üzerine bırakmışlardı. Sağ bacağını, sol bacağının üzerine nazikçe atan Scarlett yüzündeki ikinci ciddi gülümseme ile ortamın havasını içine çekti. Büyük keyif almıştı buradan,parmağıyla bir dilim pasta istemek için işaret yaptığı sırada, gülümseyen yüzüne çarpan bir silüet parmağının havada kalmasını sağlamıştı. " Sandy sen siparişi verirsin değil mi? Her zamankinden yiyeceğim." diyerek hiç bir şey olmamış gibi sağ eliyle asasını kavrayarak kızın yanına doğru ilerledi. Kız onu gördüğünde büyük bir şaşkınlık duymuştu. Gözleri eline gittiğinde asayı tutuşundan düello kokusu alan kız, hızlıca asasını ona yönelterek "Sersemlet!" diye haykırdı. Scarlett kendini duvarda bulmuştu, başını çarpmış olmasının verdiği sersemlikle beraber yalpalayarak ayağa kalkmaya çalıştı. Sandy o sırada önünde durmuş garsona sipariş vermekle meşguldü. Çıkan çarpma sesi ile birlikte gözlerini Scarlett'e yönelterek büyük bir çığlık attı. "Scarlett! Yüce Merlin, sen bizi koru..." Hemen ardından dostunun yanında belirmişti. Ne yapıyordu, o kızda kimdi? Kalkmasına yardım etmek isterken, Scarlett'in yaptığı hareket ile beraber uzak durmuştu. Asasını kıza doğru kaldırarak bir kaç büyülü sözcük söyledi. Asasından çıkan ışık demetinin, kıza büyük zarar vermesi gerekirken yalnızca üzerine büyük bir çamur sıçratmıştı. Ah, olamazdı. Sandy yaptığı şakayı hala ona söylememişti.Büyük bir şaşkınlık içerisinde asasına bakan cadı, karşısındaki kızın attığı işterik kahkahalarla beraber, kendine bir şaka yapıldığını anlayarak Sandy'e baktı. Ona her an patlayabilirdi. Her zamanki gibi bir bağırma bu sefer yeterli olmayacaktı. O an hızını alamayan cadı, ayağından hızlıca çıkardığı ayakkabısını Sandy'e doğru fırlatacakken içinden düşen siyah ve gümüş rengi çubuğun ne olduğunu merak etmişti. Üzerine bir de ince bir taban süzülmüştü. Ayakkabıyı tekrar yere koyarak ayağına geçirdi ve sinirden tıslmaya başladı. "Sandy kendine ölümlerden ölüm beğen!" Yere eğildiğinde orada duran şeyin bir çubuk değil, asası olduğunu farketti. Peki elindeki neydi? Çamur fışkırtan bu şeyi dostunun (ki şuandan sonra orası biraz şüpheliydi) üzerine fırlattı. Eline aldığı asası ve bu sihirli taban (ayağının altındaki asayı yokmuş gibi hissettiren sihirli bir taban) ile beraber Sandy'e pis bakışlar fırlattı. Tabanı yere doğru bıraktığında, hafiflik sebebiyle süzülen bu madde yere tekrar yapışmıştı.
Üzerine doğru gelen ışık demetinden kurtulmak için yana doğru çekildi. Bu çevik ve hızlı hareketi sayesinde ne olduğunu bilmediği ama iyiliğini sağlamayacak bu ışık demetinden kurtulmuştu. Karşısında ona acı çektirmek isteyen, sevgilisinin onu aldattığı pis kız vardı. Gözlerindeki iğrenme duygusuna hakim olamıyordu. Kız çok hızlı bir şekilde üzerine doğru gelmeye başlamıştı. Onun boğazına dayamak istediği asasıyla beraber içinden "Avada kedavra" diyerek Scarlett'in üzerine yürüyordu. Geri geri giden Scarlett, gözlerindeki korkuyla her an bir kalkan yaratmaya hazırlanıyordu. Birden bire üzerine gelen cadı kaybolmuştu. Onu sağda ve solda arıyordu ama yoktu, aşağıya baktığında oraya iki seksen uzandığını gördü. Büyük bir kahkaha patlatarak ona baktı. Kız az önce yere süzülen taban sayesinde kaymış olmalıydı. Şuanda başından akan kanlarla beraber yerden kalkamıyordu. O bir karabüyücüydü, onu Azkaban'a tıkmak kadar güzel bir duygu olmayacaktı bu Dünya'da. Orada oturan bir adam, yanlarına ilerlemişti. Adamın dudaklarından yükselen sesler onun bir seherbaz olduğunu ve Azkaban'da bu kızın yerinin hazır olduğunu belirtiyordu. Scarlett bu düşüncelerinin hemen yerine gelmesine oldukça şaşırmıştı. Kızla beraber cisimlenen seherbaz çoktan onu Azkaban'daki hücresine tıkmış olmalıydı. O kız bir Ölüm Yiyen'di... Dostu Sandy hemen yanına koşarak onun boynuna sıkıca sarıldı. "Ah üzgünüm dostum. Unutmuşum oraya sakladığımı. Gerçekten çok üzgünüm. İyisin değil mi?" diyerek gözlerini Scarlett'in üzerinde gezdirdi. Oldukça iyi görüyordu onu, hatta bir kaç gündür ilk defa bu kadar gördüğü bir gerçekti. "Şşş... Tamam iyiyim ben Sandy, taban gerçekten çok işe yarıyormuş ayrıca." diyerek kibar bir gülümseme ile dostuna baktı. "İyi ki varsın dostum." diyerek bu sefer Scarlett ona sarıldı. Sarılmalardaki minnettarlık ve dostluk kokusu ortamı yumuşatıyordu. Yerede sıçramış olan çamuru büyük bir şaşkınlıkla temizleyen garson bile bu sarılmayla beraber ister istemez gülümsemişti. " Ah, bize her zamankinden iki dilim lütfen Michael." diyerek dostunun koluna giren cadı, Sandy'nin bugün onu bu kadar mutlu edebileceğini bilmiyordu. Olanlara ikiside oldukça şaşırmıştı. Yavaşça tekrar koltuklarına yürüyorlardı. Oturduklarında tüm olanları anlatmaya başlamıştı bile cadı...
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 123 Mücadele Tarafı : Hogwarts.
| Konu: Geri: Olivia S. C.tesi 23 Ekim 2010, 22:00 | |
| | |
|