Lydia Killingsworth Slytherin VI. Sınıf
Yaş : 32 Kayıt tarihi : 23/10/10 Mesaj Sayısı : 109 Mücadele Tarafı : Kendisi
| Konu: Lydia. C.tesi 23 Ekim 2010, 17:12 | |
| Seçmen Şapka Formu; Oyuncunun Adı: Esra Oyuncunun RP Deneyimi: 3 sene İstenilen Sınıf: VI. sınıf Karakterin Tam Adı ve Soyadı: Lydia Killingsworth Karakteristik Özellikleri: Lanetlenmiş bir ruh. Karanlığın içinde kaybolmuş, günahkar bir beden. Ruhunun ve bedeninin Azkaban'a tıkılmış bir büyücü gibi tutsak olduğunu, acı çektiğini görüyordu ama bunu engelleyemecek kadar haz alıyordu karanlıktan. Ruhunun konduğu bu fanustan kurtulduğu zaman oksijene ulaşacağını biliyordu ama ızdıraplı bir hayat nedensizce gözünde altın bir kafes gibiydi. Bu kafesten kurtulmak için tek bir hamle bile yapmamış, sadece hayatın 'gölge' kısmında akmasına izin vermişti. Tanrı'nın var olduğunu bildiği halde, ondan üstün olmadığını kabullenemeyecek kadar kibirli, gelmiş geçmiş en güzel, kusursuz kadın olduğunu düşünecek kadar da kendini beğenmiş biri Lydia. Ona dokunmayana, canını yakmayana bulaşmayacak birisidir; ancak damarına basıldığı anda çok zehirli bir yılana dönüşür. Etrafında olan bitenle ilgilenecek bir tip değildir, hatta ayaklı gazete olarak gezen insan bozmalarından tiksinir. İnsanlara ancak tek şekilde yaklaşır; küçük oyunlarıyla onları kullanabilmek için. Tehlikeli arzuları için bir araç olarak görüyor diğerlerini. On-beş yaşına rağmen oldukça olgun davranışlar sergileyen cadı şehvetli olup, erkeklerin zayıflığından yararlanmayı iyi biliyor ve bundan yararlanırken de kendi zevklerini bir kenara asla bırakmıyor. Ve gizemlidir Lydia. Kendi hayatı ile ilgili şeyleri öğrenmek 'gerçekten' dost olarak görebileceği için geçerlidir ama birine tam anlamıyla güvenmesi deveye bale yaptırmak kadar zordur. Aşk ise onun için kutsaldır, gerçekten. Şuana kadar aşık olmadığını iyi biliyor ama bu demek değildir ki hiçbir erkeğin yaklaşmasına izin vermedi. Aradığını bulana kadar tutkularıyla yaşamaya devam edecek. Sevdikleri: Riskli oyunlar, sırlar, karanlık, erkekler. Sevmedikleri: Ayaklı gazeteler, kediler, aldatılmak, iyilik melekleri. Örnek Rol Oyunu;- Spoiler:
Paletinde yerini alan sarı rengini daha açık bir tona kavuşturmak için verdiği çabalar işe yaramıştı. Fırçasının ucunu saçlarının rengiyle aynı olan boyaya daldırdı. Artık kendi saçlarını resmetmek için önünde bir engel yoktu. Yanındaki boy aynasında yansıyan siluetine bir kez daha baktı ve tüm beynini ele geçirmeye başlayan ağrıyı umursamadan önündeki beyazlığı sarıya boyamaya başladı. Ardından ise vücudunun geri kalan kısmını. Güneş karlı dağların arkasından yükselmeye başladığında resmini tamamladığına inanarak geri çekildi. Ah, hayır! Yine olmamıştı. Bu denediği üçüncü resimdi ve bir türlü kendisinin aynısını o tuvale yansıtamıyordu. Ya da ona öyle geliyordu, bilmiyordu. Etrafındaki herkes olduğuna inansa da genç kadın resimde kendini göremiyordu. Tüm geceyi buna harcamıştı ve sonuç kocaman bir hiçti. Elindeki fırçayı yere fırlatırken aklından hiç iyi düşünceler geçmiyordu. Tuvalin sol tarafına elini koydu ve büyük bir hışımla yere yuvarladı tahta parçasını. Salonun tabanında hiçbir şey yoktu, üstelik evine sessizlik hakimdi. Bunun sonucunda kopan gürültü bir haftalığına yanında kalan Simone'yi uyandırmaya yetmişti. Telaşlı adımlarla yanına koşan cadının gözlerindeki şaşkınlık rahatça okunuyordu. Sinirle kısılmış gözlerini misafirine yönlendirirken onu korkuttuğunun farkında bile değildi. Düzenli bir biçimde sıralanmış tablolarının arasındaki yıkık tuvalin bulunduğu bu salonu hışımla terk ederken Simone bir şeyler demek için ağzını aralamıştı. "Tanrı aşkına, neyin var böyle Mia? Ne-" Kızıl saçlı kadın sözlerini tamamlayamadan Mia onu omzundan hafifçe iterek ilerdi ve mavi pelerinin üzerine geçirerek kapıyı açtı. "Bir şey sorma, ben gidiyorum. Hava almam lazım." Tüm bedenine hakim olan öfke, duvarların üstüne üstüne gelmesine sebep oluyor, Mia'nın kendi gibi davranmasına engel oluyordu. Salonun o halini umursamadan yağmurun şiddetle dövmekte olduğu sokağa attı kendini. Bir şeyler içip kendine gelmeliydi yoksa öfkeli bir canavara dönüşecekti.
