Carlie Myracle Gryffindor V. Sınıf
Gerçek Adı : Mm, Piano? Kayıt tarihi : 22/09/10 Mesaj Sayısı : 94 Mücadele Tarafı : Lilith.
| Konu: Jodelle, Carlie Myracle. Çarş. 13 Ekim 2010, 20:02 | |
| Miray. 5.5 yıl. V. Sınıf Carlie Myracle İnatçı, Cesur, Sadakatli, Soğukkanlı ve Mükemmeliyetçi. Piyanosu, köpeği ve Lydia McCarthy. Örümcekler, Kendini beğenmiş ve burnu havada insanlar, Yalnızlık, Almanya, Sessizlik.- Spoiler:
Geçmişten Gelen Anılar
Temmuz, 1959 - Londra
Kasvetli hava her zamanki gibi insanın içini karartırdı. Bugünde o iç karartan günlerden biriydi Cassie için. Koşuyordu ne yaptığını bilmeden, arkasından O'nun gelip, gelmediğini bilmeden koşuyordu. Rüzgar bembeyaz tenini delip geçiyor, sapsarı saçlarını dalgalandırıyordu adeta. Birde rüzgarın sertliği, havanın iç karartıcılığı yetmezmiş gibi, dolu dolu yağan yağmur ıslatıyordu üzerini. Sırılsıklam olmuş ceketi bir o yana, bir bu yana savrulurken, Cassie bir yandan kolunu ovuşturmaya devam ediyordu. Daha fazla dayanamayacaktı, yığılıp kalacağı bir köşe arıyordu belki de? Şimdi gözyaşları da hiddetlenmişti. Gözlerinden akan o yaşları dökmemek için günlerdir sıkıyordu kendini. Artık bırakmanın vakti gelmişti. İçini döküp rahatlaması gerekiyordu. Başarmış gibi görünüyordu. Ama içinden geçenleri, kimse bilemezdi ki ondan başka. Ayakları birbirine dolanıyordu. Daha fazla dayanamadı ve dizlerinin üzerine kapaklanarak yere düştü. Başını ellerinin arasına alıp ağlamayı sürdürdü. Bir elin sırtını sıvazladığını hissedene kadar hala yaşadığından emin bile değildi. Önce ürküp, ufak bir çığlık attı. Arkasını döndüğünde şok dalgasıyla karışık olan bir korku hissediyordu. "Git buradan." Sesi zorlukla çıkıyordu Cassie'nin. Kalbi bir kuşun ki kadar hızlı atıyordu. Ona karşı duyduğu aşktan dolayı değildi artık bu kalp atışları, korkudan ve umutsuzluktan dolayıydı. "Seni seviyorum." Eskiden ona büyüleyici gelen Glen'in sesi artık o kadar duygusuz geliyordu ki. "Sana inanmıyorum. İnanmayacağımda! Sadece defol!" Korkuyor bile olsa, karşılık verebilecek cesarete sahipti. Kaçmak ve ürktüğünü belli etmek ona göre değildi. "Hımm. Artık inanmıyorsunda küçük hanım." Katı ve alaycı. Sözlerini anlatan iki çift kelime. Güçlükle yerinden doğrulurken cübbesinin cebini sıkıca eliyle kavrıyordu. Glen onu omzundan tuttu ve kendine doğru çekti. Bir koluyla belinden onu sıkıyor, diğer eliyse Cassie'nin saçlarında dolaşıyordu. "Ellerini. Üzerimden. Çek!" Anlaması için sanki her bir kelimesi vurgulaması gerekiyormuş gibi konuşuyordu. Glen ise sertçe Cassie'nin yüzünü kendisine çevirdi ve dudaklarını dudaklarına dahada sertçe bastırdı. Cassie hiçbir karşılık vermiyordu, elini yavaşça cebine götürdü ve Glen dudaklarını çektiği anda çevik bir şekilde kollarının arasından sıyrıldı. Asasını hızla Glen'e yönelterek "Everte Statum!" diye bağırdı. Glen havaya fırladı, taklalar atarak yere düştü.
İşte o an Glen'in gözlerinde tuhaf bir ışık hissetti Cassie. Işık giderek belirginleşti ve sonra yok oldu. Hala elleri zangır zangır titriyordu. "Seni budala. Bana karşı koyamazsın!" Düştüğü yerden büyük bir hızla kalktı Glen ve asasını Cassie'ye savurdu. Ama o daha ağzından çıkacak bir çift kelimeyi söylemeden Cassie onun ne yapacağını biliyorcasına "Expelliarmus!" diye bağırdı. Asasının ucundan çıkan parlaklık, Glen'in asasının elinden fırlamasıyla yok oldu. Glen büyük bir şok dalgasıyla sarsılmışçasına Cassie'yi izlerken, Cassie fırsattan yararlanarak koşmaya başladı. Yönünü ağaçlarla kaplı ormana doğru çevirdi. Koşmaya devam ederken, bir yandanda savrulan saçlarını tutuyordu. Ayağı bir dal parçasına takıldı ve başını sertçe yere vurdu. Sonrasında herşey bulanıklaştı. Sesler yavaşça çekiliyor, tüm düşünceler kayboluyordu hissizlikte...
Birşeyin kendisini sarsmasıyla gözlerini faltaşı gibi açtı Cassie. Alnından, şakaklarına doğru düşen ter taneleri hızlaa yataktan doğrulmasıyla birlikte serinletiyordu vücudunu. Gözlerini tanıdığı büyük beyaz oda da açmak ferahlatıcıydı. Elini bir çift sıcak el tutuyordu. Katie diye geçirdi içinden. Bir dostun sıcaklığı bu kötü rüyadan sonra hiçbir şeye değişilmezdi. "Geçti Cass." Dostunun yatıştırıcı sesi onu rahatlatmaya biraz olsun yetmişti. "Ben iyiyim." Sesi enerjik çıkmıştı. Oysaki nefes nefese olması gerekmez miydi? Bu olay yaşandıktan sonraki bir yıl içerisinde her gün aynı rüyayı görüyordu. Daha sonra olan hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Sırtındaki büyük yarılma neyin sayesinde olmuştu? Ne yapmıştı Glen ona? Hiçbir zaman öğrenemiyordu. Rüyası hergün aynı yerde kesiliyor, asla devamını göremiyordu Cassie. Bütün bu olaylar onu o kadar yıpratmıştı ki. Hayatın kolay olmadığını biliyordu. Ama bu kadar zor olması adil değildi. Zaten ne zaman adil olmuştu ki? Hayat ona hep oyunlar oynuyordu. Yaşamanın ne anlamı vardı ki zaten? Bunca acı içinde, bir tek dostu için tutunuyordu o zaten bu acımasız hayata. Yoksa ölüm kadar kolay birşey yoktu bu dünyada.
- Spoiler:
Genç kız uzun süredir beklediği serginin bugün olacağı için oldukça heyecanlıydı. Sanat galerisine girmeden önce kendisini son kez baştan aşağıya süzdü. Uzun beyaz elbisesi içerisinde kızın bir peri kızı gibi göründüğü tartışılmaz bir gerçekti. Elbisenin kollarındaki işlemeler ve kızın saçındaki bandana tarzındaki toka, yakın arkadaşlarından biri olan Odette'in şaheseriydi. Elbiseyi tamamlayan beyaz ayakkabıları sanat galerisine girilen koridorda tak tak sesleri çıkarırken, beline dümdüz dökülen saçlarını önüne attı. Sanat galerisindeki ışık boynundaki kolyeyi ışıldatıyordu. Dışarıdan gören bir başkası için oldukça sıradan gelebilecek bu kolye, kız için paha biçilmezdi. Büyükannesi Claudette'indi kolye. İnce gümüş bir zinciri ve ucunda küçük bir incisi vardı. İncinin üzerinde çok çok küçük elmaslarla oluşturulmuş bir C harfi bulunuyordu. Galeride attığı her adımda kolye farklı yönlerden parıldamaya devam ediyor, insanların gözleri resimlerden ayrılıp, kızın üzerine kilitleniyordu. Carlie utangaç bir tavırla gözlerini devirdi ve arkasını dönerek resimlerden birine döndü.
"Affascinante." diye mırıldandı. İtalyan ressam sanki bir yerlerden onu dinliyordu.