Sabahın ilk ışıklarında dahi açık olan bir bar biliyordu. Yağmur tanelerinin tüm vücuduna iğne gibi saplanmasını umursamadan ilerliyordu Londra sokaklarında. Tek hissettiği büyük bir hüzündü. Emeklerinin karşılığını alamıyordu ya da lanet mükemmeliyetçiliği buna engel oluyordu. Kendisine garip gözlerle bakan mugglelardan, yanından geçen uçmayan arabalardan bihaber bi' şekilde yürüyordu sadece. Gitmeyi planladığı bara ne kadar kaldığından haberdar değildi, umurunda bile değildi bu. İliklerine kadar ıslanmak ona iyi geliyordu. Barın olduğu sokağa ilk adımını attığında, ilk anda tanıyamadığı bir büyücü koluna sarılmıştı. Resmini yaparken içtiği şarap ve biraz önceki siniri olayları algılamakta güçlük çekmesine neden oluyordu. Bu yüzden adamın yanında sürüklenirken onun kim olduğunu anlaması biraz geç olmuştu. James. Bakanlıkta çalıştığı yıllarda tanışmış olduğu bu büyücünün telaşı meraklanmasına yol açmıştı. Ona zorluk çıkarmadan hızlı adımlarla yürüdü Mia, sorunun ne olduğunu öğrenmek için bir an önce gidecekleri yere gitmeliydiler. Üzerindeki pelerin yağmurdan dolayı iyice ağırlaşmış, sarışın cadının taşıyamayacağı bir hale gelmişti. Bu ağırlığın verdiği zorluğun bir an önce bitmesi için dua ederken gitmek istediği barın içine girmişti bile koluna sıkıca sarılan James ile birlikte.
Kafayı bulup aptalca gülen insanlar, üzüntüsünü unutmak için kendini içkiye verenler ve alkole bağımlı olanların dolup taşırdığı barın içinden geçerek daha önce girmediği loş ışıklı bir odaya gelmişti. James kendisine yardımcı olup olamayacağını sormuştu. Peki ama ne için? Suratı ifadesizleşmişti ve algıdaki bozukluk James'e vaktinde cevap vermesini engellemişti. Kendisine yardım edeceğini düşünen esmer büyücü Brenda adında tanımadığı cadının aynaya hapsolduğundan bahsediyordu. Şaka mı yapıyordu? Ona cevap vermeyi reddederek Vigoureux'a eliyle iteledi ve iki tane boy aynasının karşılıklı olarak durduğu alana yöneldi. James'in kendisine engel olmaya çabalayan sözlerini umursamamıştı bile. Güzelliği su götürmez olan bir bayanın aynanın içinde ağladığını gördüğü an beyninden vurulmuşa döndü. Büyülenmiş boy aynaları. Bakanlıktayken Yasaklanmış, Büyülenebilen Nesneler Sicil Bürosunda çalışmıştı ve tehlikeli bir biçimde büyülenmiş bu nesneler için eğitimi vardı. James'in doğru kişiyi seçmiş olmasından dolayı içinden onu takdir etti ve dudaklarını araladı. "Pekala, bunu hallede-" Son sözcüğünü tamamlamasına izin verilmemişti. Bedeni saydamlaşmıştı çünkü. Başının döndüğünü, etrafının karardığını hissetti en son. Tekrar kendine geldiğinde odaya farklı bir bakış açısından bakıyordu. Tam karşısında Brenda denilen cadı, odanın diğer tarafında ise kendisine endişeli bakışlar atan James. Ayna kendisini esir almıştı ve James geç kalırsa bu savaşı kaybedecekler, esirler yok olacaktı. Sonsuza kadar. Ölmek için daha çok genç olduğunu düşünen Mia'nın gözlerinden bir damla yaş gelmişti. Korkuyordu, evet. Her zamanki gibi o ahmakça duygu tüm bedenini ele geçirmişti. "Seni dinlemeliydim. Bu lanet olası ayna bizi buraya hapsetti, bir yolunu bul James. Çıkar bizi buradan." Sözleri önündeki cama çarpıp yankılanıyordu yalnızca. James'in tek gördüğü kıpırdayan dudaklar ve kendisinden yardım isteyen gözlerdi.
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 123 Mücadele Tarafı : Hogwarts.
| Konu: Geri: Lydia. C.tesi 23 Ekim 2010, 17:18 | |
| | |
|