Gerçekten resmin içinde anlattıkları tartışılabilirdi. Özgürlüktü. Belkide karmaşıklık. Fırça darbeleri sanki etrafa savrulmuştu. Gökyüzünde serbest bırakılmış hayalleride çağrıştırıyor gibi duruyordu. Derin bir iç çekti kız. Rengarenk fırça darbelerinin üzerinde gezdirmeye başladı parmaklarını. Sanki her bir renk ona bir anlam aşılıyordu. Maviye dokundu eli, gökyüzünün kokusunu içinde hissetti. Beyaza gitti ardından eli, en yakın arkadaşının saflıkla dolu kalbi aklına geldi. Parmakları bir labirentten çıkış ararcasına dolaşıyordu. Siyaha dokunduğunda gözlerinin önü kararıyor gibi oldu. Ölüm geldi aklına, yalnızlık düşüncesi ve ayrılık. Tüylerinin hepsi bir cımbızla havaya kaldırılmışçasına bir acı saplandı içine. Gözlerine dolmaya başlayan yaşları geri göndermeye çalışıyordu ama o bunu başaramadan bir damla yaş şakaklarına, oradanda elbisenin içine doğru aktı. Resmin üzerindeki parmağını rengin üzerinden çekerek yüzündeki yaşı sildi kız. Bunları düşünmenin sırası değildi ona göre. Aklından çıkaramıyordu ki, keşke çıkarabilseydi. Heyecanla beklediği sergi artık onun içinde bir şey ifade etmeyecek bir noktaya gelmişti. İlk resmin verdiği anlamlardan sonra burayı terketme kararı almıştı. Galeriden çıkmasına ramak kala gözleri onunla yaşıt olan Slytherin'lının gözlerine kilitlendi. Sigrid Siljeheim. Kıza sinsice gülümsedi Carlie ve arkasını döndü. Etraftaki kalabalık azalmaya başlamıştı. Sonra üzerinde bir ağırlık hisseder gibi oldu kız. Neler olduğunu anlamak adına arkasını döndüğünde, Slytherin'lı cadının yere kapaklanmış olarak durduğunu farketti. Sinirli yüzünü kızın gözlerine dikti Carlie.
"Tanrım! Carlie! Seni görmek ne güzel... Cüppen... Mahvolmuş! Ne acı! Sakarlık işte, ne yaparsın. Ama biliyormusun, mavi mürekkep gözlerinin rengini dahada açığa çıkardı, bence kesinlikle bana teşekkür etmelisin." Carlie sesindeki sahteliği anlamakta zorlanmamıştı.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun pis tıstıs? Diğer arkadaşların yokken rahatça etrafta dolaşmayı çok iyi kavramışsın bakıyorum. Ama dikkat et karşında bir aslancık kükrer, sende o zehirli dişciklerini kendine batırarak kaçarsın buradan." Yüzüne sahte ama gerçekçi görünen bir gülümseme yerleştirmişti kız.
Sigrid denen cadının yüzüne odaklamıştı kendini Carlie. Slytherin'lılar tek tiptiler. Daima karşısındaki insanlara karşı ezici olmaya çalışırlar, kendilerini her şeyden üstün görürlerdi. Bu cadınında o tıstıscıklardan farkı yoktu. Hepsinin konuştuğu dil aynıydı. Onlar, derinlerde yatan ruhlarını ortaya çıkaramayan aciz bedenlerden ibarettiler. Bu kızında bir farkı yoktu. Cesur prenses Carlie ise bu kıza pabuç bırakacak kadar küçük değil, aksine daha olgundu. Kız kendi sahteleğini örtmeye çalışırken küçümseyen bir bakışla Carlie'nin gözleri Slytherin'lı cadının üzerinde dolaşıyordu. Gözleri kızın boynundaki yılan kolyesine takıldı bir an ve kendi aslan bilekliğini hatırladı kız. Ukala tavırları Carlie'nin sinirini bozmaya yetmiyordu ama kızın düşünceleri yüzünden okunabiliyordu. Onu bozduğunu ve yıprattığını düşünüyordu. Yanlış diye mırıldandı farkına vardığında. Kızın yeterince ezici olamayan bakışları, Carlie'nin üzerine kilitlendiğinde, Carlie'nin dudaklarının kenarındaki kıvrımlar ukala bir gülümseme ile yukarıya kıvrıldı.
"Topolino kükredi, ha?" Kızın sinir bozucu olan ama Carlie'nin ukalalığına aldırmadığı ses tonu çok sahteydi.
"Vergogna, hai sibilo di nuovo, miele." Kelimeler sinir bozucu olmasada kızın iğneleyen sesinin Sigrid'in kalbine bir bir battığını hissediyordu Carlie.
Bu kız kendini asla onurlu gösterecek hareketlerde bulunmuyordu. Onun için Slytherin'ların dışına bir bina açmalarını şiddetle onaylardı Carlie. Cadı gözlerini bir salon bir Carlie arasında gezdirirken bir şeyler söylemiş ancak Carlie dikkatiğini cadının saçmasapan sözlerine vermediği için onu duymamıştı. Ama gözleri şimdi kat görevlisine kaymıştı Carlie'nin. Bu cadıyla aralarında bir şey geçtiğinde başının belâda olmaması imkansızdı zaten. Doğruyu söylemekten medet ummak dışında ne yapabilirdi ki? Adam delici bakışlarıyla kızları izlerken Carlie'de aşırı terbiyeli halini takınıp adamı incelemeye koyuldu. Cüssesi bir görevli için uygundu. İnce ve birbiri üzerine bastırılmış pembe dudakları şimdi bir santimden bile ince görünüyordu. Üzerindeki giysiler onu bir kat görevlisi görünümünden çıkarıp, sokakta yaşayan bir adamı hatırlatıyordu. Paçavralar tek bir dokunuşla yırtılacak gibi duruyordu.
"Siz iki bayan, çıkardığınız rezaleti telafi etmeden buradan ayrılabileceğinizi düşünmemiştiniz herhalde! İkinizin de zavallı resimlerin hepsini depoya taşımanızı istiyorum, şimdi! Onları nasıl temizleyeceğinizi anladığınızdan emin olduğumda sizi görevinizle baş başa bırakacağım ve eğer kurnazlık edip asasına sarılan olacak olursa, bana izini kaybettirmek için ömrü boyunca çaba sarf edecek demektir."
Adamın kendisinden beklenmeyecek tarzda sert çıkan sesi tüm odayı kaplamışken Carlie ağzında dolaştırarak kendi İngiliz aksasını hazırlıyordu. İngilizlerin o tatlı, kibar ve ikna edici aksanları her ne kadar kaba dursada içten içe birini yumuşatmak için kullanılan en önemli silahtı. Carlie adamın söylediklerini yapmayacak kadar inatçı biriydi. Ancak suçlu olsa bu inatçılığı bir nebze ortadan kalkar ve kendini cezasına adardı. Ortada kendi yaptığı bir karmaşa yoktu. Hepsi Sigrid denen iblisin hatasıydı ve o burada hiçbir şey olmamışçasına dikilecekti. Sigrid onu farketmiş, havada tehditler savururken Carlie'nin gözleri sinirle kısıldı. Her zaman bir B planı vardı. Klasik ama azcık yoğurulmuş bir plandı. Kat görevlisine doğru bir adım attı ve ellerini önünde birleştirerek utangaç bir gülümseme ile hanımefendi taklidine yapıştırdı kendisini.
"Carlie Myracle." Nezaketen kendisini tanıtması yazılıydı İngiliz kuralları arasında.
"Söyle ufaklık." Deminki bayana ne olmuştu? Bu kelime kızın her ne kadar sinirini bozsa bile duruşunu ve davranışını değiştirmeye yetecek kadar değildi.
"Öncelikle beni dinlemeniz gerektiğini düşünüyorum bayım. Bu sergiyi aylardır bekliyorum ve bugün burada bu sergiye zarar verecek her türlü davranıştan kaçındığıma yemin ederim. Arkadaşımında aynı şekilde davranmak için kendini zorladığına emin olabilirsiniz. O asla bu tarz değerlerle oynayacak biri değildir. Sadece bir kaza olduğunu belirtiyorum ve anlayışınız için şimdiden teşekkürler." Gülümsemeye devam etti ve adama arkasını dönüp, nefret dolu bakışlarını Sigrid'in üzerine fırlattı.
"Kusura bakmayın bayanlar." Adam Sigrid'in elinde tuttuğu portre'yi alarak salondan uzaklaştı.
"Seni kurtarmaktan nefret ediyorum tıstıs." diye mırıldandı Carlie.
| |
|
Seçmen Şapka Seçmen Şapka
Kayıt tarihi : 22/06/10 Mesaj Sayısı : 123 Mücadele Tarafı : Hogwarts.
| Konu: Geri: Jodelle, Carlie Myracle. Perş. 14 Ekim 2010, 21:09 | |
| | |
|